24 Ekim 2012 13:43

Kaz mı koz mu?

Kaz mı koz mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Asperger’i duydunuz mu? Mecazı anlamama hastalığıymış. Diyelim birine, bir yere, bir olaya kızdınız ve şöyle okkalı bir “Yok devenin başı” çektiniz. Karşınızdaki muhterem, beyninin sağ lobundaki dil kıvrımlarından birkaçını yitirdiğinden ne deveyi anlayacaktır ne de başını…     
Deveyi havuduyla yutmak, devlet malı deniz, yemeyen domuz, Ali kıran baş kesen, dediği dedik çaldığı düdük, şeytana külahını ters giydirmek, tebeşire peynir bakışlı, düğün evinde kınacı, ölü evinde duacı,  Ebusuut Efendi’nin gelini gibi, düttürü Leyla, bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü, bir donu var kırmızı kah anası giyer kah kızı, bir eli kan bir eli katran … Ne anladı? Tıs yok!
Mecaz yoksunuyla anlaşmak zordur. Kazı koz anlar. Tersi düz anladığı için öfkelidir. Dil beğenisi yoktur. Ağıtlara ağlayamaz, türkülerle hüzünlenemez, coşup meydanda bir iki dönemez, şiirler onun için yasalar, ulusa seslenişler kadar yavan ve anlamsızdır. Düş gücü eksik, yaratıcılığı kısırdır. Loblar çalışmadığı için aklı havsalı da körelmiş, kafası daralmıştır. Dilinin duvarı aynı sözcüklerle örülmüştür. Kızdığında, sevindiğinde zembereğinden aynı sözcükler boşalır. Dili incili istiridye değil, kör kuyudur. Ne bugünü anlar ne dünü…
Dün ne demişti Hayyam? “Bir testici gördüm, çamur içindeydi / Ayağı çarkında, elinde bir testi / Testinin başında bir yoksulun ayağı / Kulpunda bir padişah kellesi.” Anlat anlatabilirsen! Hayyam’ı hangi aklı başında ehlimüslim anladı ki zavallı asper anlasın? Sabahattin Eyuboğlu da Hayyam’ın “Bütün Dörtlükler”inin önsözünde böyle diyor: “Hayyam, Doğulu bir düşünce ve şiir adamı olmasına karşın, daha çok Batı’da gerçek değerini bulmuş. Neden dersiniz? Yunan filozoflarıyla bir yakınlığı, gelenekleri ceviz kabuğu gibi kırıp öze gitmek istediği, başkalarından çok kendini söylediği, dünya ötesini inkar ettiği, bilgin olduğu kadar, bilimden kuşkulandığı için mi?”
Bu yönüyle Sokrates’e, Descartes’e yakındır Hayyam. Bizde de Kaygusuz Abdal’a, Yunus Emre’ye… “Kıldan köprü yaratmışsın/ Gelsin kullar geçsin diye / Hele biz şöyle duralım / Yiğit isen sen geç a tanrı!” diyen Kaygusuz Abdal’a… “Cennet cennet dedikleri / Birkaç köşkle birkaç huri / İsteyene ver onları / Bana sana gerek seni”, “Bir kez gönül yıktın isen/ Bu kıldığın namaz değil/ Yetmiş iki millet dahi / Elin yüzün yumaz değil”  diyen Yunus Emre’ye… Mal, mülk, tarla tapan, cennet, huri, körpe gılman…  Yunus Emre gibi, Hayyam gibi gönül erleri, kalenderler için zenginlik midir? Onların mücevherleri, kalpleridir.           .
Garip Yunus’u bulamadılar, Hayyam’ı yargılıyorlar. Şehrin ortasına yeni bir Orta Çağ engizisyon mahkemesi kuruldu geçen hafta.
Davalı: Fazıl Say, Ömer Hayyam
Mahkeme: Çağlayan, 19. Sulh Ceza Mahkemesi Duruşma Salonu
Mahkemenin davalı sandalyelerinden birinde Türkiyeli çağdaş, evrensel bir sanatçı Fazıl Say; diğerinde XI. yüzyılın sonunda, XII. yüzyılın başında yaşamış İranlı bir şair Ömer Hayyam ... Davacı sandalyeleriyse “asperger kliniği” bekleme salonu... Ne diyordu davacı Ali Emre Bukağılı, “Sanık, Twitter’den dini değerlere yönelik hakaret ve sövmeye varan sözler etmiştir. İnançsız olabilir, Allah’ın varlığı apaçık ortada, ispatlayabiliriz.” Ne demeli, en zorba yönetim, örgütlü cahilliktir.  
Biz sözü yine Hayyam’a bırakalım. “Dün özledim de seni coştum birdenbire / Çıktım senin yerin dedikleri göklere / Bir ses yükseldi ta yukarda, yıldızlardan/ Gafil, dedi; bizde sandığın Tanrı sende.” Tanrı, ellerimiz ve kalplerimizdir.

*Bir kitap: “Hayyam, Bütün Dörtlükler,Türkçesi Sabahattin Eyuboğlu, Türkiye İş Bankası Yayınları

*Bir duyuru: TYS Edebiyat Müzesi ve Belgeliği’nde Asım Bezirci Belgeliği açılışı. 5 Kasım 2012 Pazartesi saat 15.00

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...