15 Mayıs 2012 09:42

Sendika olmak ya da olmamak!

Sendika olmak ya da olmamak!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümetle kamu emekçileri arasında yapılan toplusözleşme görüşmelerinde, hükümet, aylardır kamu emekçilerinin ve sendikaların merakla beklediği “maaş artışlarını”, nihayet açıkladı! Kamu emekçilerine birinci yıl yüzde 3+3, ikinci yıl ise yüzde 2+3 zam teklif eden hükümetin, “taban ücretin artırılması”, “ikramiye”, “ek ödemeler”, “4-b ve 4-c’ye göre çalışanların durumlarının düzeltilmesi”, “esnek çalışmanın, taşeronlaştırmanın durdurulması ve kurallı, kadrolu çalışma”, … gibi sendikaların tekliflerini gündeme bile almadığı ortaya çıktı. Hükümetin sendikalardan gelen teklifler içerisinde, sadece bazı sektörlerde memurlara “yoğurt verilmesi”ne sıcak baktığı belirtiliyor.
Bu gelişmeyi hem KESK hem de Kamu-Sen başkanları, “Hükümet kamu emekçisiyle ve sendikalarla dalga geçiyor” diye karşılarken her üç konfederasyon da, bu teklifi asla kabul etmeyeceklerini, direneceklerini açıkladılar.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Bunda sonra iki gelişme olabilir:
Birincisi; sendikalar, “direneceğiz”, “kabul etmeyeceğiz” filan derler ama aralarında eften püften gerekçelerle anlaşamazlar, hükümete geri adım attıracak etkinlikte bir mücadele ortaya koymazlar: Bu durumda belki başbakan; “Bir iki puan da benden olsun!” deyip, bir “babalık yapar”, 3’ü 4, hadi bilemedin 5 yapar. Ama olmadı; sözleşme “Yüksek Hakem Kurulu”na (YHK) gider. Ve belki hükümetin dediğinin bir iki puan fazlası da oradan çıkar!
İkincisi ise; sendikalar arasında ortaklaşıp, kamu emekçilerinin gücünü toplusözleşmenin arkasına koyup, gerçek bir mücadele verirler ve hükümetin, “bütçe”ydi, “denge”ydi, “enflasyon”du gibi barikatlarını aşar, istediklerine yakın bir sonuçla sözleşmeyi bağıtlarlar. Bir biçimde hükümet işi YHK‘ye havale etse bile, kamu emekçilerinin birleşik gücü yeterince etkin kullanılırsa, YHK (hükümete de danışarak), kamu emekçilerinin istekleri doğrultusunda bir sözleşmeyi imzalamak zorunda kalır!
Ülkenin içinde bulunduğu koşullar (son iki yılda yüzde 10.5 ve yüzde 8.5 ekonomisi büyümüş bir ülke), kamu emekçilerinin maaşlarına yıllardır enflasyon altında zam yapıldığı dikkate alındığında, kendisine sendikayım diyen bir sendikanın, bir konfederasyonun “birinci yol” gibi bir tercihi olamaz. Dolayısıyla açıkça kamu emekçilerini satışa getirmek istemeyen hiçbir sendika merkezi, böyle bir seçeneği gündemine almaz, alamaz.
İkinci yol tercih edildiğinde ise; elbette her şeyden önce, sendikaların aralarındaki rekabeti geriye iterek, birliği ve ortak mücadeleyi öne çıkaran bir mevziye geçmeleri, bunun için de;
1) Sendikaların tekliflerini, üç tekliften en az olanın gerisine düşmeyen bir yenilemeyle ortaklaştırarak, konfederasyonlar ve sendikalar düzeyinde ortak bu teklifin arkasında birleştiklerini ilan etmek, (hükümetin en büyük kozunun sendikal parçalanmışlık ve sendikaların birleşemeyeceği inancı olduğu unutulmamalıdır)
2) Bu birliğin maddi bir güce dönüşmesi için sendikalar, şubeler düzeyinde, daha da önemlisi işyerlerinde birliği sağlamak üzere her konfederasyona bağlı sendika üyelerinin ortak mücadele komiteleri (grev olacaksa grev komiteleri) etrafında örgütlenerek, her tür mücadele biçimini tam bir disiplinle uygulamaya geçmeleri belirleyici olacaktır. Burada görev her sendikadan ileri kamu emekçilerine düşmektedir. Yukarıda oluşacak birliğin sürmesinin tek garantisi de budur.
Böyle bir ortaklaşma, elbette sendikasız bir milyon dolayındaki kamu emekçisinin desteğini sağlarken, böyle birleşmiş bir güç işçi sendikalarından ve her tür emek örgütünden de son derece etkili ve değerli destek de bulacaktır.
Bu destek sadece Türkiye’den değil İngiltere, İspanya, Almanya, Yunanistan gibi işçilerin, emekçilerin kazanılmış haklarını korumak ve krizin yükünü reddetmek için giriştikleri mücadelelerden de destek bulacaktır.
Evet, okuyucularımız, bu hesabın güzel ama bazı sendika yöneticilerinin “sendikacılık anlayışları”, “hükümetle ilişkileri” ve hükümetin kamu emekçileri ve sendikalarına yönelik tehditleri de hesaba katıldığında bu birliği sağlamanın kolay olmayacağını söyleyeceklerdir.
Elbette bu itirazlara katılmamak mümkün değil. Ama hesap da ortadadır. Eğer sendikalar, konfederasyon yöneticileri “Hayır biz bu sefalet zamlarını ve sendikaları aşağılayan sözleşme tarzını kabul etmeyeceğiz” diyorlarsa yapmaları gerekeni, aklın icap ettirdiğini söylüyoruz. Eğer kıldan tüyden bahanelerle birinci yolu benimserlerse, kamu emekçisine ve emek cephesine hesabını vermeye de hazır olmalıdırlar.  
Çünkü bugün birinci seçeneği tercih etmek, sendika olarak meşru olup olmamayı tartışmaya açmak demektir.
Hükümet de “teklifiyle”  bunu dayatıyor kamu emekçisi sendikalarına.
Sendikalar da ya boyun eğecek, sendika olup olmadıklarını tartıştıracak ya da mücadele merkezleri olarak ayağa kalkacaklar; “İşte bütün mesele bu” bugün!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...