3 Ağustos 2014 08:00

Bir Emrah Serbes güzellemesi

Ümit KARTAL

“Biz Cine 5’i şifreli izleyip otuz bir çekerken, bize ahlak dersi verenler çoluğa çocuğa tecavüz etmiş haberimiz yok. Biz bakkaldan gofret çaldık diye yirmi senedir vicdan azabı çekerken, adamlar koşan atların nalını çalmış haberimiz yok. Ben dört buçuk milyon dolar çalsam, benim babam da karakola gelirdi. Polisleri görevden almaya değil, beni dövmeye gelirdi. Ama gelemez. Çünkü elli yaşında öldü. Kaldırıldığı devlet hastanesinde yeterli teçhizat olmadığı için Bursa’ya sevk edilirken ambulansta öldü. Çünkü o hastaneye teçhizat alınması için kullanılması gereken paraları çaldılar. Onlar babalarının nüfusuyla çalarken biz babamızı mezara koyduk. İşte cezaevlerinde yatanlar değil bunlardır gerçek hırsızlar! Sadece para pul mevzusu da değil konu. Türkiye’nin ruhunu çaldılar. Ruh hırsızları! Hatıra hırsızları! At hırsızları! Kuş hırsızları! ‘Koduğumun’ hırsızları! Üçüncü köprünün adını da Bilal Erdoğan köprüsü koyun...”
Kim ne derse desin, ben de bu satırların yazarı Emrah Serbes’i sevenlerden biriyim. Bir yazarın seveni artınca kuşkusuz yereni, kıyaslayanı da artacaktır. ‘Edebiyat lobisi’nin incelikli tahlilleri, yukarıdaki metni sansürlememe sebep olanların derin politik değerlendirmeleri bir yana dursun, Emrah Serbes; epey bir genç okur için edebiyatın asi çocuğu olma yolunda ilerliyor. “Kitaplarını MEB’in tavsiye kitapları arasına alın, Serbes’e Nobel verin” dediğimiz yok kuşkusuz. ‘Gezi Gençliği’nin neye kızdığını kendisinin de tam anlayamadan sokağa dökülmesinin kısa süre öncesinde; Bülent Arınç’a da, Erdoğan’a da, cemaate de laf sokan; 1 Mayıs’ı, Festus Okey, Hrant Dink cinayetlerini anlatan; Kürt halkının anadil hakkına dair özel bölüm çekip, Cumartesi Anneleri’ni misafir eden Behzat Ç. dizisinin üzerimizdeki etkisiyle Emrah Serbes’i tanır ve sever olduğumuzu kabul edebiliriz. “Hakkını arayanlar ne zamandan beri terörist oldu la!” diye TEM müdürüne kafa tutan bir komiserin gerçek dışı olduğu kadar, içimizi kaynatan bir yanı da vardı kuşkusuz.

KİM LA BU MANYAK?

Behzat Ç., Erken Kaybedenler ve Hikayem Paramparça kitapları diziden sonra bildiri gibi okunmaya başladı, doğru. Tamam kabul edebiliriz, bir çoğumuz televizyon ekranlarında ve OT dergisinde ona buna koyduğu postalardan ötürü de ‘memnun kaldık’, tav olduk Emrah Serbes’e. Kabul, Erdoğan’a “Delikanlı ol lan, Hülya Avşar’la değil yüreğin varsa benle görüş. Benim Gezi Parkı’nda gaz bombasına havada vole vuran arkadaşım var” demesi, “Kim la bu manyak?​” dedirtti birçoklarına. Ama ‘lan’ değil, ‘la’ dedirtti. Açlık grevleri ile ilgili doğum günü pastası karikatürü çizen Salih Memecan’a “Sen mizahçı olamazsın, sen soytarı olabilirsin” diye çıkışmasını ayrı bir sevdik. Son kitabıyla ilgili CNN Türk’e konuk olmasını, “Başka arkadaşlar da çağırdı ama hiçbirine gitmedim. Özellikle CNN Türk’e geldim çünkü 31 Mayıs gecesi elinde Penguen Belgeseli ile kanal müdürünün odasına girip, bu belgeseli oynatalım müdürüm diye öneren kişinin kim olduğunu merak ediyorum” diye açıklayınca, hep beraber ‘kapak’ yaptık diye hissettik. Jöleli saçları, kırık konuşması, el kol hareketleri falan... Kabul... Kitaplarının okunurluğundan çok senaryosunu yazdığı dizisinin reytingi ve etkisi, Youtube’daki videolarının izlenilirliği önde Serbes’in... Bir yazar için bu biraz garip, ona da tamam.
Ama Emrah Serbes de reddetmiyor ki bunu; yine televizyon programlarından birinde, “Ben konuşunca kitaplarımın okunma oranı azalıyor” diye de kabul ediyor. Vallahi biz hem o artistliğini hem de ‘afilli’ öykülerini seviyoruz. Son kitabı Deliduman’dan da belli ki, epey bir kesim Emrah Serbes’i neden sevdiğini tam bilemeden sevecek; yine bir o kadarı da şaşıracak, küçümseyecek, bozulacak falan...

HÜRRİYETLERİ İÇİN ÖKSÜREN ÇOCUKLAR

Instagram’da takip edebileceğiniz kahramanları olan bir roman, Deliduman. Serbes, son kitabını ‘Hürriyetleri için öksüren çocukları yazdım’ diye tarif ediyor. Bir önceki kitabı ‘Erken Kaybedenler’deki ergen fırlamalar, Deliduman’da gaz bombaları arasında direniyor. Roman; cumhuriyet tarihinin en büyük toplumsal patlaması ‘Gezi direnişi’ni, dünyayı kız kardeşine olan abartılı sevgisinin ritmiyle yorumlayan bir gencin gözünden anlatıyor. Esasen tombul, çirkin ve kötü dans eden kız kardeşine aşkla bağlı olan Çağlar İyice, “Kardeşim, Taksim’i kaybettik. Direnişçiler yeniden parkı ele geçirdi” derken, bir zaman sonra kendini Gezi Parkı’nda kurulan komünün büfesinde çorba yaparken buluyor. Çağlar’ın nefret ettiği dayısı, Kıyıdere beldesinin belediye başkanı. ‘Dedemi Kanser Eden Parti’den kazanmış seçimi. Çağlar da gayrı resmi şekilde belediyede çalışıyor. Gezi direnişi başlayınca hem kişisel sebeplerden ötürü direnişten ‘gıcık alıyor’ hem de belediyedeki rant meselelerini de yakinen bildiği için dayısına ‘gıcık veriyor’: “Ne oldu, yusuf yusuf oldunuz?​”
“Gezi Parkı’nı halka ben açtım. Tuttum emniyet amirinin kolundan, ‘Defolun gidin lan’ dedim” diye anlatan, harbi harbi anlatan Eyüp Ağbi’si de; en yakın arkadaşı Mikrop Cengiz de; mahallenin ‘oynak kızı’ TC Sibel Uzun da; Çağlar’ın eski sevgilisi Çisem de; Ağaç Dediler Geldik Az Kalsın Devrim Yapacaktık Dayanışmasına üye, mimarlar odası yöneticisi babası da, pek bir tanıdık geliyor okuyana. Sırrı Süreyya Önder, ‘Cemal Süreyya mıdır ne karın ağrısı’ olarak; Uludere’ye Roboskî, Diyarbakır’a Amed diyen parti, Her Şeye Başka Bir şey Diyen Parti olarak geçiyor romanda. Kaybolan kız kardeşini Gezi Parkı’nda arayan Çağlar, ‘Pankart Kültür Merkezi’nin damına çıkıp duygusala bağlayınca, “Nerdesin aşkım?​” diye bağırıyor ya, aşağıdan “Burdayım aşkım” diye cevap veriyor 8-10 ‘tuhaf’ tip.
“Siz niye bağırmıyorsunuz evladım?​” diye çıkışan Atatürk rozetli dedeye, “Mustafa Kemal’in askeri değiliz ki biz amca” diye cevap veren Çağlar’ı, yakın arkadaşı destekliyor: “Uykusuz gecenin askerleriyiz reis”
Emrah Serbes, gezi direnişini “Ota boka karşı çıkıp, polisten dayak yiyenler vardı ya; bu kez onlar dayak yemedi ve olan oldu” diye ‘tahlil’ ederken direnişe kenarından kıyısından bulaşmak zorunda kalan bir gencin gözüyle o günleri hatırlatıyor. Serbes, ‘küçük kelimeler’le kurduğu romanında; var olanı, hepimize dönem dönem rast geleni anlatıyor. ‘İşimize gelmese de durum bu’ dediğimiz satırlar, milliyetçi değil esasen; ya da romanın küçük bir bölümünde bonzainin geçmesi, uyuşturucu kullanımını meşrulaştırmıyor. Cinsiyetçi değil kullandığı küfürler, yani bence öyle... Gezi’nin heyecanı yansımış kitabın yazımına, belli. Gezi’nin yıldönümüne yetişsin diye belki acele etmiştir Serbes, bilemeyiz. Mesela, çok fazla marka ismi geçmesi gibi kısmi çiğlikleri de içinde barındırıyor roman.  
Ancak, ‘hürriyetleri için öksüren’ milyonları anlatan bu romanı yüz binlerce genç okuduysa, merak etmekte fayda var. Ben okudum ve beğendim romanı. Yine siz bilirsiniz ama, ciddi bir telefon görüşmesi yaparken, ağzında güvercinle kaçan kediyi pencereden görüp, mahallenin çocuklarına ‘kedi şuraya kaçtı çocuklar’ diye ispiyonlayan Çağlar İyice’yi de; şişman olduğu için kendisine sadece dişlerinde tel olan sınıf arkadaşının aşık olacağını düşünen ilkokul öğrencisi kız kardeşini de seveceksiniz...

 

Evrensel'i Takip Et