10 Ağustos 2012 13:23

Sendikacılar da ileri işçiler de mücadeleden öğrenmelidir!

Sendikacılar da ileri işçiler de mücadeleden öğrenmelidir!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu köşedeki dünkü yazı, “Ancak bugünden bile çıkarılacak son derece önemli dersler sunmuştur Antepli işçilerin bu ‘kısa’ mücadelesi!” diye bitmişti.
Buradaki “kısa” vurgusu sadece son dört beş günü kapsayan tekstil işçilerinin eylemlerine dairdir. Yoksa Antep işçilerinin bugünkü atılımının arkasında, öncesi bir yana bırakılsa bile 21 yıl önceki Ünaldı işçilerinin büyük ve tüm ülkede ses getiren mücadelesinden Sanko fabrikalarındaki mücadeleden, son on yıldaki pek çok fabrikadaki direnişlerden Çemen Tekstil işçilerinin 78 gün süren ve sendikal bürokrasinin arkadan valiliğin desteğini de alarak hançerlemesiyle kırılan grev ve direniş mücadelesine kadar iki işçi kuşağının alın teri, fedakarlığı, bilinç birikimi vardır.

İŞÇİLERİN SENDİKACILARA TEPKİSİ ‘İLKEL İŞÇİ TEPKİSİ’ Mİ?

Bu yüzdendir ki Antep işçileri, her üç konfederasyondan sendikacılara, hatta sendikaları da aynı torbaya koyup, tepki gösterirken, elbette bu uzun mücadele içinde gördükleri, duydukları ve yaşadıklarından kalkarak bunu yapmaktadırlar. Bu yüzden de üç sendikaya da tutum almalarını, patrona hazır eyleme geçmişken sendikalı olmayı dayatmamış olmamalarını bir “ilkel işçi tepkisi” olarak görmemek gerek. Tersine bu tutumu, Trakya’da, Bursa’da, İzmir’de nerede sendikalar ve sendikalaşma gündeme gelirse orda görmekteyiz. İşçiler sendikalı olmak istemektedir ama bu mücadeleye girerken de en büyük korkuları patron değil, sendikacıların kendilerine ihanet edecekleridir!
Antep’te bu durumun sıcak mücadele içinde ve on binlerce işçiyi kapsama ihtimali olan bir eylemin öncüleri tarafından dile getirilmesi sorunu daha çarpıcı biçimde gündeme gelmesine yol açmıştır; o kadar!

İŞÇİLERİN ANA KİTLESİYLE MÜCADELEYE KATILDIĞI BİR DÖNEMİN KAPISINDA!

Antep’te işçilerin içine girdikleri sıcak mücadele dikkate alındığında şu söylenebilir ki, bu mücadele öncelikle Antep’te pek çok tekstil işletmesine sonra (Burada ‘sonra’ zaman olarak sonra değildir) da diğer kölece çalışma dayatan çeşitli iş kollarından patronlara karşı bir mücadele olarak yayılacaktır. Ancak bu direnişlerin ve mücadelelerin sadece Antep’te yayılması elbette yaşamın doğasına aykırıdır. Ve bu direnişler Maraş, Urfa, Adıyaman gibi yakın illere olduğu gibi nispeten uzaktaki Trakya, İzmir-Ege havzası, Marmara’daki büyük sanayi bölgelerine de yayılacaktır. Bu bir uzak beklenti ya da afaki bir tespit değildir. Çünkü bu bölgelerde de çalışma koşulları pek çok işletmede Antep’ten bile kötüdür ve işçilerin büyük bir hoşnutsuzluk içinde olduğunu Evrensel’i izleyen okurlar da bilmektedir. Bu yüzden de mücadelenin yayılması, kaçınılamaz görünmektedir.
Kuşkusuz bu gelişmeler sendikal hareketin yeniden inşası ve mücadeleci bir zemine oturtulması mücadelesi için son derece önemli bir dayanak sunacaktır. Çünkü uzun bir aradan sonra işçilerin ana kitlesiyle mücadeleye katıldığı bir dönemin kapısında bulunuyoruz ve çürüyen geleneksel, bürokratik sendikacılığın da işçilerin hiçbir sorununa çare olma şansı kalmamıştır. Bu yüzden de böyle bir dönemin eşiğindeyken Antep’te işçilerin son 4-5 günlük mücadelesinde açıkça ortaya çıkan şu iki ders çok önemlidir.

1- SENDİKALAR KENDİ TUTUMLARIN GÖZDEN GEÇİRİP ÖZELEŞTİRİ VERMELİ

Her düzeyden ve her konfederasyondan sendikacılar, Antepli işçileri eleştirilerini, her konfederasyona da tepki göstererek, adeta “şimdilik” de olsa sendikasızlığı tercih eden bir tutum alıp bunu da açıkça ifade etmelerini basite almamalıdır. Çünkü bu tutum, neredeyse bütün sanayi havzalarında yaygın tutumdur.
Ne var ki yine son dört-beş günlük gelişmeler göstermektedir ki, sendikacılar bu gerçeğin farkında ya değildir ya da önemsemekte, işçi dalkavukluğu ile ya da hamasi vaatlerle işçileri “esnaf ağzı” propagandayla kendi sendikalarına çağırmaktadırlar. Ancak Antepli işçiler bu “uyanıklığa” prim vermemiştir. Çünkü ne yaptıklarını ne de kendilerini övmelerine işçiler artık inanmamaktadır ve sendikacılar için bugün tek seçenek, işçilerin karşısına ciddi bir özeleştiriyle çıkmak ve bu özeleştirinin gerektirdiği tutumu göstermektir. Sendikacılar için, bugünkü durumlarını sürdürmek sendikal mücadele açısından bir seçenek değil bir tükeniş yoludur.   

2- İŞÇİLER, İŞÇİLERİN ANA KİTLESİ DOĞRUDAN İÇİNDE YER ALMADAN GERÇEK BİR SENDİKAL MÜCADELE OLMAYACAĞINI GÖRMEK ZORUNDADIR:

Evet, sendikacıların durumu budur da, işçilerin sendikal hareket karşısındaki tutumu, sendikal mücadeleyi sendikacılara havale edip, onlar iyi yapınca omuza alıp kötü yapınca da sövüp saymakla sınırlı tutumu işçilere yakışan bir mücadele anlayışı mıdır?
Elbette değildir!
Tersine sendikal bürokrasinin sendikal mücadeleyi, bir yandan işçi dalkavukluğu yaparak, öte yandan patronlarla kirli ilişkilere girerek, en iyi durumda bile bir “arabuluculuk” mesleğine indirgemelerine neden olan tutum işçilerin kendilerini sendikal mücadelenin dışında tutma tutumu değil midir?
Gerçek böyledir ve böyle olunca da sendikacılar için asıl görev işçiyi patronun dediklerine ikna etmeye indirgenmiş olmaktadır. Yani sendikacı, işçi eyleme geçtiğinde bile, işçi ile patron arasında bir aracı durumuna gelmekte, asıl olarak da işçileri teskin etmeye uğraşmaktadır. İşçilerin bu duruma son vermesi gerekir. Antep’te son 4-5 günde yaşananlar göstermiştir ki, işçi kendi taleplerine sahip çıktığında ne yasa, ne sendikacının arada olup olmaması fark etmemekte, patron işçilerin isteklerini kabul etmek zorunda kalmaktadır. Bunun bir adım sonrası ise işçilerin taleplerine kendilerinin sahip çıkması, seçtiği sendikacıdan her an hesap soracak, gerektiğinde onu görevinden alacak bir örgütlülük seviyesiyle sendikal mücadelede yer almasıdır. Böyle olursa sendikacı da işçinin sendikacısı olabilir. Bu yüzden de bugünkü durumdan ders çıkaracak ileri işçi kesimleri de bu gerçeği görmek, gelişme içindeki kendi sorumluluklarını anlamak durumundadırlar. Yani işçinin sendikal mücadelenin doğrudan tarafı olduğu bir sendikacılığa dönülmesinin gereğini anlamak durumundadırlar. Aksi halde bugün kötüler gidip iyiler gelebilir. Zaman zaman ve yer yer böyle de olmaktadır ama gidişat çok da değişmemekte, hatta zaman içinde bu iyiler de bozulup kötülerle arasında fark kalmamakta, iyilerin öbür tarafa bile geçtiği sıkça görülmektedir. Bu yüzden de asıl olan sendikacılık anlayışının değişmesi, işçilerin taleplerine doğrudan sahip çıkıp talepler etrafında birleşerek hareket etmelerinin sendikal mücadelenin temel ilkesi haline gelmesidir.
İleri işçiler bu sorumlulukla hareket ederse, sendikaların mücadeleci bir temelde yeniden inşası için Antep’te başlayan hareket sağlıklı bir gelişme zemini sunmuş olması iyi değerlendirilmiş olacaktır. Ve şu anda da daha fazlası beklenemezdi.

SENDİKA OLARAK ÖRGÜTLENME İHTİYACI

Burada pratik bakımdan Antep’te başlayan bu hareketin sendika olarak örgütlenmesi de son derece önem kazanmıştır. Bunun için de belki de herhangi bir sendikaya katılıp katılmadan önce, işçinin bu mücadele içinde fiilen sendika olarak örgütlenmesidir ve bu fiili sendika patronlarla en acil talepler konusunda fiilen karşı karşıya geldikçe de yayılıp güçlenecektir. Bunun unsurları da mücadele eden işyerlerinde, işçilerin seçtikleri temsilciler ve onların oluşturduğu kurullar olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla hareketin Antep çapında, işyeri ve iş kolu farkı da gözetilmeksizin birleştirilip sermayeye karşı işçi sınıfının en acil talepleri etrafında mücadelesi olarak biçimlenecek bir sendikal hareket, var olan sendikaları değişime zorlayarak (Kendi çizgisine gelmeye zorlayan bir değişim sürecine sokarak) ya da başka türden girişimlerle sorunu çözecektir. Çünkü sendikal hareketin çözüm bekleyen acil sorunları ve mücadelenin “patlamalı” bir biçimde ortaya çıkacağını gösteren alametleri, ileri işçilerin aralarındaki birliği, bu birliğin talepler etrafında gerçekleştirilmesi ve giderek bu birliğin bir sınıf birliği olarak ilerletilmesi görevini son derece önemli hale getirmiştir. Daha güçlü mücadele merkezleri ortaya çıkıncaya kadar da Antep bu mücadelenin merkezi olarak bir işleve sahip olacaktır. Ve Antepli işçiler bu sorumluluğu omuzlarında taşıyacak bilinç ve örgütlenme seviyesine sahip olduklarını ortaya koymuşlardır. 

EVRENSEL BU MÜCADELENİN TARTIŞMASININ PLATFORMU OLARAK İŞLEV GÖRMEYE HAZIRDIR

Kuşkusuz bu mücadele başlamıştır ama bitmemiştir. Dahası, giderek talepler yaygınlaşıp çeşitlenirken mücadele biçimleri de karmaşıklaşacak, dolayısıyla da karşılaşacağı sorunlar da artacaktır. Bu yüzden de mücadele eden işçiler ülke çapında sorunlarını, çözümlerini tartışmaları gerekecektir. Dahası ileri işçiler bu mücadele içindeki öğrenme, ortak davranma, ortak bir mücadele stratejisi oluşturmak için ciddi bir tartışma süreci de yaşayacaktır. Burada en önemli araç da böyle durumlarda bugüne kadar olduğu gibi Evrensel’dir ve elbette Hayat Televizyonu’dur.
Bu mücadele sürecinde olup bitenin işyerinden işyerine, ilden ile, bölgeden bölgeye aktarılması, sorunların ve çözümlerin tartışma platformu olarak Evrensel, habercilik işlevini yerine getirecektir. Ama aynı zamanda Evrensel, ileri işçi kesimlerinin de mevcut sendika yöneticilerinin de gelişmeler karşısındaki tavırlarını, her kademeden mücadele sorumluluğu duyan sendikacıların görüş ve çağrılarının da platformu (*) olarak hareket edecektir.
Okurlarımızın bildiği bu gerçeği bu vesileyle bir kez daha bu köşeden ilan etmiş olalım!
(*) Örneğin Antep’teki son gelişmeler karşısında işçilerin sendika yöneticilerine yönelik eleştirileri, sendikacıların yanıtları ve varsa özeleştirilerini açıkça yapabilmeleri için Hayat Televizyonu ve Evrensel imkanlarını seferber edebilir, etmelidir de. İşçiler ve sendikacılar da tartışmalarını bu açıklıkta yapmayı başarmalıdır. Çünkü gerçeğe, ancak bu açık ve çok yönlü tartışmalar içinde varmak olanaklı olacaktır. Bunu da işçiler kendi medyalarını kullanarak yapabilirler. Sınıfın üstünde birleşeceği başlıca sendikal ilkeler, sınıfın siyasete müdahale imkanları da bu tartışmalar içinde yerli yerine oturabilecektir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...