07 Kasım 2012 10:07

Özgürlüğün gözleri

Özgürlüğün gözleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ne var bu resimde?
- Ağaçta kuşlar!
Başgardiyan, çocuğun elinden resmi hışımla alır, el pençe divan gardiyanlardan birine uzatır:
- Kuşlar mı? Yırtın, yakın, parçalayın şunu!
Oysa çocuk, on yıldır duvarlardan başka bir şey görmeyen babasını birazcık sevindirmek istiyordu. Ama cezaevine özgürlüğü düşündürecek hiçbir şey giremezdi. Bir kıvılcım gökyüzü, balkıyıp giden deniz, kanadını güz güneşiyle yıkayan kuşlar, bir kemer gibi vadiyi saran ırmak, bir kurşun kalem gibi açılan ova...
Ertesi ziyarete çocuk, babası için yaptığı bir resimle gelir yine. Kâğıtta yine bir ağaç vardır ve bu kez de ağaçta birkaç siyah benek...
Başgardiyanın fitiliyse yine üstünde:
- Ne var bu resimde?
- Yalnızca bir ağaç!
Başgardiyan efendi, resmi evirir çevirir. Dişe dokunur “örgütlü bir suç” bulamaz nasılsa ve resmin mahkûma verilmesini buyurur. Annesi, oğlunun kulağına eğilerek sorar:
- Ağaçtaki siyah lekeler, meyve miydi?
“Hayır” der çocuk, “Onlar, ağaca gizlenen kuşların gözleriydi.”
Bu öykünün İspanya’da bir cezaevinde geçtiği söylenir. İspanya, Şili, Irak, Arjantin, Guantanamo, Türkiye… Ne fark eder ki? Nerede olursa olsun özgürlüğü kim saklayabilir? Serpilip giden bir patika, ipileyen bir deniz, üstümüzde bir yıldız tabyası, okul kaçkını bir gün ışığı olmasa da kuşların o ürkek gözleri söyler özgürlüğün gizlendiği yeri. O çocuğun yüreğinde bir yerdedir özgürlük. Annesiyle bölüştüğü gizde, babasına verdiği resimde...
Onlar ne etseler bu gizin sırdaşı olamazlar. Büyük yalanları, acımasızlıkları, vicdan körelmesini sevmez o giz. Mapushaneleri de aylarca, yıllarca görmediler bu yüzden. Çocuklar, babalarına, ağabeylerine, annelerine kuşlu mektuplar, telli duvaklı ağaçlar göndermesinler diye. Ölsünler de kurtulalım diye.
Onlar sayılarla konuşmayı severler, dinleri para, kuramları istatistik veriler, borsa eğrileridir. Ne demişti Thomas Hobbes, “İnsan insanın kurdudur.” dedikten sonra, “Bir üçgenin iç açıları toplamı, iki dik açının toplamına eşittir sözü, ticaret erbabının ve kilisenin çıkarlarına ters düşseydi tüm geometri kitaplarını yaktırırlardı.” Her şeyi nalıncı keseri gibi kendilerine yontarlar. Bellekleri sağırdır.
1996, 2000, 2012... Tek tip, F tipi, Tecrit…12 ölü, 30 ölü, Şimdi de ölümü bekleyen onca insan… Gardiyanlar, başgardiyanlar farklı yalnızca. Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Şevket Kazan, Hikmet Sami Türk, Sadullah Ergin, Tayyip Erdoğan…
Hiçbir şey fark etmez onlar için. Ölüm, cezaevlerinde demirden bir gömlektir çünkü. Hiçbir zaman sıyırıp atılamayan. Onların giysileri ise yalanlarıdır. “…Antenler yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa / rotatifler, kitaplar yalan söylüyorsa,/ beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların, /dua yalan söylüyorsa, /ninni yalan söylüyorsa, /rüya yalan söylüyorsa, /meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa, / yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ay ışığı / söz yalan söylüyorsa, /ses yalan söylüyorsa, / ellerinizden geçinen /ve ellerinizden başka her şey / herkes yalan söylüyorsa, elleriniz balçık gibi itaatli, / elleriniz karanlık gibi kör, /elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, elleriniz isyan etmesin diyedir…” Ancak ne kadar yalan söyleseler söndüremezler ağaçlara gizlenen o güvercinlerin gözlerindeki şavkı. O ışıkla aydınlanır çünkü tutsakların belleği. Belki de bunun için “Bakıp unutmuşum gözlerimi denizde/ Gökyüzü belleğim olur çünkü gittikçe.” demişti Melih Cevdet Anday.
Özgürlük de gözlerimizi o sonsuz denizlerde unutmak değil mi, gökyüzü belleğimiz olsun diye?
O sözcük, dilimizin ucundadır.

*İki film: Sonbahar, Yönetmen Özcan Alper / Açlık, Yönetmen Steve Mc Queen.
*İki şiir: Ellerinize ve Yalana Dair, Nâzım Hikmet / Özgürlük, Paul Eluard

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...