05 Haziran 2013 11:23

Bursa basını İstanbul'u solladı

Bursa basını İstanbul'u solladı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bursa basınının İstanbul basınını solladığı, geride bıraktığı yolunda bir genelleme yapmak elbet doğru olmaz. Ama 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 65 yıllık yol arkadaşı, eşi Nazmiye Demirel’in vefatı haberi konusunda şu bizim medyanın bazı gerçeklerini irdelemek gerektiğini düşünüyoruz. Nazmiye Demirel’in vefat haberinin yayımlandığı gün Bursa’daydık. Başta Olay ve Bursa Hakimiyet gazeteleri olmak üzere haberi siyah zemin üzerine manşetten vermişlerdi. Hürriyet dışında İstanbul’un 20’yi aşkın yaygın (yani ülke çapında dağıtılan) gazetelerinin çoğunda bu haberi göremedik.  
Bu vesileyle şu genel tespitleri yapmakta yarar görürüz.
İki buçuk milyon nüfusu olan Bursa’da 13 sanayi bölgesi var. Bursa’da 700 yabancı şirket faaliyet gösteriyor. Nüfusu 16 milyonu aşan İstanbul ile kıyaslandığında, oransal olarak ondan önde geliyor.
Uzun lafın kısası; teknoloji ve yetişkin eleman zengini İstanbul basınının Bursa’ya taşra gözüyle bakması temel yanlışlardan biridir. Bu yanlışı İstanbul gazeteleri öteden beri yapar; bir sayfayı belli bölgeye ayırıp, oranın haberlerini yayımlar, İstanbul baskısında ise o sayfa çıkarılır.
Batıda yerel basının ön koşulu; o kentte, yaygın gazetelerin her birinden daha fazla satmasıdır. Bursa’da özellikle Olay ve Hakimiyet gazeteleri bu koşula sahip; hem satış açısından hem de (Nazmiye Demirel örneğinde olduğu gibi) habercilik anlayışı bakımından…
Son Söz: Bursa’ya taşra gözüyle bakılamaz.  

BASININ İŞLEVİ VE YEREL GAZETELER

Siyaseten Ankara’ya odaklı İstanbul medyası, yukarıda örneklediğimiz gibi, Anadolu haberlerine pek yer vermez. Oysa, Anadolu gazetelerinin gördüğü işlev, özellikle demokrasinin ilk basamağı olması açsından, çok önemli. Zonguldak’ın Pusula gazetesinden bir örnek verelim. Bakın, gazetenin sahibi ve yazarı da olan Ali Rıza Tığ, belediye hizmetleri hakkında neler yazıyor ve nasıl eleştiriyor:
“Önümüzdeki kış Zonguldak’ta doğal gaz kullanacaktık. Tüm yetkililer öyle diyordu. Ama kent merkezinde doğal gazla ilgili çalışma yok.
Bu çalışma ne zaman başlayacak?
 Doğal gazcının kazdığı çukurlar ne zaman kapatılacak?
Yollar ne zaman asfaltlanacak?
Zonguldak belediye Başkanı Muharrem Akdemir, hâlâ kış uykusundan uyanamadı.”
Ali Rıza Tığ’ın yazısı bu minval üzere devam ediyor. Editöryal bağımsızlığa, yayıncının bağımsızlığına dikkate değer bir örnek.


İLETİŞİM DEVRİMİNE BÜROKRASİ ENGELİ

Gorbaçov iktidara geldiğinde, bürokrasiyi kaldıracağını ilan etmişti, ama Sovyet bürokrasisine bir süre söz geçirememişti. Moskova’ya indiğimizde pasaport ve gümrükteki bürokrasinin insanı nasıl canından bezdirdiğine tanık olmuştuk.
Bizde de Turgut Özal’ı ilk seçim kampanyasında Konya’da seçim otobüsünün üzerinde nutuk atarken dinlemiştik. O da iktidara geldiğinde bürokrasiye mutla son vereceğini kesin bir dille iddia ediyordu.
Geldik, iletişim devriminin yaşandığı günümüze.
Bir kent gözlemcisi olarak, İstanbul ve Ankara’dan birebir yaşadığımız örneklerden sadece birini aktaracağız. Üstelik, vatandaşa her türlü kolaylığın sağlandığını iddia eden bir iktidar döneminde…
İşte örnek: PTT ile adresimize gönderilen postaların ulaşımındaki aksaklık nedeniyle, dağıtımın yapıldığı İçerenköy’deki Kadıköy Posta Dağıtım Müdürlüğüne başvurmamız gerekirmiş. (Hani vatandaşa hizmet merkezi olmaktan çıkarılıp yaygınlaştırılacaktı? Üstelik postaneler cumartesi günleri kapalı.)
İçerenköy’deki Kadıköy Dağıtım Müdürlüğüne telefon ediyoruz. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali  Yıldırım da telefon ettirebilir. (Müdürün telefonu 0 216 577 38 82 , Santral 0 216 577 62 00)
Her iki telefonu çevirdiğimizde, banttan yaklaşık şunları dinledik: “ Lütfen hattan ayrılmayınız. Aradığınız kişi bir başkasıyla görüşüyor. Biraz sonra aradığınız kişiye bağlanacaksınız. Beklettiğimiz için özür dileriz.”
Bu ses bandı (saydık) tam 7 kez tekrarlandıktan sonra, telefon tamamen kapanıyor. Haberleşme sıfır! İletişim derseniz, kaput! Bildiğimiz kadarıyla bu bazı bürokratların uyguladığı yöntemdir. Sorsanız: “Kardeşim, burada iş mi yapacağız, telefonlara laf mı yetiştireceğiz?” derler. Belki onlar da haklı. Hizmet çarkını aksatmayacak düzeni kurmak siyasi iradenin işi olmalı.
İktidarın vatandaşa hizmet anlayışıyla bağdaşmayan bu sorun, duyarlılığını bildiğimiz Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın görev alanına girer mi, bilemeyiz. Ayrıca bu yazıdan, Bakan Yıldırım haberdar edilir mi, onu da bilemeyiz.


BİR ŞİİR

DİZELERİMİZ, Nikaragua’nın öğrenci liderlerinden Fernando Gordillo Cervantes’ten ( 1940 – 1967) . Ülkesi’nin iç işlerine Amerika’nın karışmasına karşı çıkan eylemleriyle de tanınan Gordıllo Cervantes’in “Bir Ülkenin Bedeli” şiirinden bir bölümü paylaşıyoruz:
“Üç milyondur bir ülkenin bedeli / satışa çıkarılmışsa eğer. / Satışa çıkarıldı ve satıldı. / Ama ülkenin çocukları sonradan / türkülerle doğdular dudaklarında.” 

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...