06 Eylül 2014 19:08

Erkekler öldürüyorsa eğer... Kadınlar hayat için mücadele etmeli* (*Clara Zetkin)

Dünyanın en büyük silah ihracatçıları Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya. Peşlerinden de Almanya, Fransa, Büyük Britanya, İspanya ve Çin geliyor ve bu liste pek barışçı, sorsanız, belki de Avrupa’nın en demokrat ülkeleri arasında sayacağımız İsveç’e kadar uzanıyor.

Erkekler öldürüyorsa eğer... Kadınlar hayat için mücadele etmeli* (*Clara Zetkin)
Paylaş

Olcay GERİDÖNMEZ
Bu yıl emperyalist paylaşım savaşlarının patlak vermesinin üzerinden bir asır geçti; dünya savaşlarının birincisinin başlangıcının 100’üncü, ikincisinin başlangıcının ise 75’inci yılındayız. Birinci Dünya Savaşı’nda 17 milyon insan öldü, milyonlarcası yaralandı, daha da fazlası izlerini, etkilerini hayat boyu taşıdı; yerinden yurdundan edilenlerin sayısı belirsiz. Keza İkinci Dünya Savaşı 60 milyon insana ölüm getirdi; Nazilerin yok etme kamplarında başta 6 milyon Yahudi olmak üzere milyonlarca insan katledildi. İkinci savaşın insanlığa açtığı derin yara hala şifa bulmuş değil.
Oysa insanlık o şifa için en önemli dersi çıkarıp haykırmamış mıydı: Savaş bir daha asla! Faşizm bir daha asla!
Ne yazık ki 21. yüzyılın gerçeklerine baktığımızda bu dersten fersah fersah uzak olduğumuzu görüyoruz. Nereye baksak silahlanma, nereye baksak savaş ve yıkım; gözümüz alabildiğine ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, ötekileştirme ve şiddet görüyor. İstatistikler, bugün dünyada 40 savaşın sürdüğünü söylüyor; çoğu iç savaş ama devletler arasında yürütülenler de var.
Asya’da, Afrika kıtasının dört bir yanında, parçası olduğumuz Ortadoğu’da, Gazze’de, Suriye’de, Irak’ta... Her yer kan gölü... Ve emperyalist büyük güçlerin “barış”, “demokrasi”, “insanlık” adına yaptıkları askeri müdahaleler, askeri eğitim ve silah yardımları hiç ama hiçbir yerde bu vaatleri gerçekleştirmediği gibi aksine insanlık trajedileri ve dramlarıyla doldu etrafımız.

SİLAH TİCARETİ PALAZLANDI
Peki, onca savaşı fiilen mümkün kılan o silahları temin eden kim? Dünyanın en büyük silah ihracatçıları Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya. Peşlerinden de Almanya, Fransa, Büyük Britanya, İspanya ve Çin geliyor ve bu liste pek barışçı, sorsanız, belki de Avrupa’nın en demokrat ülkeleri arasında sayacağımız İsveç’e kadar uzanıyor. ABD ve Rusya son yıllarda dünya çapındaki silah tedariğinin –ki bu, yüz milyarlarca dolarlık bir pazarı ifade ediyor–  yarısından fazlasının adresi. “İnsansız hava araçlarından tutun da füzesine, roketine, topuna, tüfeğine bunca silah nereye gidiyor?​” sorusu herhalde abes kaçar. Büyük bölümünün sayısız iç savaşlarda, silahlı çatışma bölgelerinde kullanıldığından şüphe var mı? IŞİD gibi, Boko Harram gibi insan avına çıkan çetelerin elindekiler bu silahlar değil mi?
Son on yıllarda, özellikle de AKP hükümeti süresince Türkiye’nin silahlanmasında adeta patlama yaşadı; silah üretimi, alım ve satımı katlanarak büyüdü. Artık tanklar, uçaklar, gemiler, silahlar yapan bir güç olmakla övünmeye doyamayan eski başbakan, yeni cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında, “Komşularımızın istikrarsızlığı bizim avantajımızdır” tezini savunan, bölgede neo Osmanlıcı bir yayılmacı süper güç olma hayalini ve niyetini teorize eden eski dışişleri bakanı, yeni başbakan Davutoğlu’nun yönetimindeki bir Türkiye’den bahsediyoruz.
Savunma ve Havacılık Sanayi İhracatçıları Birliği (SSİ) Başkanı Latif Aral Alış da haliyle, devletin özel sektöre desteğine minnetini dile getiriyor ve bu sayede hükümetin 2023’e kadar dünyanın en büyük on silah ihracatçısı ülkesi arasına girme hedefini paylaşıyor. Türkiye silah sanayi ürünleri ihracatında geçen yıl 1,4 milyar dolarlık bir hacme ulaşmış, şimdiki hedef bu rakamın 2023 yılında 25 milyar dolara çıkması! Silahların kendisi kadar soğuk rakamlar...
 

IŞİD VAHŞETİ
Peki ya yüreğimizi, aklımızı, vicdanımızı dağlayan tablo?
Ortadoğu’nun yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmalamak için on yıllardır yürütülen politikaların yarattığı katliam ve vahşet tüm insani ve ahlaki değerleri ayaklar altına alıyor. Kâr ve iktidar hırsı uğruna gerçekleşen savaşların bedelini ödeyen her zaman yoksul emekçi kesimler oluyor; en ağır bedeli ise yoksulun yoksulu olan kadınlar ve çocuklar ödüyor.
Afrika’da Boko Harram terör estiriyor, Gazze’de İsrail bombalar yağdırıyor, Suriye’de, Rojava’da, Mahmur’da ve Irak'ta Şengal bölgesinde kadınlar IŞİD çetesinin katliamına maruz kalıyor. Kadınlar öldürülüyor, kaçırılıyor, tecavüze uğruyor, köle pazarlarında satılıyor, zorla sünnet ediliyor... Ezidi kadınlar uğradıkları zulüm karşısında “bizi bombalayın” diye yalvarıyor, intihar ediyor, kendilerini uçurumdan atıyor. Çocuklar açlıktan, susuzluktan ölüyor, nesillerce sürebilecek ağır travmalara maruz kalıyor. Kampların hali içler acısı…
Türkiye hükümeti, Suriye rejimini devirmek ve Rojava’da Kürtlerin kendi geleceklerini belirlemesini engellemek için IŞİD’e ve diğer el Kaideci Selefi çetelere sınırlarını sonuna kadar açarak her türlü desteği sağladı. IŞİD’in katliamlarına ses çıkarmayıp seyirci kalarak katliamcılara cesaret vermeye devam ediyor, var olan durumu körüklüyor.
Türkiye’ye gelmek zorunda kalan Suriyeliler linç girişimleriyle karşı karşıya ama hükümet mültecilere yönelik hiçbir ciddi düzenleme yapmıyor. Ülkemize sığınanlara eşit yaşam koşulu sunmadığı gibi yürüttüğü politikayla onları ayrıştırıyor. Dağlara sığınıp zorlu yollardan Roboski’ye ve başka noktalara ulaşan binlerce Ezidi’ye yönelik hiçbir çalışması yok; dayanışma ve destek yine halklardan geliyor.
Özellikle kadınlara yöneltilen IŞİD zulmü ve vahşeti sürerken, kadınların bölgede yükselttiği direnişi de görmemiz, Ortadoğulu kız kardeşlerimizle dayanışmamızı büyütmemiz önem kazanıyor. Başta Rojava’da olmak üzere kadınlar bu katliama ve zulme direnmek için yoğun bir mücadele veriyor.
DAYANIŞMAYI KADINLAR OMUZLUYOR
Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Clara Zetkin’in kadınlara yaptığı çağrıyı hatırlayalım; “Erkekler öldürüyorsa eğer... Kadınlar hayat için mücadele etmeli”. Şovenizmin kol gezdiği bir ortamda Clara’nın yükselttiği bu cesur çağrı geçerliliğini koruyor ve hayat buluyor. Savaşa, katliama, zulme karşı halkların dayanışmasının ağları örülüyor ve bu dayanışmayı her yerde ilk kadınlar omuzluyor. Çünkü yoksulun yoksulu kadınlar ve çocuklar savaşların, sürgünlerin, zulüm ve katliamların başlıca ve en ağır mağdurları; bunu da en iyi emekçi, yoksul kadınlar anlıyor, kendini kız kardeşleriyle özdeşleştiriyor ve dayanışmaya, mücadeleye omuz veriyor.
Bugün Ortadoğu’da halkların kanı üzerinden yürütülen kirli politikalara, hükümetin sefil tutumuna, savaşa, militarizme, erkek şiddetine karşı sesimizi olabildiğince yükseltirken zulme ve katliama uğrayanlar için dayanışma ve yardım kampanyalarını güçlendirmek, büyütmek büyük bir önem taşıyor. Çünkü IŞİD zulmünden kaçanların her şeyden önce gıda, içme suyu, hijyen maddeleri, ilaç, giyim gibi acil yaşamsal ihtiyaçları var. Olabildiğince çok kadına ulaşmalı, dini söylemlere sığınarak ırkçı katliamlar yürüten IŞİD gibi çeteleri hortlatan, onlara geçit veren, donanım, lojistik ve silah sağlayan hükümetleri, emperyalist politikaları anlatmalı, teşhir etmeliyiz. Sığınmacılar için eşit vatandaşlık hakkı tanıyan uygulamalar, iş, eğitim, sağlık, barınma ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri düzenlemeler talep etmeliyiz. Her ama her yerde kadınları hayatı korumak için, savaşın, ırkçılığın, dinci-mezhepçi-etnik-cinsiyetçi ayrımcılığın, ötekileştirmenin, şiddetin olmadığı, eşitliğe dayalı bir dünya için birleşmeye, mücadeleye davet etmeliyiz.

Clara Zetkin’in kadınlara çağrısı

“Tam da bugün kadınların en önemli görevlerinden birinin, işçi sınıfı içerisinde enternasyonal dayanışma bilincini diri tutmak ve güçlendirmek olduğunu düşünüyorum” demişti Clara Zetkin 1. Dünya Savaşı patlak vermesi üzerine yayınladığı bir genelgede.
Sosyalist Kadınlar Enternasyonali’nin sekreteri, tüm ülkelerin sosyalist kadınlarına çağrısında “Erkekler öldürüyorsa eğer, kadınlar hayatın korunması için mücadele etmeli… Erkekler susuyorsa eğer, ideallerimizin sesini yükseltmek bizim görevimiz” diyordu.
İkinci Enternasyonal’in şovenizme saplanıp dağıldığı koşullarda Clara Zetkin, büyük bir irade gücü ve direnç ortaya koyarak bir Uluslararası Kadın Barış Konferansı düzenleme fikrini gerçekleştirmek için harekete geçti. Bu Konferans, 26-28 Mart 1915’te Bern’de gizlilik koşulları altında gerçekleşti. Konferans katılımcısı kadınlar savaşan tüm ülkelerin emekçi kadınlarının yüreğine ve aklına seslenmek istiyorlardı. İşçi olarak, asker ve işçi eşleri olarak, anne olarak oğullarını, kardeşlerini, kocalarını kendilerinden koparan silahları yöneltenlerin, düşman ülkelerin proleterleri değil uluslararası emperyalizm olduğunu kadınlara kavratmaktı amaçları.
Konferansın yayınladığı bildirge emekçi kadınlara hitap ediyor ve “Oğlun nerede? Kocan nerede?​” sorusuyla başlıyordu. Üç yıl daha sürecek olan savaşa karşı aktif mücadele yürüten sosyalist kadınlar çağrılarının yankı bulduğunu gördüler. İster Berlin’de, ister Petersburg’ta, Paris’te ya da Londra’da olsun, savaşa karşı sokağa ilk çıkanlar, hükümetlerinden “barış” ve “ekmek” talep edenler kadınlardı.






 

ÖNCEKİ HABER

Kadınlar dayanışma için seferber

SONRAKİ HABER

Gazze’deki yaralı kızıma mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...