15 Temmuz 2012 07:44

Sosyalistler AKP’ye!

Sosyalistler AKP’ye!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kesin bir şey varsa, bizim memleketin kafası karışık. Alışılageldik “denge”ler değişiyor, “yıkılmaz” denilen saltanatlar yerle yeksan oluyor. Ülke değişiyor. Dünün alışılmış “saf”laşmaları, yerini yeni ve güçlü ittifaklara, yeni ve silik karşıtlıklara bırakıyor.
“Değişim” sihirli bir sözcük değil aslında, “Değişmeyen tek şey değişimin kendisi” diyen Heraklit’e sevgimizden, “olumlu” algılıyoruz hep... Öyle mi?
Öz değişiyor mu peki? Ya da şöyle soralım; yeni mi bu yaşadıklarımız?
“Peşlerinde kadim ve hürmete şayan bir ön yargılar ve kanaatler silsilesini sürükleyen tüm durgun, donuk ilişkiler silinip süpürülüyor; yeni ortaya çıkan her şey daha kemikleşemeden miadını dolduruyor. Katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor ve en sonunda insanlar yaşamın gerçek koşullarıyla ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyor. Modern burjuva toplumu, böylesine kudretli üretim ve mübadele araçlarını bir araya getirmiş olan bu toplum, yer altı güçlerini kontrol edemez bir büyücüye benziyor” diyordu Marx, Komünist Manifesto’da...
Kapitalizmin doğduğu koşullarda, ortaya çıkan yeni sınıfın, yeni üretim biçimlerinin dünyayı nasıl değiştirdiğine bir vurguydu bu söz. Kapitalizm, “kutsal”, “dokunulmaz” sayılan bütün değerleri yerle yeksan ederek, kendi kurallarını, kendi kutsallarını yaratıyordu. Anlamak kolay değildi bu büyük değişimi; büyük filozof anlaşılır kıldı. Büyücü, yer altı güçlerini kontrol etmeyi öğrendi, yeniden katılaştı “katı olan her şey”... Ve son 20 yıldır; son yıllarda daha yoğun olmak üzere, dolu halinde tepemize yağıyorlar.
Evrensel’in 10 yıl önce hazırladığı “Yeni Orta Çağ” temalı Almanak’taki öngörüleri yaşıyoruz... Türkiye’nin ve elbette dünyanın yaşadığı değişim, “karmaşık” görünse de, anlaması güç değil. Aslına rücu eden kapitalizm, Orta Çağ’ın bütün karanlık güçlerini, bir kez daha ve daha da karartmak üzere yardıma çağırdı. Her yerde mantar gibi bitiveren imam hatiplerin, “şükür ve tevekkül” içinde iktidarın ağzına bakan yığınların nedeni bu. En gericisinden, en “ilerici” görünenine, burjuvazi ittifak halinde, aynı “tek” partiyi destekliyor. İşçi sınıfının ana gövdesi, önüne konulan sandıkta tercihini bu “burjuva ittifak”tan yana kullanıyor. İrili ufaklı, içinde çatışmalı tüm burjuva fraksiyonlar aynı “tek parti” içinde bir gelecek tasavvuru içinde. CHP mi? O “tek parti”nin koltuk değneğinden başka ne ki? AKP iktidarının uyguladığı politikaların özüne tek bir itiraz duydunuz mu? MHP zaten açık destekçi... Bakmayın, farklıymış izlenimi verdiklerine... Türkiye bir “değişim”, “dönüşüm” yaşıyorsa, bu üç eğilimin ortak eseridir bu.
Ya “Asla firavunlaşmayacağız” diye yola çıkan HAS Parti’ye ne demeli? “İkincisi Karunlaşmayacağız. Devletin imkanlarını kendimize, yakınlarımıza, partililerimize asla devşirmeyeceğiz. Üçüncüsü belamlaşmayacağız. Yani tüm bunları yaparken asla dini siyasetimiz için kullanmayacağız” diyordu oysa Numan Kurtulmuş... Şimdi,AKP’nin veliaht namzeti olarak arz-ı endam ediyor. O “yoksul iftarları”, “Müslüman sosyalistler” tartışmalarıyla başlayan, “AKP içten çökecek” rüyaları, çoktan “karabasan”a dönüştü.
Yok işte! Kapitalizmin çarkları arasında ezilen işçinin, kendinden başka kurtarıcısı yok. Kendi siyasetinden başka, “çatlak siyaseti” ile kurtuluş gelmeyecek.
Kapitalizmin “meta”laştırdığı emeğimizin; eğitimi, sağlığı, barınma hakkını “meta” olarak burjuvanın hizmetine sunan bu iktidarın gözünde zerre değeri yok. Bu iktidar denklemleri, kurulan yeni ittifaklar içinde, “oy deposu” olmak dışında herhangi bir yeri yok.
Muhalif bir dille kendini ortaya atanı da, “firavun”laşıyor işte. Karun’laşmak için  “firavun”laşıyorlar. Ve bunun için belamlaşıyor; yani dini siyasetin, ve dolayısıyla ekonomi çarklarının hizmetine sunuyor. Bu süreci, “eli koynunda kalmış umutluları”nı, kendi dertleriyle bir kenara bırakalım...
Bir de anket sonucu var ki; evlere şenlik! Stratejik Düşünce Enstitüsünün araştırmasına göre, bugün seçim olsa yine iki kişiden biri AKP’ye oy veriyor. Üstelik, AKP’ye oy verenlerin yüzde 27’si “sosyal demokrat”, yüzde 15’i “sosyalist” diyor kendine...
Gülsek mi, ağlasak mı? “Kendine sosyalist diyenler”in CHP içindeki oranı, “CHP-ML” geleneğiyle hepimizin zaten malumu. Ancak, AKP’nin yüzde 50’si içinde, yüzde 15 gerçekten yüksek bir oran.. Soru net; öyle kafa karıştırıcı, yönlendirici bir tarafı yok; “Sosyalist misin?”. Yanıt, “evet”!.
Neye yormalı? “Sosyalistin AKP içinde işi ne?” sorusu anlamlı...
Bütün bu “devletin yeniden yapılanması” süreci içinde; neoliberal saldırının zirve yaptığı günlerde bu çelişki, nasıl açıklanır? Dedik ya, “Memleketin hali karışık”... En çok da, “at izi ile it izi” birbirine karışmış durumda. Karşıtlığın ya da yandaşlığın referansları, çok politik gibi görünse de, aslında bi o kadar “apolitik”. Oysa, dün bu karmaşa içinde insanlığa yol gösterici olanların netliğine ulaşmak bugün de mümkün.
Burjuva tüm eğilimleri yutarak “tek parti”ye dönüşme eğilimindeki AKP’nin, onun varlığının ve iktidarının garantisi CHP ve MHP’nin; aslında “aynı parti” olduğu gerçeği mesela... Dün de böyleydi; bugün de böyle...
Düzen partileri, sözleriyle, vaatleriyle, hayalleriyle aynı sularda yüzüp, boğuluyorlar, her zamanki gibi... Bütün burjuva eğilimlerin aynı hedefler için, aynı çatı altında bir araya geldiği bir “göstermelik demokrasi” bu!
Öyle uzun uzadıya anlatmaya gerek yok; yüzde 15 orada, yüzde bilmem kaç burada “sosyalist oy” olmasının da bir anlamı yok. Mesele, işçi sınıfının, ezilen halk yığınlarının, AKP nezdinde sağladığı “birleşme”yi, kendi partileri, kendi ittifak güçleri etrafında becerip beceremeyecekleri... O “tek parti”ye karşı, “tek ve güçlü bir odak”ta birleşerek, kendileri için sınıf olabilmeyi, kendileri için siyaset yapmayı başarıp başaramayacakları...
AKP’nin yüzde 50’yi aşan gücüne neden olan da; bu büyük eksiklik... Yoksa, Amerika’daki Wall Street eylemcilerinin sloganındaki gibi, “Biz yüzde 99’uz”... Tek mesele, o yüzde 1’i tarihten silmek, yüzde 99’un iktidarı için; yani kendi iktidarları için işçilerin, emekçilerin gerçekten siyaset sahnesine inmesinde... Ancak bu yolla, Firavunlaşmayan, Karun’laşmayan, Orta Çağ hurafeleri ile değil bilimin ve aklın gücüyle siyaset yapan, “düzen dışı” gerçek bir alternatif yaratabiliriz. Yaratıyoruz da aslında...
AKP’deki, CHP’deki, HAS Parti’deki, hatta “bağımsızlığı marifet sayan” sosyalistlerin oranını tartışmak manasız. Mao’nun lafıydı galiba, “Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere”... Gün bugün işte! AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye oy veren emekçi yığınları, Koç ile Sabancı’yla, yeni yetme “yeşil sermaye” ile çıkarlarının aynı gemide olamayacağını anladığı an çok şey değişecek. “Sosyalistim, ama...” diye başlayan cümlelerin sahipleri, AKP ve CHP’de yıllardır yürüdükleri yolların HAS Parti deneyimi gibi “Firavunlaşmadan, Karun’laşma”dan başka bir şey olmadığını anlamalı.
Sosyalizmi sınıfın partisinden başka yerde arama hülyası da, “ehven-i şer” avuntusu da bir nihayete ermeli artık. Bakın o zaman, hemen herkesi derin bir umutsuzluğa iten, bu karabasan günleri nasıl bir anda bitiyor, “Ne yapacağız” endişeleri nasıl dağılıyor, “Katı görünen bu burjuva iktidarı” nasıl buharlaşıyor.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa