22 Ağustos 2012 04:11

İşçi birlik olur ve mücadele ederse kazanır

İşçi birlik olur ve mücadele ederse kazanır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bayram öncesinde Antepli tekstil işçilerinin mücadelesi, elbette ki önemli kazanımlarla ve önemli derslerle bitti!
Aslında “bitti” demek de tamamen izafi. Çünkü işçi mücadelesinin içinde az çok yer almış her işçi bilir ki, patron ve işçinin olduğu bir yerde mücadele bitmez; sadece biçim değiştirir! Kaldı ki Antep’te işyerinde sayısız sorunlar olduğu gibi patronların da sayısız oyunlarla işçilerin kazanımlarını geri almak isteyecekleri, bu amaçla işçileri bölmek, ileri işçileri tasfiye etmek için olmadık yollara başvuracakları da herkesin malumudur. Bu da Antep’te mücadelenin, çok değişik biçimler altında ama yoğunlaşarak süreceği anlamına gelmektedir.   
Nitekim Antepli tekstil işçileri, ücretlerdeki artıştan bile bakılsa, son yıllarda hiçbir sendikanın elde edemediği düzeyde bir ücret artışı elde etmiş bulunuyor. Dahası bu kazanım, sadece direnişe katılan yedi tekstil fabrikasında çalışan işçilerin ücretleriyle de sınırlı değil, havzada çalışan tüm tekstil işçilerinin ücretlerine de bir yükseliş olarak yansıdı.
Önceki gün gazetemizde bu mücadelenin önünde yer alan işçilerin mücadele ile ilgi değerlendirmeleri yer aldı. Orada örgütlenme düzeyi, komitelerin oluşturulması; komitelerin işyerindeki işçilerin iradesini ne ölçüde temsil ettiğinden, havzanın bütününe direnişin yayılmasının başarılamaması gibi, mücadelenin zaaflarının üstünde de durulmuş. Ama buradaki işçilerin en büyük kazanımı, birlikte davranmaları ve bundan sonra da çıkarlarının ne kadar birbirine bağlı olduğunu görmeleri konusunda atılan adımdır. Ki, bu konuda hem patronlar işçilerin karşısında tam bir birilik oluşturup ortak bir tutum alarak tersten de olsa işçilerle patronların ayrı sınıftan olduklarını gösterirken valilik, emniyet ve dahası sermaye partileri kimin yanında yer aldığını işçilerin görmesini sağlayacak bir tutum almışlardır.
Dolayısıyla da bu direnişte olanlarla; işçilerin ayrı bir sınıfın fertleri olduğu, ancak kendi aralarında birlik olurlarsa çıkarlarını koruyabilecekleri, bu birlikleri bozulduğunda da hiçbir şey elde edemedikleri gibi daha çok çalışıp daha çok sömürülmeye mahkum oldukları geniş işçi çevreleri açısında da önemli ölçüde anlaşılmıştır.
Direnişin sıcaklığında görülen bu gerçekler, kendiliğindenliğe bırakıldığında, işçilerin günlük, ekmek parasını kazanma ve geçim gailesi içinde önemli ölçüde işçinin gündeminden çıkacaktır. Bunu önlemenin ve dersleri bilince çıkarmanın yolu ise, direnişten çıkan derslerin sadece ileri işçiler değil ama tüm işçiler arasında konuşulup özümsenmesi, bu kazanımlar ve mücadelenin aşılması gereken zaafları etrafındaki tartışmanın her vesileyle gündemde tutulmasıdır. Bu tartışma; evleri, mahalleleri, çocukların okulları, hastaneleri, kahvehaneleri, yedikleri, içtikleri patronlarla ayrı olan işçilerin partilerinin de farklı olmasının gereğine kadar götürülmelidir.  Dolayısıyla bu tartışma işçilerin sermayeyi destekleyen partilere oy vermelerinin kendi ayaklarına balta vurmak olduğu gibi, kendi partilerinde politika yapmaları, kendi partileri içinde sınıf olarak örgütlenmeleri gereğine kadar götürülmek durumundadır. Bu çalışma olmadan, direnişten çıkan basit işçinin de gördüğünü haberlerimize yansıttığımız, “AKP’li işçi AKP’ye tepki gösteriyor. Bir daha AKP’ye oy yok diyor” türü haberlerdeki gerçekler hızla unutulabilir.
Dünkü gazetemizde, “Yetki İşçide” ifadesiyle manşet olan haber, Afyon Hera Tekstil işçilerinin aylardır süren mücadelesinin sendikanın toplusözleşme imzalanmasıyla ileri bir aşamaya geçmesinin diğer bir örneğidir. Bu yetkinin önemi de bir yandan patronun sendikayı kabul etmiş olmasının resmen de kesinleşmesiyken öteki yanı da (dönem bakımından daha önemlisi) bakanlığın “yetkileri askıya almasına” karşın işçi baskısı karşısında patronun TİS’i imzalamak zorunda kalmasıdır.
Buradan çıkan birinci sonuç, kuşkusuz ki işçilerin birlikte davranma kararlılığının ve sendikanın işçilerin arkasında durmasının önemidir. İkincisi ise sendikacıların “Efendim bakanlık yetkileri askıya aldı TİS için beklemekten başka yapacak şey yok!” demelerinin artık inandırıcılığını yitirmiş olmasıdır. Yeni örgütlenen Hera Tekstil işçileri “askıya” rağmen TİS’i imzalamışsa diğer sendikalar neden bu yoldan yürüyemesinler? Ve bu yoldan yürürlerse bakanlık da hızla yetkileri onaylamak zorunda kalacaktır.
Evet, bazen birkaç fabrikanın birlikte iş bırakıp eyleme geçmesi, bazen bir fabrikada (Elazığ Maden’de olduğu gibi) ücretlerin ödenmemesini protesto için hak grevi yapma, bazen sendikalaşma amacıyla uzun direnişlere başvurma, bazen de Afyon’da olduğu gibi bakanlığın yetkileri askıya almasını aşmak için bir mücadele, ... işçiler mücadele etmektedir. Bu da her kademeden ve her iş kolundan mücadeleci sendikacılar ve ileri işçi kesimlerine bu mücadelelerin önünde yürümeye hazır olmaları, her küçük mücadeleyi işçi sınıfının ortak mücadelesinin bir kıvılcımı olarak görerek hareket etmelerini emreder. Çünkü bu mücadele, sendikal hareketin yenilenmesi için son derece büyük bir dayanak yaratırken ekonomik ve sosyal yaşamı patronlardan zaten tamamen ayrı olan işçilerin siyasetini de patronlardan ayırması, kendi partisi içinde sınıf olarak örgütlenmesi için de son derece önemli imkanlar sunmaktadır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...