Gezi Direnişi müdahaleye rağmen bir milattır
Gezi Parkı’na ilk müdahale yapıldığında, 31 Mart sabahından neredeyse 1 Haziranda kitlenin Taksim Meydanı’na, Gezi Parkı’na girdiği saatlere kadar ana akım medya yaşananları görmedi. 11 Hazirandaki müdahale ise bu medyanın gözetiminde yapılıyor. Yazıyı kaleme aldığım saatlerde müdahale henüz yeni başlamıştı ve televizyonların gözetiminde devam ediyordu.
Müdahale kararının 10 Haziran günü toplanan Bakanlar Kurulunda alındığı ve yaşama geçirildiği belirtiliyor.
Ben o kanaatte değilim.
Polis alandan ‘resmi’ olarak çekildiği andan hemen sonra böylesi bir müdahalenin hazırlığına başlamıştır. Devleti cezaevlerinden, direniş alanlarından tanıyanlar bu müdahalenin öyle bir günde alınan kararla yapılmayacağını bilirler.
Alt yapısı günler önceden hazırlanmış profesyonel bir müdahale ile karşı karşıyayız.
Müdahale, hem polisin imajını düzeltmek, hem de hükümetin, Başbakanın sarsılan egemenliğini yeniden tesis etmek için yapılmıştır ve devam ediyor.
Polisin medya görüntüleriyle desteklenen “hümanizminin” uzun süre devam etmeyeceğini şimdiden söylemek mümkün. Taksim Meydanı’nı pankartlardan temizleyen, Gezi Parkı’nın dört bir yanını ablukaya alan polisin bir müddet sonra Gezi Parkı’na da yöneleceğini bilmemek için kahin olmaya gerek yok.
Ayrıca bu müdahaleye tepki gösteren kitlelerin yeniden Taksim Meydanı’na yönelmesiyle polisin halka acımasızca saldırmayacağının bir garantisi de yok.
***
Gezi Direnişi hiç kuşku yok, bir milattır. Yapılan müdahale bile bu direnişin bir milat olmasını engelleyemez.
Bu miladın ders alınması gereken yönleri var.
Şimdiye kadar hep hükümeti eleştirdik, Başbakanın tutumunu sorguladık.
Hükümetin ve Başbakanın tutumuna yönelik dediklerimizin tek bir zerresinde yanlış yoktur; tam aksine eksik vardır.
Başbakan bu ülkeyi tek başına yönetme eğilimindedir.
Kuzey Afrika ziyaretinden döndükten sonra da söylemleriyle, tutumunu değiştirmeyeceğine dönük yaklaşımlar sergilemeye devam etmiştir.
Hükümetin Gezi Parkı direnişçileriyle, temsilcileriyle uzlaşmak yerine kendi seçtiği bir kısım insana görüşme daveti göndermesi, polis müdahalesi ile yeniden Taksim’e yönelmesi bu tutumun devam edeceğinin önemli bir yansımasıdır.
Hükümetin, Başbakanın tekçi, kendine oy verenler dışındaki her kesime dönük olumsuz ve baskıcı tutumuna karşı çıkmak yadsınamaz bir haktır. Kitleler demokratik haklarını kullanacak ve bu tutuma karşı çıkmaya devam edecekler. Türkiye’yi demokratikleştirecek olan da hükümetin, Başbakanın tepeden inmeci, tekçi yaklaşımları değil, kitlelerin demokratik muhalefetidir.
Ama Gezi Direnişi gösterdi ki Türkiye’deki faşizan, antidemokratik tutumlara tepkili olan demokratik ana gövde de örgütlü ve organize değil.
Taksim Meydanı bir yandan pankartların, amblemlerin, bayrakların, sloganların yarıştırıldığı, bir yandan da tek hesabı AKP karşıtlığı olan ve iktidarı ele geçirdiğinde AKP’ye rahmet okutacak uygulamalara imza atacağı kesin ulusalcı şürekanın, ırkçı faşist kesimin iktidar rüyası gördükleri bir alana dönmüştü.
Kabul edelim ya da etmeyelim, Gezi Parkı’ndan bir devrim çıkmayacağı belli.
Organize olmayan/olamayan, bir kısmının “Gezi’ye kışla yapılmasın,” bazılarının ise “Polis ve ordu dağıtılsın, güvenlik milis güçlere devredilsin” söylemleriyle taleplerini dillendirdikleri büyük çoğunluğu kendiliğindenci bir kitleden devrim çıkmayacağını görmek gerekir.
Buna rağmen biliyoruz ki eksik yanlarına rağmen Gezi direnişçileri tarih yazdı.
Yazılan tarih, polis yeniden o alana girse bile hükümeti de Başbakanı da sarstı.
Artık Gezi direnişçilerini bekleyen en önemli görev etkili bir demokratik muhalefetin mimarı olmaktır...
Gezi Parkı’nın yarattığı sarsıntı hiç kuşku yok güçlü bir demokratik muhalefet çıkarabilir.
Bu şans hep vardı, hiç kaybolmadı, hâlâ devam ediyor...
Evrensel'i Takip Et