Dokunan dokunana
Neyin ne olduğunu bilmeden, Mısırlı dostlarının dolduruşuna gelerek Şahane Yüzyıl dizisine bodoslamadan dokunan Recep Tayyip Erdoğan hızını alamadı. Yargıya ve RTÜK’e dokunuşlarında umduğunu bulamayınca, RTÜK yasasına dokunma talimatını verdi.
Yeni bir dokunma cıngarı, milletvekili dokunulmazlığı konusunda yaşanıyor. Medyatik medyanın bir bölümü susarak, bir bölümü onaylayarak bu gidişe çanak tutuyor.
Öyle bir dokunma salgını çıktı ki, çizgi filmlere de dokunur oldular. Beyoğlu’nun İnci’si tarihi pastaneye bile, hem de gaddarca dokundular. Şimdi sokakta bile dokunulma endişesi içinde dolaşır hale geldik.
Eee, sağa sola bu kadar dokunursan bir gün sana da dokunurlar. Nitekim, Irak, Türkiye’nin Enerji Bakanına dokunarak, uçağına geçiş izni vermeyip, geri çevirdi.
Nerede kaldı o efelenmeler? Nerede kaldı o “dik duruş” böbürlenmeleri? Geçiniz efendim, karizmaya fena dokunmaya başladılar. Fena çizildi karizma, fena!
Haaa, dokunul(a)mayanlar da var. Örneğin Deniz Fener(ler)i.
Durumun asıl acı yanı ne, biliyor musunuz?
Bunca olup biten kanlarına dokunmuyor!
BANDIRMA’DAN DEMOKRASİ DERSİ
İstanbul merkezli şu bizim medyatik medyaya kilitlemenin alemi yok, diyerek arada bir dışarılara doğru uzanacağız. Çoğunlukla “taşra” denilen, bize göre ise, hiç de taşra olmayan Anadolu gazetelerine göz atacağız.
Balıkesir’in il olmayı çoktan hak eden gelişmiş ilçesi Bandırma’ya uzanıyoruz bu hafta. Bandırma’da yayımlanan günlük BANSES gazetesinde köşe yazıları da yazan yılların gazetecisi Önder Balıkçı, geçenlerde: “Eleştirdiğini dinleyeceksin” başlıklı yazısında Bandırma Belediye Meclisi’ndeki bütçe görüşmelerinde yaşananları aktardı. Muhalefet sözcüleri Belediye Başkanını kıyasıya eleştiriyorlar. Başkanın eleştirileri yanıtlamasına sıra gelince, kimi muhalifler öfkeyle bağırarak Başkanın konuşmasına karşı çıkıyor ve bir grup, toplantıyı terk ediyor. İşte Önder Balıkçı’nın, medyatik medyaya da demokrat politikacılara da ders niteliğindeki satırları:
“Demokrasilerde elbette ki eleştiri hakkı vardır ve sonuna kadar kullanılmalıdır. Ancak, eleştirilen kişinin kendisini savunma hakkı da demokrasinin gereğidir. Siz, eğer ‘Ben eleştirir istediğimi söylerim, ama bana verilen yanıtları da dinlemem’ derseniz. Asla demokrat olamazsınız.”
MEDYATİK TEBESSÜM
CNNTÜRK’te hafta içi 11:00’de “Medya Masası” programı var, biliyorsunuzdur her halde. Biz, işimiz el verdiğince, ayrıca iş edinerek, Ayşenur Aslan- Akif Beki ikilisini izleriz, yararlanırız. Geçen haftaki programda, Ayşenur Aslan çeşitli olaylara ilişkin olarak gazeteleri ekrana çıkarıp gösterirken, bir ara Aydınlık gazetesini de çıkardı. Beki, muzipçe gülümsedi. Aslan’ın Haber Türk, Sabah, Vatan gibi günlük gazeteleri çıkartırken, Aydınlık gazetesini çıkartmasını “çantadan tavşan çıkartmaya” benzetti. Sonra anlaşıldı ki, Aydınlık’ın günlük yayımlandığı bilmiyormuş. Bunu da içtenlikle, sevimli bir biçimde “Gerçekten bilmiyordum” diye itiraf etti.
Haliyle gülümsedik; hoş bir durumdu. Bizim de, sizlerin de başına gelebilir, belki gelmiştir de. Olur böyle vakalar; gülümseyip geçmeli. (Biz bir not düşelim; Aydınlık yıllar önce dergi olarak haftalık çıkıyordu.)
BİR ETKİNLİK... BİR DERGİ... BİR ŞİİR...
Hafta sonunda Kartal’da “Aydınlanma” konulu bir etkinliğe katıldık. Konuşmacılar Atatürk’ün, Türkiye’nin çağdaş bir ülke olması için aydınlanmaya verdiği önemi vurguladılar. Biz de aydınlamanın, çok sesliliğin güvencesi olan demokrasi şartlarından dilimiz döndüğünce söz ettik.
Bu arada dostların verdiği ilginç bir dergiyle tanıştık. Kültür Edebiyat Dergisi Eylül’ün büyük boy 90 sayfa Eylül-Ekim sayısında yer alan 20 şiir ile yazıların hemen tamamı Türkiye’nin dört bucağındaki hapishanelerde yazılmış. İşte onlardan biri, Hazine Alçı (Rengin)’in “20 Temmuz 2010 Bakırköy Zindanı”nda yazdığı Bavo Can şiiri:
“Biliyorum/ Köküne dönmek istersin./ Yedi yaşıma bir hafta kala/ Sana/ Kanayan bir masal bırakıyorum/ Bir de acılarla demlediğim/ Sevdamı bırakıyorum Bavo Can!/ Ben sana toprak olurum/ Üstünde bahar bitsin/ Dicle-Fırat ab-ı hayat olsun/ Güneş’in ışınları arasında.”
LAFIN GERİSİ
Başbakan Erdoğan diyor ki: “Bize yolsuzlukla ilgili laf söyleyecek son adres CHP’dir.”
LAFIN GERİSİ: O kadar çok adres var ki, siyasetin ömrü yetmez o adresleri saymaya.
SÖZÜN ÖZÜ
“Türkiye’nin ekonomik, sosyal, siyasal sorunları büyüdükçe, maneviyat bakanlığı projesi de güç kazanacak, önünde sonunda yaşama geçecektir”
Ali Sirmen, Cumhuriyet
Evrensel'i Takip Et