10 Şubat 2013 08:10

Gaipten yeni haberler

Gaipten yeni haberler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Belirli bir tarihte nerede, ne yapıyor olduğumu hatırlamak benim için zor bir iş. O tarihe açık göndermeler taşıyan bir şey yaşadığımda bile, hafızamdan ilgili detayları çağırmam mümkün olmuyor. Çağrışımlar olması gerektiği gibi kodlanmamış. “11 Eylül’de nerede olduğunu hatırlıyor musun” gibi popüler sorulardan bahsediyorum. Yaşadığın ülkenin tarihinden kıvrılım noktalarına da işaret ediyor olabilir. “Havada anayasa kitapçıklarının uçuştuğu o MGK toplantısının haberini aldığında ne yapıyordun?” Cevap: Kocaman bir boşluk.

Bu belirli günler ve haftalar yaşanırken -her iki örneğin de aynı seneye ait olması işime yarayacak- ne olup bittiğiyle ilgili en ufak bir fikri olmayan bir velet sayılmazdım. Evet, elbette 13 yaşında meseleyi çok dar bir perspektiften görebiliyordum ama hayatını televizyon karşısında geçiren bir velet olarak, günlük akışlarını bahse konu gelişmeleri aktarmak için çöpe atan kanallardaki muhabirlerin ses tonundan bile bunun ilerideki günleri nasıl etkileyeceğini sezebiliyordum.

Kişisel tarihimin kıvrılım noktaları söz konusu olduğunda durum değişiyor. Nerede olduğumu kolaylıkla söyleyebilmem bir yana, bu anlar hafızamda geri çağrıldıklarında bir sokak tabelası, bir deri ceket veya 2008 model bir Vespa ile birlikte geliyorlar.
Blatt’in Efes Pilsen döneminin sonu anlamına gelecek Partizan maçının akşamında nerede, ne yapıyor olduğumu hatırlıyorum. Keskin bir biçimde. Bu belki hikayeyi epey içselleştirdiğimi ve sonunda o kişisel tarihin bir parçası haline getirdiğimi gösteriyordur, bilmiyorum.

O akşam Gümüşsuyu’ndaki rutubetli yurt odasına geldiğimde biraz oyalanmış, kaçınılmaz sona direnemeyip nihayet kulaklıklarımla yatağı boylayıncaya kadar birkaç saati öldürmüştüm. Neden sonra nevresim takımını değiştirmenin iyi bir fikir olacağını düşündüm. Her zamanki gibi hepsini gelişigüzel katlayıp, çarşaftan dev bir topa dönüştürdüm. Odadan çıkmadan, top kucağımda, bilgisayarda açık olan basketbol sitelerinden birine girdim ve haberi okudum. Henüz olaya tüm yönleriyle vakıf olamamıştım, ama bunun Efes Pilsen basketbolu için anlamını sezebiliyordum.

Birkaç hafta öncesinde Son 16’nın başlangıcı olan Panathinaikos maçı için oda arkadaşlarımdan biriyle Abdi İpekçi’deydim. Blatt’in yabancı tercihlerinin yerel ligde onun başına iş açabileceğini düşünürken, Avrupa’da beş siyahtan oluşan bir ilk beşin bazıları için neden katlanılmaz olduğunu anlayamıyor ve o takıma yakıştırılan ve dahiyane bir şeymiş gibi öne atılan “Efes Dark” ismini bayağı buluyordum. Penn’in gelişi sonrası Wright daha marjinal bir role kaydırılmış ve bu değişim, takım kimyasına iyi yönde etki etmişti. Takımın bir an için mağlup olacağı yönünde bir şüphe oluşmasına izin vermediği PAO maçı, girilen bu yeni yolun nişanesi gibiydi. Çapraz grubun zayıflığı düşünüldüğünde, her sene inandırıcılığından biraz daha yitiren Final-Four hedefi o günlerde çok da ‘deli zırvası’ gibi gelmiyordu.

Haber şuydu. Kosova’nın bağımsızlık bildirgesi sonrasında Sırbistan’daki öfkenin birinci adresi ABD olmuştu ve protestolar maçtan birkaç gün önce ABD büyükelçiliğinin ateşe verilmesine kadar gitmişti. ABD hükümeti tüm vatandaşları için Belgrad’ı ‘riskli bölge’ ilan etmişti. Efes Pilsen kampında da bu seyahatten endişe duyan bir oyuncu grubu vardı. Kulüp bu grubu destekleyip yekvücut olacak bir yaklaşım göstermektense, Sırbistan polisinden aldıkları güvence üzerinden kafileye katılmayan her oyuncuyu ‘vatan haini’ olarak afişe etmeyi seçti. Euroleague’in önde gelen destekçi markalarından biri olarak tartışmasız bir lobiye sahip olan kulüp Sırbistan’daki büyük yatırımlarının selametini düşünüp bunu kullanmamayı yeğledi. Adı o günlerde Efes Pilsen olan kulübün yetkilileri ucuz milliyetçilik sloganları atıp, ustalıkla bunu bir cesaret/yürek sınavına çevirdiler.
O oyunculardan Nicholas’ın İstanbul’a her geri dönüşünde ıslıklandığını duymak beni öfkelendirmiştir pek tabii. Yine de 28 Şubat 2008’e dair en üzücü çağrışım Efes Pilsen’in tüm basketbol geleneğine sırt çevirip, Avrupa şampiyonu bir koça yolunu bulması için en ufak bir fırsat tanımadan onu kovma kararı almış olmasıdır.

Bugünlerde Türkiye basketboluyla ilgili tartışmaların odağında, çıkış yolunu arayan bir başka yabancı koç var. Blatt’in dehasıyla yarışabileceğini düşünmesem de, buraya en az 2007 yazında Blatt’in sahip olduğu kadar parıltılı bir özgeçmişle gelen bir koç. Umarım karar vericiler, bu hikayeyi biraz olsun dikkate alırlar.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa