11 Mayıs 2014 07:32

Ne kadar ceza caydırır?

Yıllar ve yıllardır çocuk ihmal ve istismarı haberlerinin dayanma sınırımızı zorladığı anlarda, aynı sihirli çözüm önerisi ile karşılaşıyoruz: “Cezaları arttıracağız.” Sonra? Sonrası yok. Ne ceza artıyor, ne de kimse yapacak başka bir şey yok mu diye soruyor.

Ne kadar ceza caydırır?
Paylaş

Seda AKÇO

Yıllar ve yıllardır çocuk ihmal ve istismarı haberlerinin dayanma sınırımızı zorladığı anlarda, aynı sihirli çözüm önerisi ile karşılaşıyoruz: “Cezaları arttıracağız.” Sonra? Sonrası yok. Ne ceza artıyor, ne de kimse yapacak başka bir şey yok mu diye soruyor.
Ne kadar ceza, çocuklara yönelik suç işleyenleri caydırır? 15 yaşında bir çocuğu eş olarak gören 30 yaşında meslek sahibi bir erkek, ne kadar ceza verileceğini düşünürse bunu yapmaktan vazgeçer? Oğlunu döven anne, ne kadar cezadan korkar? Kardeşine cinsel tacizde bulunan ağabeyi caydıracak cezanın miktarı nedir? Yetişkinler, bir çocuğu cinsel partner olarak görmeye devam ederken, sadece cezadan korktukları için eyleme geçmeseler çocukları korumuş olur muyuz?
Aslında cezaları arttıracaklarını söyleyenler de, bu önerinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını bildikleri halde bu öneriyi yapmayı sürdürüyorlar. Çünkü bu önerinin yükselen beklentiyi teskin edici etkisine güveniyorlar. Şimdiye kadar da hiç şaşmadı bu sonuç. Kulaktan kulağa ceza artacakmış şaibesi yayılıyor ve bir süre bu tartışılıyor ve yoruluncaya kadar çıkmayacağı baştan belli bu yolda koştuktan sonra herkes bir tarafa dağılıyor. Bazen cezalar arttırılacak önerisine ek olarak hadım, teşhir gibi daha fantastik öğeler de sokuluyor devreye.
Bu yöntemin, bu gibi önerilere gösterilen ilgilinin, gerçek sorumlulukları sorgulamaya gösterilmemesi sayesinde işlediğini unutmamak gerekir.
Oysa Türkiye’de çocukların yaşam standartları, çocuk hakları ile ilgili sorunlar hak ettiği ilgi ile incelendiğinde görülür ki; bu konu Türkiye’nin en önemli sosyal problemidir. Ülke nüfusunun yaklaşık 1/3’ini çocuklar oluşturuyor. Yaklaşık 25 milyon çocuk yaşıyor bu ülke ve onların 16 milyonu şiddetli maddi yoksunluk içerisinde yaşıyor (Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi Raporu 2014). Sadece bu rakkam bile, ne derece önemli bir sosyal problem ile karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyarken, biz hala çocuklar ile ilgili konuları sadece onların başına bir şeyler geldiğinde veya 23 Nisan’larda hatırlıyoruz.
Üç çocuktan iki tanesinin maddi yoksunluk çektiğini söylüyor BETAM. Bu tespit; çocuk hakları açısından eğitim hakkından gelişim hakkına kadar, bir çok hakkın her yönü ile ihlâlinin tespitidir. Türkiye’de yaşayan çocukların yüzde 64.7’sinin protein ihtiyacının karşılanmadığını söylüyor araştırma. 16 milyon çocuk bedenlerinin ve zihinlerinin gelişmesi için gereken besini alamadan büyüyorlar. Bu cümleyi şöyle kurmak gerekir; çocuklara bir şey veremediğimiz gibi doğuştan getirdiklerini de ellerinden alıyoruz.
Üstelik bir de eşitsizlik söz konusu. Şiddetli maddi yoksunluk sıklığı Türkiye’nin batı bölgelerinde yüzde 50-55 düzeyinde iken, doğu bölgelerinde ise yüzde 75’in üzerinde, örneğin Güneydoğu Anadolu’da yüzde 80.9.
TUİK verileri esas alındığında bile görülüyor ki, Türkiye’de yoksulluk genel bir problem ancak 2011 yılında tüm nüfusun yaklaşık yüzde 18’i temel maddi yoksunluk durumunda yaşarken çocuklar için bu oran yüzde 24.8. Bu da bize gösteriyor ki, çocuklar çok daha kötü etkileniyor.
Öyleyse, bu meseleyi hep bir şeyler olduktan sonra tartışarak çözebilir miyiz? Bu kadar önemli bir sosyal mesele ile mücadeleyi, bütünlüklü bir politika olmadan yapabilir miyiz?
Çocukların sorunları genellikle vahim olaylar, ciddi mağduriyetler sonrasında ele alınıyor, dolayısıyla da korunma hakkı çerçevesinde tartışılıyor. Çocuk ve çocuk koruma kavramı çevresine gerilen kutsallık haresi ile, bu alanda verilmesi gereken hizmetlerin yeterliliği sorgulanamaz hale getiriliyor.
Çocuk haklarını koruma görevinin herhangi bir kutsiyeti bulunmamaktadır. Çocuk haklarını ve çocukları korumak devletin pozitif yükümlülüğüdür, bütün diğer pozitif yükümlülükleri gibi. Devlet ve toplum çocuklarına bir taahhütte bulunmuştur ve bunları yerine getirmek ile yükümlüdür. Getirmediği takdirde sorgulanması, yükümlülüğün bir parçasıdır. O kadar ki; devlet, çocuk haklarını sağlama konusunda yeterliliğini sorgulayacak bağımsız denetim mekanizmalarını da kurmakla yükümlüdür.
Çocuklar ve onların korunması ile ilgili konuları kutsamak onların güvencesini arttırmıyor; sorumlulukların üzerini örtüyor. Çocuk hakları politik bir meseledir ve güçlenebilmesi için politikadan uzak tutmaktan ziyade, tam merkezine oturtulması gerekir.
Eğer korkulan bu konunun bir siyaset malzemesi haline getirilmesi halinde sömürülmesi ise, bunu engellemenin yolu çocukların ve tüm toplumun sağlanması gereken haklar konusunda bilinçli hale getirilmesidir. Toplumun bu hakların hayata geçirilmesi için yapılması gerekenler konusunda tartışabilir hale gelmesidir.
Kesinlikle yapılmaması gereken ise, bu konuyu siyasetin dışında tutmaya çalışmaktır.
Bir ülkenin nüfusunun 1/3’ini ilgilendiren eğitim, sağlık, yeterli yaşam standardı, güvenlik gibi haklar tehdit altında iken, bu hakların korunması ile ilgili ciddi sorunlar yaşanıyorken, bu konunun siyasetin dışında tutulması kabul edilemez. Eğer bu konu siyasetin dışında tutulursa, devletin sorumluluklarını yerine getirme yöntemi nasıl sorgulanabilir?
Bu hakların güvence altına alınabilmesi için hem hükümetin hem de muhalefetin programlarında çocuk haklarının yer alması vazgeçilmez önemdedir. Toplumun ve medyanın da bu konuları tartışması, yapılanları izlemesi ve tartışması gerekir.
Artık çocuklar erken yaşta evlendirildiğinde, üstüste kaçırılıp öldürüldüğünde, okulda veya gösteride öldürüldüğünde, cezaların arttırılması dışında çözümleri konuşmak zorundayız. Olayların olmasından sonra ne yapılacağını değil, olmasını engellemek için neler yapmamız gerektiğini tartışmalıyız. Devletin sorumluluğu çocukların istismarını önlemektir. Devletin; bu görevini yerine getirebilmek için, öncelikle çocuk haklarını bir bütün olarak korumak için üzerine düşeni yapmakla işe başlaması elzemdir. Çünkü, her seferinde bir başka şekilde bizi dehşete düşüren istismarların arka planında, önleme yükümlülüğünün ihmali bulunduğu göz ardı edilemez.
Pazara veya işe giderken çocuğunu bırakacak yeri olmayan anne baba, çocuğunu ona çığlık atmayı öğreterek koruyamaz. Devlet de bu koşullarda çocuğu koruma yükümlülüğünü tek başına anne babaya bırakamaz.
Çocukların sağlıklı gelişimi, fırsat eşitliği içerisinde hayatlarını sürdürmeleri, korunmaları için anne – babalarının devlet tarafından desteklenmesini talep etme hakları olduğunu unutmamalıyız. Bu hak çerçevesinde devletin âcil olarak; temel gelir hakkı, anne babalara yönelik destek hizmetleri, danışmanlık ve eğitim hizmetleri gibi çocuğun aile içinde korunmasını destekleyecek hizmetlerin yanında, risk altındaki çocuklar için durumu tehlike gerçekleşmeden fark etmeyi sağlayacak erken uyarı sistemi, yardım hatları, sığınma evleri gibi koruyucu hizmetleri de yapılandırması gerekmektedir.
Yukarıda sözü edilen örnekler korunma hakkı çerçevesinde yapılması gerekenlere örnek teşkil ediyor. Çocuklar ancak bütün hakları güvence altına alındığında tam olarak korunabilir. Dolayısıyla bütün risklerin eğitimde fırsat eşitliğinin bulunmaması ile, ayrımcılık ile, sosyal kültürel hakları kullanacak hizmetlere erişememek ile ilişkisini de gözönünde tutmak gerekir.
Özetle, kalabalık bir nüfusun hayatın bütün alanlarına yayılan ve devletin bütün kurumlarını ilgilendiren ihtiyaçlarından söz ediyoruz. Şunu kabul etmek gerekir ki, çocukların karşı karşıya kaldığı riskler ile mücadele, bir politika konusudur, dolayısıyla da siyasi bir konudur.

* Avukat, Hümanist Büro, vvvvvv.humanistburo.org, @akcoseda

ÖNCEKİ HABER

Çığlığı duymak!

SONRAKİ HABER

Biz duyduk siz duydunuz mu?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...