09 Aralık 2012 13:57

Ev dediği ücra adadan uzakta

Ev dediği ücra adadan uzakta

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geleneksel olarak, orada olmayı hak ettiği en başından tartışmaya açık gözüken birkaç Balkan ve Fransız takımını ayıklamanın ötesinde anlam barındırmayan Euroleague normal sezon grupları, Jordi Bertomeu’nun çılgın projesi kapsamındaki yeni statüyle birlikte iyice içi geçmiş bir görüntüye büründü. Türkiye, lige bu sene bir çaylak göndermişti ve doğal beklenti, bu erken safhada gözlerin ağırlıklı olarak finansal gücü diğer iki takıma oranla daha ışıltıdan uzak bir kadroya yetebilen bu çaylağa çevrileceği yönündeydi. Fakat Beşiktaş kuranın cömertliğinden de ufak bir destek aldığı bu yolda gruptan çıkmakta en aceleci davrananları oldu.
Eurocup’ta ise Galatasaray hayli sınayıcı bir gruptan lider çıkıp iddiasını ortaya koyarken, yapı olarak en sağlıklı hareket eden ve sıkça ayrıksı ve örnek alınacak bir model olması yönüyle tartışmalarımıza dahil olan Banvit işini kırıcı bir Würzburg deplasmanına bıraktı. Sezonlarının kaderi için dönüm noktasında yer alan ve saha çizgileriyle sınırlı kalmayacak bir karakterin ifşasını mecbur kılan maçlarda yıllardır yetersiz kalmaları, daha can sıkanı, bu sırada kenar yönetimden gerekli katkıyı alamıyormuş gibi gözükmeleri birtakım önyargılar yaratıyor.
Euroleague’de Fenerbahçe’nin durumu da pek farklı değil. Tarihin tozlu sayfalarında kalmış değil, henüz geçtiğimiz yaz Türkiye’den bir kulübün gösterdiği en agresif transfer politikasının sonucu olarak bir taarruz izlemiştik. Devinimden yana dünya üzerinde basketbol topunun sektiği hiçbir coğrafyadan aşağı kalmayacak Avrupa kıtasında, herkesin göz diktiği o noktaya ulaşıp ayakta kalan son dörtlüden biri olmak istiyorsan gitmen gereken isimler ise aksine hayli uzun aralıklarla değişiyor. Özellikle de sayıları beşi geçmeyen mimli bazı oyun kurucular var ki bu durum hiç sürpriz değil, çünkü o yolun sonunu görmeye sadece onların nefesi yetiyor ve karar maçlarında diğer parçaları da sırtlarına alabiliyorlar. Listenin başında gelen isim Bo McCalebb, Fenerbahçe’nin başlattığı saldırının haklı ilk adresiydi. Fakat sakatlıklar bir yana, Simone Pianigiani’nin daha önce de elinde bulundurup verim aldığı ve tertibatına hakim olması beklenen bu makineyi takım yararına kullanmakta iyi iş çıkardığını söylemek şimdilik zor. Şu anda hücumlar McCalebb ile başlıyor ve bitiyor, ancak çevresindeki, her birinin bu ligin elit yetenekleri içindeki yeri sağlam olan, parçaların çoğu doğru rollere oturmamış ve en iyi yaptıkları işten uzaklaştırılmış gözüküyor.
Unutmamalıyız ki Pianigiani, geçen yaz Türkiye’ye geçişine kadar, kariyerinin tamamını henüz 26 yaşında asistan olarak göreve başladığı Montepaschi Siena organizasyonunun muhtelif basamaklarında geçirmiş biri. Bununla birlikte, birinci adam koltuğundaki altı yılında farklı hamurda oyuncularla farklı takım kimlikleri kurdu ve farklı rotalardan başarıya gitme konusunda elinin çok da zayıf olmadığını gösterecek veriler sundu. Onu Ingmar Bergman’a benzetebiliriz çalışma alışkanlıkları bakımından. Ustanın da hayatının büyük bölümünü aynı adada geçirdiği bilinir. Sadece kendi küçük oyuncu topluluğunu tanırdı, filmlerinde on kadar oyuncusu ve değişmeyen bir dekoru vardı: Fårö adası.
Bergman her yeni filminde çok az unsurla her şeyi anlatmaya muktedir olduğunu gösterdi. Yalnızca karakterleri, olay örgüsüne bağlı olarak, yeniden yaratmak ve işlemek gerekiyordu. Pianigiani de kendi adasından ancak, artık üst düzey rekabete devam edebileceği mali kaynaklarla çalışmayacağını fark ettiğinde ayrıldı. Sürgünde ilk yılın kolay geçmesini bekleyemezsiniz. Her şeyi daha da kötüleştiren, hafta sonunda ona hamlelerini test etme fırsatı sunacak kaliteyi göstermeyen ve ikinci çeyrekten angarya halini alan yerel maçlar oluyor. Bu, kuşkusuz, “Avrupa’nın en iyi ikinci ligi” söyleminin göze sokulduğu günlerde incelenmesi gereken bir tezat.
Pianigiani’nin son maçta karşısında bulacağı meslektaşı ise Bergman’a pek benzemiyor: İki farklı kıtada yaşamış ve İtalya’nın tamamını dolaşmış bir koç. Şanslı ki sahadaki en iyi oyuncu, Liv Ullmann, yine favori yönetmeninin saflarında olacak.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...