16 Kasım 2014 03:59

Bu âh, bize gidenlerden kaldı

Yasemin Göksu müzikle dolu hayatında 20. yılını bir ‘Ah’ çekerek geride bıraktı. Azeri ve Türk müzisyenlerden oluşan bir grupla pop, etnik ve batı müziği yapan sanatçı Yasemin Göksu’ya sizin ‘Ah’ınız kime diye sorduğumuzda “Bu âh, bize gidenlerden kaldı. Onların âh’ının takipçisiyiz, emanetçisiyiz.” diyor.

Paylaş

Ezgi GÖRGÜ

20 yıl boyunca sanata adanmış hayatlar var, kıyısından köşesinden hayata tutunmaya çalıştığımız memlekette bir nefes aldıran, 20 yaşına geldiğimizi cesaretle anladığımız vakitlerde birileri ‘yirminciyılı’nı dolduruyor sanatında sözünde. Bu isimlerden biri de Yasemin Göksu, 94’te başladığı zamanlarda Azeri ve Türk müzisyenlerden oluşan bir grupla pop, etnik ve batı müziği yapan sanatçı, Gül Kuruttum, Kalanların Ardından ve Ateş Oldum albümlerini çıkardı. Işıklar Sönmesin, Büyük Adam Küçük Aşk, Umut filmlerinde müziğiyle yer alan Yasemin Göksu, son olarak 20 yılına değen bir ‘Ah’ çekti…

Âh’ta farklı alanlardan, kendi alanlarında önemli isimlerle çalıştınız, böyle bir albüm fikri nasıl ortaya çıktı?

Kolektif çalışmaları hep sevdim. “İmece”, dilimdeki en sevdiğim kelimelerden biri. Eğer cümleye kendinizle başlarsanız, her şeyi tek başınıza söyleme ve yapma hevesiyle sürdürürsünüz. Ama o cümleyi doğru ve güzel bir hedef için kuruyorsanız, ortaya koyacağınız ürün sizden daha büyük ve önemlidir. İşte burada bu albüm ve söyledikleri, benden ve benim tek başıma söyleyeceklerimden daha önemliydi.

‘İNSAN KALMANIN ZORLUKLARINI, ACILARINI, AHLARINI DÖKTÜK’

Onlarla çalışmalarınız nasıl oldu? Unutamadığınız anlar var mı bu çalışmadan?

Hemen her şarkının ve şiirin bir hikâyesi var. Yaşadıkça ben de şaşırarak izledim o süreci. Neredeyse 1 yıl... Anlatmakla bitmez.
Şiirin etkisi hoş bir şekilde görülüyor, Haydar Ergülen, Birhan Keskin ve Şükrü Erbaş gibi isimler şiirleriyle albümdeler. Albümün gelişiminde nasıl bir etkileri var?
Albümün adından başlayarak (birkaç şarkı dışında) hep bir temanın çevresinde döndük. Bu topraklarda insan olmanın, insan kalmanın zorluklarını, acılarını, ahlarını döktük. O şiirlerin her biri, şarkılarla ördüğümüz sarmaşığa dolandılar. Dinleyici ne der bilmiyorum ama, birbirlerini tamamladılar sanki.

‘BİR DOZ ÂH, ÜZERİNE İKİ DOZ RUMELİ HATIRASI’

Albüm çıkalı epey oldu, bu süre zarfında dinleyenlerden nasıl tepkiler aldınız? Geri dönüşler nasıl?

(Gülerek) Çok âh işittim. Çok ağlatmış insanları. Niyetimiz bu değildi elbette ama bu kadar sahici duygularla dinleniyor olması, her sanatçıyı mutlu eder. Bazı dostlarım hareketli şarkılar daha çok olsaydı keşke dediler. Ama o zaman bu temayı parçalamış olurduk. Ben de onlara, “Bir doz Âh, üzerine mutlaka iki doz Rumeli Hatırası” tavsiye ediyorum. (Gülüyor)

Bu arada sizin “Âh”ınız kime, neye?

Bu âh, bize gidenlerden kaldı. Onların âh’ının takipçisiyiz, emanetçisiyiz. Elbette bizim de âhımız var ama onlardır asıl sahibi. Topraklarından sürgün ölenler… Çocuk kalan, büyüyemeyenler… Geride o şaşkın, büyük gözleriyle baktıkları fotoğraflardan başka bir şeyi kalmayanlar… Birilerinin içindeki kini, öfkeyi, nefreti ölerek bile yatıştıramayan çocuklarımız… Erkek zulmünün kurbanı çocuklarımız, kızlarımız, kadınlarımız… Saymakla bitiyor mu? İşte onların âhı kimeyse, onlara...

Sanat hayatınızda 20 yıl geçmiş. Siz hep memleketin dertleriyle yoğrulan bir sanat icra ettiniz. Peki, bu 20 yıl hem sanat hayatınız için hem memleket hali için neleri kapsıyor?

Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden başlıyor, bugünün karanlığına kadar uzuyor. Faili meçhuller, olağanüstü haller, suikastler, Sivas, soygunlar, yağmalar, talanlar…

Sizin bu albümde gönlünüz en çok fetheden şarkı hangisi? (Ayırmak istemezsiniz tabi ama)

Hangimsin, hayat geçer ve acılar.


‘KONUŞTUKÇA SÖZÜMÜZ, SESİMİZ KESİLİYOR’

Kobanê için sanatçılar oldukça ortak bir tepkinin parçası olarak gündemde yer alıyor. Siz bu süreci nasıl görüyorsunuz? Nereye gidiyor ve sanatçılar başka neler yapabilir?

Büyük, kirli, kanlı ve çok korkunç bir oyun. Bin yıldır mazlum halklar üzerine oynanan, ama hep ve hâlâ tutan bir oyun. Çok daha korkunç olanı ise bu ülkede ve dünyada ciddi bir kitlesel yandaş bulabilmesi. Çok derin bir ayrışma, vicdan körelmesi ve akıl tutulması... Sonuç, insanı gerçekten çok ürküten, büyük bir şuursuzluk, çoluk, çocuk ayırmaksızın binlerce kurban.
Sanatçılar ne yapabilir... Ne yapsın sanatçılar? Tarihte mazlumun, haklının ve  halkların yanında olan sanatçı ve aydınlara yapılanlar malûm. Bugün de konuştukça sözü, sesi, nafakası kesilen bizler, her şeye rağmen zalimi ve mazlumu göstermeye, elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ama yapılacak çok iş, bir şeyler yapmaya çalışan ya da yapan çok az insan var ne yazık ki! Yeni nesil bir anlayış gelişti şimdilerde. Pek çok insan, hayatın içinde, sokakta mücadele etmektense klavye başında kahramanlık yapmayı tercih ediyor. Irkçı ve ayrımcı tarafgirliğini de koruyarak üstelik.


TÜRKÜLER BENİM FİZİKİ HARİTAM

Albümlerinizde yer alan parçalar kâh bir Kerkük türküsü kah bir Rumeli türküsü; bu kadar uzak coğrafyaların türküsünü yorumlarken hissettikleriniz nelerdi?

Türkülerin coğrafyaları bize uzak geliyor. Halbuki bıraksanız, onlar pasaportsuz dünyayı gezer. Türküler benim fiziki haritam. Biliyorsunuz, siyasi haritalarda ülkelerin her biri ayrı renktedir ve sınırları göstermek için çizilir onlar. Fiziki haritalarda ise bütün dünya tektir ve sizindir. İşte bu anlamıyla türkülere sınır yok. O nedenle çok seviyorum türküleri de. Mümkün olsa, dünyanın her dilinde en az bir türkü öğrenmek, söylemek isterim.

Sanat hayatınıza birçok proje sığdırdınız; Rumeli’den Karadeniz’e, Mısır’dan İspanya’ya değen şarkılar sizin sesinizde tekrar hayat buldu. Bu çalışmalar size neler kattı?

Beni ne kadar zenginleştirdiğini anlatamam. Tam da az önce söylediğim sınırların ayaklarımın altında yol olduğunu hissediyorum. Kendimi rüzgâr gibi, göçmen kuş gibi, yağmur bulutları gibi hissediyorum. Her coğrafyaya uzanabilen şanslı bir fani! Günümüzün mücadelesi de bu değil mi? Bir yanda kendini ötekinden korumaya çalışan sığlık; öbür yanda, ötekiyle zenginleşmeye can atan evrensellik.


‘AHMET KAYA’SIZ OLMAZDI’

Ahmet Kaya’ya ithafen “Korkarım” şarkısı da albümünüzde yer aldı. Neden bu şarkıyı seçtiniz ve Fırat Tanış’ın şiir okumasıyla başlaması fikri nasıl gelişti?

Ahmet ve Gülten ile çok uzun yıllar öncesine dayanan bir dostluğumuz var. Ahmet’in bu ülkeden gitmeye zorlayan sebepler, onun ve ailesinin çektiği acılar, topraklarından, çocuklarından, eşinden ve sevdiklerinden ayrı geçirdiği yıllar, ölümü... Bir âh albümü yaparken atlanacak, unutulacak bir şey mi? Onsuz olmazdı bu çalışma zaten. Âhı bâşımız üstüne... Şakının orijinalinde Ahmet’in sesinden olan şiiri çok sevdiğim bir oyuncu olan Fırat Tanış’a okutmaksa tamamen bir tercihti ve çok da güzel oldu. Aynı zamanda albümdeki “Kâr etmez âhım” türküsüne de eşlik etti. Sesine sağlık...

ÖNCEKİ HABER

Kobanê direnişi, yaşananlar ve yapılması gerekenler

SONRAKİ HABER

Yırcalının termik santrallerden çektiği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa