25 Temmuz 2011 03:52

Auslander Raus!*

Auslander Raus!*

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Milliyetçilik, egemen sınıfların çıkarlarını bütün toplumun çıkarları olarak göstermesini sağlayan bir örtüdür. “Milli çıkar”, “milli birlik” söylemleri, toplum içinde farklı çıkarlara sahip sınıflar olduğunu gizler.

Cumhuriyetin kuruluş sürecinin en gözde sloganı “sınıfsız, zümresiz kaynaşmış bir kitleyiz” idi. Üstelik bu slogan sadece cumhuriyet burjuvazisinin çıkarlarını bütün halkın çıkarı gibi göstermekle kalmıyor, cumhuriyetin iki kurucu unsurundan birinin-Kürtlerin- inkârına dayanıyordu.

Bugün bir yandan dünyanın en zenginleri listesine giren milyar dolarlık burjuvalarımız ve günde bir doları dahi bulamayan açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca insanımız var. Ama yine de milliyetçi söylem ve politikalar hem Kürt sorunu üzerinden, hem de son zamanlarda yine gündeme oturan Kıbrıs meselesi örneğinde olduğu gibi komşularla sorunlar üzerinden ülkeyi yönetenlerin egemenliklerini sürdürmelerinin temel araçlarından biri olmayı sürdürüyor.

Almanya, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda yaşadığı yıkımdan sonra ülkenin yeniden inşası sürecinde ihtiyaç duyduğu işgücünü dışarıdan göçmen işçiler getirterek çözmüştü. Ülkenin altyapı ve sanayisinin yeniden inşası tamamlanınca giderek bu işgücünün bir kısmı işsizler ordusuna katılmak zorunda kaldı. Zaten kapitalizmin işleyiş mantığı da her zaman bir yedek işçiler/işsizler ordusunun varlığını gerektirir. Burjuvazi, hem çalışanları daha ağır şartlarda çalışmaya zorlamak için, hem de ihtiyaç duyduğunda kullanmak için sürekli elinin altında bir işsizler ordusunun olmasını ister. İşte Almanya’da işsizliğin artmasının nedeninin kapitalist sömürü düzeni değil, göçmen işçiler olduğu propagandası neonazizmi, yabancı düşmanlığını körüklemiştir.  “Auslander raus!” (yabancılar dışarı!) bu gerici-ırkçı politikanın temel sloganı olmuştur. Kendinden (ari ırktan) olmayanların yok edilmesine dayanan Nazizm, tekelci burjuva egemenliğinin en vahşi biçimlerinden biriydi.

Bizde ise ülkeyi yönetenler cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Atatürk milliyetçiliğinin Nazizm’den farklı olduğu anlatıp durdular. Bu, doğrudur da. Çünkü Atatürk milliyetçiliği asimilasyonculuğa, bütün farklı ulusal/etnik unsurların Türklük içinde eritilmesi politikasına dayanıyordu. Naziler gibi kendi dışına atmıyor, kendi içinde eritmek istiyordu. Bu politika Anadolu’ya başka coğrafyalardan gelmiş ve Müslümanlığı seçerek Anadolu’nun farklı kentlerine yerleşmiş çeşitli azınlıkların asimilasyonunda belli bir başarı sağladı. Ama Kürtler bu coğrafyaya Türklerden önce yerleşmiş bir halktı. Yaşadıkları topraklarda ortak bir dil ve kültürel şekillenişe sahiptiler. Dolayısıyla asimilasyoncu politikalara ulusal varlıklarının, haklarının tanınması yönünde çeşitli ayaklanmalara girişerek yanıt vermişlerdi.

Ülke egemenlerinin bu politikada seksen yıllık ısrarı ülkeye kitlesel kıyımlardan; ölüm, acı, açlık ve yoksulluktan başka bir şey getirmedi. Ama Kürtlerin ulusal hak istemli mücadelesi de engellenemedi. Uzun lafın kısası asimilasyon politikası bugün iflas etmiş durumda. Kapı komşumuz olan bir Kürt federe yönetimi var. Ülkedeki Kürtler oldukça ağır bedeller ödedikleri mücadeleleri sonucu siyasal olarak oldukça örgütlü durumdalar.

Öte yandan sahip olduğu yerel yönetimler, oluşturdukları, dil, kültür, sanat kurumlarıyla kendi geleceklerini belirleme yönünde birçok fiili adım attılar. Üstelik 14 Temmuz’da ortak vatanda birlikte yaşama dayalı statülerini, “demokratik özerklik”i ilan ettiler.

Bugün ülke egemenlerinin Kürtlerin talep ve mücadelesini görmezden gelme olanakları kalmadığına göre, ülke bir yol ayrımına gelmiş bulunmaktadır. Yapılması gereken AKP Hükümeti ve devletin Kürtlerin eşit haklar temelinde birlikte yaşama dayalı statü talebini kabul ederek demokratik barışçıl çözümün önünü açmalarıdır. Oysa Silvan’daki çatışmadan sonra Başbakan Erdoğan ve devlet yetkililerinin söylem ve açıklamalarıyla estirilen hava tam tersi yöndedir. Halklar arasında çatışma ve boğazlaşmaları kışkırtıcı niteliktedir. Bugün Zeytinburnu’ndan başlayan ve ülkenin başka kentlerine taşınmak istenen tutumun adı Nazizm’dir. Almanya’da Neonazilerin Türklere yaptıklarını şimdi Türk faşistleri Kürtlere karşı yapmaya çalışmaktadır. Kürtlerin inkârına dayalı Atatürk milliyetçiliği, inkârın koşullarının kalmadığı bir süreçte Nazizm’e dönüşmüştür. Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere ülkeyi böylesi bir felakete sürükleyenler dönüp tarihe bakmalıdırlar!

(*)Auslander raus: Yabancılar dışarı

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...