24 Mart 2012 11:06

Papa’ya açık çağrı: Gel vazgeç!

Papa’ya açık çağrı: Gel vazgeç!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

"Papa şu anda bizi izliyordur. Eğer beni izliyorsa, onu canlı yayında İslam’a çağırıyorum. Sevgili Papa, gel müslüman ol. Benimle birlikte söyle, eşhedüenlailahe...” sözlerini bir haber sunucusundan duyduğumuzda çok gülmüştük. Papa’nın Türkiye’yi ziyaretinde, Flash TV’de yaşanmıştı bu olay. Üstelik, “Çaktırmadan şehadet mi getirdi?” yazısı ile verilmişti bu çağrı.
Bayağı bir mizah; biçimsiz bir espri anlayışı... Ama yine de güldü herkes...
Peki, Papa 16. Benediktus’un dün Küba’ya gitmeden hemen önce yaptığı “Marksizm’i bırakın” çağrısı neden “ciddi ciddi” haber oluyor. Dün haber sitelerinde, bugün muhtemelen bütün gazetelerde... Papa, Meksika’da yaptı bu açıklamayı, bugün de nüfusun sadece yüzde 10’unun “katolik” olduğu Küba’da olacak. Fidel Castro’yla da görüşecek; ayin de yönetecek. “Bugün artık kanıtlandı ki, Marksist ideoloji, yaşamın gerçeklerine cevap veremiyor. Marksizmi bırakın” sözünü, bir de Fidel’e söylesin bakalım. Ne yanıt alacak?
Bizim “dinci”lerin jargonuna ne kadar benziyor, “artık kanıtlanmış” sözü. Kim, nasıl, ne zaman kanıtlamış? Papa diyor ya; yedik bizde... Bir de ekliyor; “Katolik Kilisesi olarak Küba’ya her türlü yardım”a hazırlarmış! En az Flash TV’nin bu tür şovları seven haber sunucusu kadar “eğlenceli”, “komik” ve elbette en fazla o kadar ciddiye alınacak bir çağrı bu. Obama’ya seslenmek için yüzünü kömür karasına boyasa, başına canlı yayında türban taksa Papa hazretleri; bitti gitti...
Meksika’da yapıyor bu açıklamayı. 6 yılda 47 binden fazla kişinin ölümüne yol açan “uyuşturucu” sorununa değindiği konuşmasında... 6 yılda 47 bin ölü! Bu da mı Marksizm’in kabahati! Papa’ya kalsa, “uyuşturucu ticaretini besleyen materyalist kültür”müş; katolik kilisesi de “onarıcı güç” olabilirmiş... Can yakmayan, en azından insanın “kendi canını yakmayan” uyuşturucu öneriyor Papa.
Nüfusunun büyük çoğunluğu katolik olan Latin Amerika’da katolik kilisesinden yüzde 15’e varan oranlarda kitlesel kopuşlar yaşanıyor. Çoğu “kof” çıksa da “sol” görünümlü hükümetleri işbaşına getiren, Fidel Castro efsanesinin, Hugo Chavez gibi halkçı iktidarların beslediği “sol rüzgarlar”dan Papa’nın kilisesine düşen sonuç olsa gerek. Boşuna değil, Papa’nın gayretleri... Gerçi, söylenene göre “Katolik” olmaktan vazgeçenlerin bir bölümü “Protestanlık” mezhebine geçiyormuş. ama o kısmı bizi ilgilendirmez, iç meseleleri...
Hristiyanlığın en yaygın mezhebinin “ruhani” lideri Papa’nın ciddiye alınacak tarafı var elbette. Papa, “komünizm”e, “Marksizm”e savaş açtıysa, gizli ya da açık mutlaka vardır bir hesabı. 2005’te göreve geldiğinde de bu yönleri epey konuşulmuştu. Çünkü, Papa hazretleri 14 yaşında Nazilerin gençlik örgütüne katılmış bir faşist; Naziler yenilmeye başlayınca ordudan kaçmış bir savaş esiriydi. 1960 kuşağı dünyada özgürlük rüzgarları estirirken, Tübingen Üniversitesi’ndeki “dogmatik teoloji kürsüsü”nde hocaydı. Marksist gençlerin varlığı bile onun içinde ukde bırakacak kadar “anti Marksist”ti. Bir dersi gösteriler yüzünden yarım kalınca, “Bu deneyim bana dinin hor görülmesi ile sürekli bir mücadele içinde olmamız gerektiğini bir kez daha gösterdi” demişti. Zaten, Papa olmadan önce eski Engizisyon Kurumu’nun devamı olan Dinsel Öğretiler Kurulu’na 24 yıl başkanlık yaptığını da unutmayalım. Yani; Vatikan cephesinde yeni bir durum yok; hatta “muhafazakar”ların bile fazla “muhafazakar” bulduğu bir Papa’dan söz ediyoruz. Gerisini varın siz hesap edin.
Latin Amerika seyahatlerinden birinde “yerlilere katolikliğin cebren ve hile ile değil, öteden beri böyle bir dine çektikleri hasrete cevaben geldiğini” söylemesinin de ayrıca tartışma yarattığını ekleyelim. 150 milyonu aşkın yerlinin öldürüldüğü ilk işgal yıllarını, yüzyıllar süren vahşi sömürüyü “hasret” ile açıklamasına da şaşırmamalı. Aynı Vatikan değil mi, “bedava köle emeğinden vazgeçmemek” için uzun süre Latin Amerika yerlilerini Hristiyan yapmaktan kaçınan...
Şimdi nasıl sayalım, Vatikan’ın yüzyıllar boyu dünya halklarına ettiklerini... Ve bugün elbette. Kapitalizm ile el ele, kol kola yürüyen katolik kilisesinin, kapitalizmin bekaası için kendini sürekli yenilediğini de mi es geçelim... 800 yıl öncesinin Haçlı Seferleri bir tarafa, daha 10 yıl önce Irak’ın işgaline “Haçlı Seferi” olarak destek vermesini de mi yok sayalım.
“Komünizm iflas etti” demiş, Papa hazretleri, “Marksist ideoloji yaşamın gerçeklerine cevap veremiyor”. Tamam öyle olsun, “komünizm iflas etti”; ya sizin ilk günden beri destek verdiğiniz, ayakta tutmak için cansiperane savunduğunuz kapitalizm... Yer kürenin herhangi bir noktasına bakın; yaşanan acıları hissedin... Açlığı, savaşı, azgın sömürüyü, adaletsiz bölüşümü, bir avuç azınlığın dünyanın bütün varlığına el koymasını, hangi birini sayalım... Papa’ya göre bugünün gerçeklerine yanıt veren sistem, kapitalizmin, emperyalizmin gerçeği bu. Doğasında var olan krizi çözemeyen, milyarlarca emekçinin kanı canı pahasına süren o büyük sefahatı hele bir açıklayın. Sadece katolik kilisesinin değil, Marks’ın vakti zamanında “vicdansız bir dünyanın vicdanı” diye tanımladığı dinlerin herhangi birini vurun terazinin kefesine... “Sen sana ne sanırsan (istersen), ayruğa (yabancıya) da onu san, dört kitabın manası, budur eğer var ise...” demiş ya Yunus Emre... İşte o hesap.
Hiç “refah toplumu” diye Kuzey Avrupa ülkelerini saymayın; fena yanılırsınız. Önünüze yüzde 50’leri aşan “ateist” oranı çıkar; açıklayamazsınız. Biz açıklarız, orası kolay... “Din zaten yoksullar için değil mi?” deriz, geçeriz. Arzu eden okur dünyadaki ateist nüfusun dağılımına bakar, gerçeği görür. Papa’nın “iflas etti” dediği Marksizm’in kurucusu daha 20’li yaşlarında dememiş miydi; “Din aklın içinden atıldığı toplumsal koşulların ruhu olduğu gibi, ezilmiş yaratığın iç çekişidir, taş yürekli bir dünyanın ruhudur da” diye.
Ya Lenin; “Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, bu dünyada azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umudunu sürdürmeyi öğretir. Oysa yine din, başkalarının emeğinin sırtından geçinenlere bu dünyada hayırseverlik yapmayı öğreterek, sömürücü varlıklarının ceremesini pek ucuza ödemek kolaylığını gösterir ve cenette de rahat yaşamaları için ehven fiyatlı bilet satmaya bakar. Böylelikle din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. Din, sermaye kölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsal içkidir”. (**)
Bu “afyon”u halka zorla içirenin, içmesine aracı olanların kim olduğunu unutmamalı. Ne diyor Papa, “Marksizmden vazgeçmeniz için katolik kilisesi olarak elimizden gelen yardımı yapmaya hazırız”... “Bu dünyadan vazgeç, sana cennetin anahtarını vereyim” diyor sözün özü. Bu dünyada “elinde bir şey olmayan”a söylüyor bunu. Dünyanın servetini elinde tutana değil.
Lenin’in dine ilişkin söylediklerinin tümü “bu dünya”ya dairdir. Öteki dünyayı anlama çabası kişinin “özel sorunu”, diyecek bir şey yok. Ama mesele bu dünyayı anlamaksa, bu dünyada adaletsizlik; bu dünyada ekmeksiz tek bir insan kalmasın istiyorsanız; emeğiyle geçinen herkes için yaşamın gerçeklerine yanıt verecek tek ideolojidir Marksizm...
Gerisi hurafe, gerisi laf-ı güzaf... Başta söylemiştik; ancak Flash TV sunucusunun mizahi kadar “komik”tir, Papa’nın “Marksizmi bırakın” çağrısı... Yani sevgili Papa, karşısında savaştığın Kızılordu’nun anlatamadığını, üniversite kürsüsünde 68 kuşağının anlatamadığını bir de ben deneyeyim; “Gel vazgeç, dogmatik teolojiden... Bu adaletsiz düzen iflas etti çoktan. Dünyanın bu acılı yüzyılının gerçeklerine yanıt veremez. Milyarlarca emekçinin yanında saf tut, Marksist ol, komünist ol”...
Oldu mu bu çağrı? Olmadı, ama olsun.. Uysa da, uymasa da...

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...