30 Kasım 2014 00:58

İsrail Gazze’de savaş suçu işledi

İsrail ordusu yaz aylarında Gazze’ye yönelik son yılların en kapsamlı saldırısında bulundu. 50 gün süren saldırı sırasında okullar, camiler, hastaneler, camileri bombaladı. Aralarında 500 çocuğun bulunduğu 2 bin 100 Filistinli öldürüldü, yüz binlercesi evsiz kaldı.

İsrail Gazze’de  savaş suçu işledi

Murat KUSEYRİ
Stockholm

İsveçli iki İnsan Hakları Savunucusu Charlie Anderasson ve Fred Ekblad İsrail ordusunun tüm tehditlerine rağmen Gazze’de hastanede tedavi olanları korumak için canlı kalkan olmayı sürdürdüler. İsrail’in saldırılarına karşı sivil halkla dayanışma amacıyla son 1 yıldır Gazze’de yaşayan ve geçtiğimiz günlerde İsveç’e dönen Anderasson,  İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği vahşeti Evrensel’e anlattı. İsrail’in hastaneyi bombalayarak savaş suçu işlediğini belirten Andreasson, İsrail’in son 6 yıl içinde Gazze’de yaşayan Filistinlilere üçüncü kez saldırdığını ve son saldırının en kapsamlısı olduğunu söyleyerek 50  gün boyunca tanık olduğu vahşet ve katliamları anlatmaya başlıyor.

İsrail’in Gazze’yi bombalamaya başlamasından sonra Gazze’de bulunan hastane yöneticilerinin hastanenin bombalanmasına engel olabilmek için kendilerinden yardım istediklerini, kendisinin de bir kaç aktivistle birlikte canlı kalkan olmak için hastaneye gittiğini söylüyor.

‘İSRAİL YARALILARIN NAKLİNE İZİN VERMEDİ’

İsrail ordusundan yetkililerin pek çok kez hastaneye telefon ederek boşaltılmasını istediklerini ancak hastane yönetiminin bunu reddetmesi üzerine üst katlardan başlayarak hastanenin bombalanmaya başladığını belirten Andreasson, “Hastaların bir kısmını başka hastanelere naklettik ama koma ve çok ağır durumda olan 17 hasta daha vardı. Hastane özel rehabilitasyon merkezi. Hastaların başka hastanelerde tedavileri mümkün değildi. Üst kat bombalandığı için hastaları al katlara taşıdık ama giderek alt katlara yönelik saldırılar yüzünden 7. günde tüm hastaları tahliye etmek zorunda kaldık” diyor. İsrail’in, hastanenin bombalanmasını meşrulaştırmak için hastanede direnişçilerin ve silah stoklarının bulunduğu ve orduya tuzak kurdukları yalanını medya aracılığıyla yaygınlaştırdığını ama ne hastanede ne de çevresindeki binalarda tek bir silah bile bulamadıklarına dikkat çekiyor.

‘İSRAİL GAZZE’NIN ALT YAPISINI HEDEFLEDİ’

İsrail’in hastaneyi bombalayarak Cenevre Sözleşmesi’nin 18. maddesini ihlal ettiğini ve savaş suçu işlediğini belirttikten sonra şunları söylüyor:

“İsrail, ısrarla hastaneyi boşaltmamızı istediğinde bölgedeki en yüksek bina olduğu için askerlerin binanın tepesinden sınırları gözetlemek istediklerini sanıyorduk. Ama yanıldığımızı anladık. İsrail’in amacı bölgeyi tamamen bombalamak ve alt yapıyı olduğu gibi çökertmek ve Filistinlilerin orada yaşamalarını imkansız hale getirmekti.”

Gazze’nin merkezinde bulunan hastane yöneticilerinin İsrail tanklarının hastaneye yaklaştığını belirterek yardım istediklerini, kendilerinin de ambulansla hastaları tahliye etmek için siren çalarak hastane önüne geldiklerini belirttikten sonra olanları “Hastanenin yan tarafında bizden önce hastaları tahliye etmek için gelen iki ambulans daha vardı. Hastalar ambulanslara taşınırken 200 metre ileride bir tank belirdi ve askerler hastaneye doğru koşmaya başladı. Hastanenin su deposunu bombaladılar. Cam ve metal parçalar üzerimizde uçuştu” cümleleriyle aktarıyor.

İsrail’in her zaman saldırıya uğrayan ve kendisini savunan bir kurban gibi göstermeye çalıştığını belirten Andreasson, “İsrail kurban değil, işgalci, sömürgeci ve katil. Biz bunu 50 gün süren bombalamalar sırasında daha iyi anladık” diyor.

‘GAZZELİLERİN EVLERİ ÜS OLARAK KULLANILDI’

İsrail askerlerinin bombalamalar sırasında boşaltılan Filistinlilerin evlerini üs olarak kullanıldıklarını da belirten Andreasson, bu konutlarda karşılaştıkları manzarayı şöyle aktarıyor:
“Duvarlar boyalar ve kalemlerle karalanmış. Gardıroplardaki elbiseler sağa sola saçılmış. Yerlerde yemek artıkları ve  kırılan pencere ve aynaların parçaları, askerlerin külotları, sigara izmaritleri. Tuvaletler dışkı dolu. Bunlara askerde sifonu çekmeyi öğretmemişler. Parçalanmış ve sayfaları yırtılmış bir Kur’an ve içinde resim olmayan albümler gördüm.”

Andreasson, İsrail askerlerinin evlerdeki televizyonları kırdıklarını ve para ve altın gibi değerli eşyaları çaldıklarını söyleyerek “İşte dünyanın en disiplinli ve ahlaklı ordusu bunları yapıyor” diyor.
Andreasson, kalkan olmalarına rağmen hastaneleri İsrail ordusundan koruyamadıkları için üzgün olduğunu, ancak kendilerinin orada bulunmalarının Batı batısının ilgisini çekmesinden ve konuyu kamuoyunun gündemine taşımalarından da memnuniyet duyduğunu söylüyor.

GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE BİR GENCİ VURDULAR

İsrail’in sadece binaları bombalamakla kalmadığını, araçları ve ambulansları da bombaladığını söyleyen Andreasson, “Ateşkes ilan edildiğinde dışarıya çıkıp bombalanan evlerdeki halka yardım ediyorduk. Her taraf yıkılmıştı. Yolda bombalanmış iki ambulans ve sedyede bulunan bir yaralı gördük. Halk yaralıyı bir yerlere taşıyordu. Saleem Shamaly adındaki 23 yaşında bir gençle karşılaştık. Kayıp olan iki akrabasını arıyordu ve bizden kendisiyle birlikte gelmemizi, akrabaları yaralılarsa taşımada yardım etmemizi istedi. O önden biz arkadan gidiyorduk. Bir anda ayaklarımızın dibine yıkıldı. Keskin nişancılar ateşkesin sürdüğü bir zamanda bu genci öldürdüler. O zaman adını bile bilmiyorduk, vurulduktan sonra öğrendik” şeklinde konuşuyor.

İSRAİL BOYKOT EDİLSİN

İsveç hükümetinin Filistin’i devlet olarak tanımasının Gazze’de yaşayan halk üzerinde nasıl bir etki bıraktığı sorumuzu, halkın barınacak bir yer bulma ve karnını doyurma derdinde olduğunu ve bu yüzden de dış dünyada olanlarla pek ilgilenmediğini söyleyerek yanıtlıyor.

Buna karşın İsveç’in Filistin’i devlet olarak tanımasının diğer Avrupa Birliği ülkelerinin de aynı şeyi yapma olasılığının İsrail’i ciddi olarak kaygılandırdığını söyleyen Andreasson, böylesi bir durumda İsrail’in müzakere masasına daha zayıf bir biçimde oturmak zorunda kalacağını düşünüyor.

Andreasson, Filistin halkının çok acımasız ve barbarca saldırılar altında yaşam mücadelesi verdiğini hatırlattıktan sonra herkese İsrail’e karşı olanakları ölçüsünde tutum almaları çağrısında bulunuyor. “Herkesin oraya gidip canlı kalkan olması gerekmez. Ama ben insanım diyen herkesin yapacağı bir şeyler var. Gösterilere katılabilir, İsrailli yetkililere protesto mesajları yollayabilirler. Etkili diğer yöntemlerden bir diğeri de boykottur. Boykot nasıl Güney Afrika’daki ırkçı rejimi apartheid politikasından vazgeçmek zorunda bıraktıysa, etkili bir boykot İsrail’deki ırkçıları da geriletir.

Evrensel'i Takip Et