13 Mayıs 2013 10:29

IMF ile yola devam

IMF ile yola devam

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İkinci Paylaşım Savaşı sonrası ABD’nin ağabeyliğinde oluşturulan kapitalist cephe, bir yandan NATO gibi silahlı saldırı organları oluştururken öte yandan ekonomik ve sosyal yeniden-yapılanmanın dayanaklarını oluşturacak uluslararası düzenlemeci kurumları da inşa etti. Bunlardan en bilinenleri 1945 yılında kurulan IBRD (Uluslararası Yeniden-yapılanma ve Kalkınma Bankası - nam-ı diğer Dünya Bankası) ve IMF’dir (Uluslararası Para Fonu). Türkiye bu iki kuruma 1947 yılında üye olmuştur. Türkiye, Dünya Bankasından ilk krediyi 1950 yılında ve IMF’den de 1961 yılında almıştır. 1961 yılından bu yana 19 kez Stand-By anlaşması imzalandı IMF ile. Bu anlaşmalar IMF’nin borç vereceği ülkelere imzalattırdığı şartnameden oluşur. Kuruluşundan bu yana Stand-By anlaşmalarıyla borç alan ülkelere kapitalist birikimi olanaklı kılacak “acı reçeteleri” uygulatmayı şiar edinen bu kurum günümüzde de rolünü “başarıyla” yürütmektedir. Stand-By şartlarında bir sapma olduğunda kredi musluğunu kesme hakkını da saklı tutar IMF. Örneğin, Türkiye’nin 1978 yılında imzaladığı Stand-By şartnamesini bir yıl sonra bozan IMF, daha ağır koşullarla 1979 yılında yeni bir şartname imzalatmıştır. Fakat bunu da yeterli bulmayan IMF’nin kredi dilimini kesmesi sonucu Cumhuriyet tarihinin en köklü ve talihsiz ekonomik dönüşümünü hedefleyen 24 Ocak 1980 kararlarını açıklamıştır Türkiye. Bu kararlarla; kamunun ekonomi içindeki payının azaltılması, özelleştirmelerle mülksüzleştirme adımlarının atılması, finansal deregülasyonun hayata geçirilmesi, kamu harcamalarının kısılması, sosyal harcamaların ortadan kaldırılması ve en önemlisi reel ücretlerin eritilmesi hedeflenmiştir.
1999, 2000 ve 2002 yıllarındaki tekrarlanan Stand-By anlaşmaları ile de Derviş Programı denilen Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının (GEGP) kabul edilmesi sağlanmıştır. Bugünün işsizlik ve yoksulluğunun en temel sebeplerinden biridir bu program ve halihazırda sarsılmaz bir inançla uygulamasına devam edilmektedir. Son Stand-By ise 2005 yılında imzalandı. 1961 yılından bu yana kimi zaman artan, kimi zaman azalan borç ve çok daha önemlisi borcu kat kat aşan faizi ödedik toplum olarak.
Bugün 2005 yılında alınan kredinin son taksiti ödeniyor.
Sermayenin organik iktisatçılarına ve iktidara bakarsanız büyük başarı!
Nedir başarı?
Borçluluk ilişkisinin bitmesine karşın, IMF “izlemesi”nin devam edecek olması, yani IMF politikalarının harfiyen uygulanacak olmasının ilanı mıdır başarı?
Yok yok belki de asıl başarı dış borcun azalmasıdır!
Dış borç mu azalıyor?
AKP’nin iktidar olduğu dönemde 130 milyar dolar olan dış borç, 2013 itibarıyla 330 milyar doları aşmıştır. Azalan kamu kesiminin dış borcudur, katlanarak artan ise özel kesim sermayenin dış borcudur. Elbette eğitimden, sağlığa hemen hemen tüm alanlarda harcamaları kısan bir devletin borçlarının azalmasında şaşıracak bir durum yok. Ancak burada özel kesim sermayenin dış borcundaki patlama gerçekten çok büyük riskleri beraberinde getirmektedir. Bu borçların tamamının garantörü Türkiye’dir. Örneğin, yaşanacak bir devalüasyon mevcut borç yükünün katlanmasına ve özel kesimin bu borçları ödeyememesine neden olur. Borçları sahiplenecek devletin ise en önemli gelir kaynağı halktan topladığı vergilerdir.
Yıllarca kamunun dış ve iç borç faizlerini ödedik, biraz da özel kesimin borçlarını öderiz ne olacak diyebilirsiniz. Fakat, burada mesele sadece para meselesi değildir. Öyle olsa binerler tepemize, kursağımızdakini söküp alırlar olur biter! Mesele uluslararası kapitalist düzenle kurulan göbek bağıdır.
Dolayısıyla kir elimizin değil, alnımızın kiridir ve yıkayarak (ödeyerek) geçmez!
IMF ve diğer tüm kapitalist yayılmacı kurumlarla “gerçekten” bağların kopacağı günler gelinceye kadar görünen o ki, durmak yok IMF ile yola devam!

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...