3 Mart 2012

Acayipleşti havalar, bir güneş, bir yağmur, bir kar...

DİĞER YAZILARI
Yüzümüzün karası 16 Ağustos 2014
İnsan sevmek 12 Temmuz 2014
Kavel\'de miyiz hâlâ? 28 Haziran 2014
Camın sırrı 21 Haziran 2014
Yasak bölge 14 Haziran 2014
Organik O.C 31 Mayıs 2014
Bir nefes... 24 Mayıs 2014
Soma\'nın iyi insanı 15 Mayıs 2014
YAZI ARŞİVİ

Lamı cimi yok, havalar soğuk. Memleketin gündemi ne kadar sıcak olursa olsun, içimizi titreten bir soğuk var. “Asıl kar şimdi başlıyor” haberlerinden gına geldi. Üstüne bir de “mini buzul çağı”na girdiğimize dair spekülasyonlar eklenince üşümemek elde mi? Ay sonu doğal gaz faturası gelince de, eli ayağı birbirine dolanıyor.
Soğuk hava dalgası Avrupa’dan, Doğu Avrupa’ya, Balkanlar’a, oradan Ortadoğu’ya yayılıyor. İsrail, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Suriye’ye kar yağıyor, Kudüs’te okullar kar tatiline giriyor. Onlarca, yüzlerce insan Avrupa’nın orta yerinde soğuktan donarak ölüyor. Amerika yine fırtına mağduru... 30’a yakın ölü var.
Bilmem hangi İngiliz üniversitesinden uzmanlar, “Küresel ısınmanın yerini artık, mini buzul çağının aldığını” ilan ediyorlar. Neymiş efendim, 1997’de “Küresel ısınma durmuş”, “Önümüzdeki 15 yıl daha da soğuk olacakmış”, “2022’de soğuklar tavan yapacakmış”...
Allah’tan başımızda böyle bir hükümet var! Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun geçen ay başında yaptığı açıklama geliyor aklımıza: “O kadar soğuk olacak ki, her şey donacak, deniyor. Bizde böyle bir bilgi yok, inanmayın”. Güzel Cem Yılmaz esprilerinin “kötü” tekrarı gibi... Yılanı görünce suya sarılıp, “Su içene yılan bile dokunmaz” diyen adamın hikayesi hani... Yılan diyor ya; “Bize öyle bir talimat gelmedi” diye... Başbakandan “buzul çağı” talimatı gelmemiş demek ki... O ara, yeni TL’nin simgesi için Ermeni para simgesini ters çevirmeye çabalıyordur belki de; Merkez Bankası bürokratlarıyla birlikte... “Buzul çağı geliyormuş” dedik ya, “soğuk esprilere” de katlanıverin artık.
Hiçbiri yetmezmiş gibi, “bizim ufaklık”, çizgi sinema Buz Devri serisini keşfetmesin mi? Sabah akşam “Buz Devri 1”, “Buz Devri 2”, “Buz Devri 3”, “Buz Devri-Yılbaşı Özel”... “Baba çüçük fil aç, lütfeenn”i duyunca açıp izliyoruz mecburen... Sonra da gün boyu, “Dünyanı sonu geldi, buzullar buzullar. Her yer oldu buz gibi buzullar buzullar...” şarkısı dolanıyor dilime, an geliyor uçamayan kuşların buzul çağı için hazırlık yapmayanlar için söylediği “Yazıklar Olsun”...
Buna da şükür... “Allah muhafaza” Pepe izlemek de isteyebilirdi. Jenerikte gözümüze soktukları bayraktan sonra, “Pepe Pepe, çok üzülüyor” şarkısı da dolanabilirdi dilimize. Hem, izleyenler bilir, izlemeyenler mutlaka izlesin, “Buz Devri” güzel filmdir sahiden... Uzun metrajlı üç filmde anlatılan hikayeyi “bebelere göre” diye küçümsemeyin hiç. Filmde anlatılan “Farklılıklarla bir arada yaşayabilme”, “Ortak bir yaşam yaratabilme”, “Sürü olmama” halini Buz Devri’nden yüzyıllar sonra kavrayamamış toplumlar biliyorum ben. Üstelik, dört mevsimin yaşandığı, bereketli topraklarda...
Mamut Manny, miskin Sid ve kaplan Diego... Sonra eklenen iki keseli sıçan ve Mamut Elly... Kendi “sürü”lerine yeğledikleri yeni bir hayat. Kaplanın sıçanı, Mamutun kaplanı, miskinin hepsine canı pahasına sahip çıktığı bir dostluk, kardeşlik öyküsü. Diego’nun Dinozorların dünyasında yaşayan çatlak gelinciği davet ederken söylediği gibi, “Bak bize, biz normal bir sürüye benziyor muyuz sence?​”...
Normal! Yani “mamutlar”dan oluşan biri sürü, “kaplan”lardan oluşan bir sürü, saf Almanlardan bir imparatorluk, saf Türklerden oluşan bir devlet... “Anormal” sayılanın nasıl büyük bir keyif, nasıl büyük bir dostluk, kardeşlik olabileceğinin filmi “Buz Devri”. Varsın havalar soğuk olsun, içimiz kardeşlikle, barışla ısındıktan sonra...
Garip ülkeyiz vesselam, “Sid” karakterinin hangi hayvan olduğunu öğrenmek için gezinirken, bir forumda “Arkadaşlar bayılıyorum şu Miskin (Sid) isimli karaktere. Bu hayvanı nereden bulurum var mı böyle bir şey” diye sormuş. Hemen altında bir başka kullanıcının cümlesi: “Bu pkk yanda$i vatanda$a yardim etmeyin!”... Hayda!
Buz Devri’ndeki bir hayvan karakterine dair bilgi ararken bile karşımıza çıkan bir acayip ırkçılık! Neymiş, bir başka notunda “Bir sürü ülkenin yanısıra Kürdistan’a da gittim” demiş bu kişi. Öbürü takipte, nereye bir şey yazsa, “Bu pkk yanda$i vatanda$a yardim etmeyin!” notu düşüveriyor demek ki... Son bir iki aydır yaşadıklarımız, bize yaşatılanlar zaten aklımızda... Günlük hayatın her anına, her alanına sızmış bir “nefret”, “birlikte yaşamama arzusu”ndan söze ediyoruz. Sahi hangi çağdaydık biz?
Tutuklu Kürt çocuklara yapılanları yazarsın “PKK’nın gazetesi” oluverirsin. Karadeniz’de Cide’nin ünlü sarı yazmasıyla eylem yaparsın, yüzlerce yıllık gelenek “örgüt flaması” olur hemen. Kürt Dili kongresi yaparsın, doğal olarak Kürtçe marş okursun, “Milli Marş OUT, Kürtçe Marş IN” diye haber olur. Evet bu bir Cem Yılmaz esprisi değil. Türkçe bir gazete, İngilizce kavramlar kullanarak, “Neden Kürtçe okudun” eleştirisi yapabiliyor bu ülkede. Utanmadan, sıkılmadan... “Normal” bu! “Sürü”nün tavrı bu çünkü.
Abuk subuk, kulaktan dolma bilgileri hemen ekliyor. O kadar bilgisiz ve aceleyle yazıyor ki; 1946’da milli marş olmuş “Ey Reqîb”ı (*) 1976’da yazdırıyor. Çünkü bilginin bir önemi yok, gerçeğin bir önemi yok. Dört ülkeden temsilcilerin katıldığı bir Kürtçe dil kongresinde, Iraklı Kürtlerin kendi resmi milli marşlarını söyleme hakkı yok!
Sınır, ayar kalmadı, dedikçe yeni vukuatlar çıkıyor ortaya. Dört ülkeden gelen Kürtlerden İstiklal Marşı okumalarını beklemenin, Diyarbakır Cezaevi başta olmak üzere cuntanın tüm cezaevlerinde zorla İstiklal Marşı ezberletmesinden ne farkı var?
Biz en iyisi yine Buz Devri’ne dönelim. Hayır, yazıyı söylemiyorum. Gerçekten Buz Devri’ne dönelim. Varsın havalar soğuk, her yer buzul kaplı olsun. Bu ırkçılık lanetiyle her yanımız kuşatılmışken, bir gıdım ileride değiliz çünkü.
Mamut Manny’nin masal anlattığı küçük kuşun dediği gibi, “Keşke o sıpa sürüsüne dönmek yerine tavşanlarla kalsaymış. Çok güzel bir aşk hikayesi olurmuş”. Sahi neden “sürü”ye dönmüş acaba? “Havalara uygun bir espri”yle bitirelim: Eşekliğinden...

* Ey Reqîb, 1938’de Kürt Şair Dildar tarafından yazılmış, 1946’da kurulan Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin resmi marşı olmuştur. Bugün de Irak Kürdistanı’nın milli marşıdır.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et