16 Mart 2014 07:10

Yıpratma planı

Zirve Cinayeti de Dink’te olduğu üzere sadece jandarmaya uzandı. Malatya polisi, katil zanlılarını cinayetten önce atış taliminden dönerken yakalayıp bıraktığı halde, dönemin İl Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya koltuğunu korudu. Kahya ancak, yolsuzluk soruşturması sonunda görevinden alındı.

Yıpratma planı
Paylaş

İsmail SAYMAZ

Malatya Zirve Yayınevi’ni basıp üç Hıristiyan’ı bıçaklarla boğazlayarak öldüren beş katil, beş yıllık tutukluluk süresinden yararlanıp tahliye olunca, toplumun adalet hissi tabiatıyla can evinden vuruldu. Bu tahliyeyi, Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi olduğu savunulan Erhan Tuncel’in bırakılması izledi. Bir grup çete mensubuyla birlikte Cumhuriyet gazetesi saldırısını ve Danıştay suikastını gerçekleştiren Alparslan Arslan’ın yakın gelecekte serbest kalacak olması, infiali arttırıyor. Ve herkes bu tahliyeler için bir sorumlu arıyor. Gariptir, iktidar partisi de şaşkınlar topluluğuna dahilmiş gibi bir görüntü veriyor.
Oysa iddia o ki, demokrasiye ve iç barışa kasteden bu saldırılar, sanki AKP iktidarını alaşağı etmek maksadıyla, Ergenekon adı verilen bir örgüt tarafından tasarlanmış ve hayata geçirilmişti. AKP iktidarı, cinayetlerdeki tüm sorumluluğunu azalttığı ve hatta TSK’ya karşı elini güçlendirdiği için, bu argümanı her fırsatta kullandı. Artık kimse, eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in Ermeni Konferansı öncesi TBMM kürsüsünden “Bu milleti arkadan hançerlemektir” dediğini hatırlamıyor bile.
AKP, bugün ‘Paralel Yapı’ adını verdiği, Gülen Cemaati ile ilişkili kamu görevlilerine karşı açtığı savaş kapsamında ilkin emniyete ve yargıya müdahale etti. ‘Paralel Yapı’ya karşı önlemler kapsamında, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesiyle yetkilendirilmiş mahkeme ve savcılıklar kaldırıldı, ‘terör’ suçlarındaki on yıllık tutukluluk süresi beş yıla çekildi. Yedi yıldır Türkiye’nin demokrasi karnesini çizikler içerisinde bırakan bu iki müessesede yapılan değişiklik, kuşkusuz isabetli... Ne var ki, değişiklikten ilk yararlanan ve tahliye talebi kabul edilen, katilliği kesinlik kazanmış sanıklar oldu.

BİR MEMURA BİLE DOKUNDURMADILAR

Oysa akıbet, böyle olmayabilirdi. Dink’in öldürülmesinden sonra İstanbul Savcılığı’nın tüm ısrarına karşın kamu görevlileriyle ilgili soruşturmalar, ana dava ile birlikte değil, bulundukları illerde görüldü. İstanbul ve Trabzon’daki polisler idari engellemeler nedeniyle yargı karşısına çıkarılmadı. Çıkarılmadıkları gibi, adları anılan şüpheliler, ya Cemaat’e yakın olduğu söylenen Ramazan Akyürek gibi İstihbarat Daire Başkanı oldu, ya da AKP’nin desteklediği ileri sürülen Engin Dinç gibi Akyürek’in yerine geldi. Sonuçta, bu şüphelilerin her biri tek tek ödüllendirildi. Yalnızca Trabzon Jandarması hakkında dava açıldı; o da cüzi bir cezayla kapandı. AİHM’in Türkiye’yi mahkum etmesinden sonra İstanbul’da 35 kamu görevlisi hakkında açılan göstermelik soruşturma, yolsuzluk soruşturması sonrasında görevinden alınan Savcı Muammer Akkaş tarafından yürütüldü. Akkaş’ın yolsuzluk soruşturmasında yer alan tüm bilgiler basına yansırken, üç buçuk yıl elinde tuttuğu Dink soruşturmasından tek bilgi dahi sızmadı. Dosya üzerindeki gizlilik kararı, soruşturmayı kamuoyundan kaçırmak amacıyla kullanıldı. Savcı Akkaş’ın suskunluğu sürerken, elindeki dosyada adı yazılı Muammer Güler, İçişleri Bakanı oldu. Kader bu ya, Akkaş ve Güler yolsuzluk operasyonunun iki yanına düştü.
Bir de MİT’çiler vardı. Dink’i 2004 yılında İstanbul Valiliği’nde tehdit ettiği iddia edilen iki MİT görevlisi hakkında Müsteşar Hakan Fidan izin vermediği için soruşturma açılamadı. Başbakan Erdoğan izni verdiğinde ise dosya, zamanaşımından düştü. Bu iki MİT görevlisinden biri olan Özel Yılmaz, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındığı halde, Savcı Zekeriya Öz de Dink cinayeti hakkında soru yöneltmedi. Yılmaz sadece Bedrettin Dalan’a “Kaç” deyip demediği iddiasından ötürü soruşturuldu.
Davaya gelince... İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi basit öğrenci eylemlerinde pekala bulabildiği örgütü, Hrant Dink cinayetinde tespit edemedi. Yargıtay’dan döne dolaşa gelen davada, Dink’in mahalle çetesi eliyle öldürüldüğü sonucuna varıldı.
Özetle AKP iktidarı Dink cinayetinin, kendisini alaşağı etmek amacıyla işlendiği iddiasını sonuna kadar sömürürken, failleri ve ihmal sahibi olanları tek tek korudu ve terfi ettirdi. Keza Gülen Cemaati de kendi grubuna yakın olduğu düşünülen kim varsa, olası soruşturmalardan uzak tuttu.

BIÇAKLI KATİLLER KAPIDA...

Dink cinayetinden hemen sonra, 18 Nisan 2007’de, Zirve Yayınevi’ni basarak üç Hıristiyan’ı öldüren beş katil zanlısı, 2011 yılında tam cezalandırılacakken, davaları karar aşamasına gelmişken; Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz tarafından yapılan yeni bir soruşturmayla yargılamanın seyri değişti. Savcı Öz’ün yaslandığı gizli tanığın iddiasına göre bu cinayet, TUSHAD adlı, TSK bünyesinde emekli Orgeneral Hurşit Tolon’a bağlı birim tarafından gerçekleştirilmişti. Malatya Jandarması bu illegal yapının üyesiydi. Başkaca hiçbir veri ve tanık anlatımıyla doğrulanmayan gizli tanığın ifadeleriyle, iki dava birleştirildi. İddianamede, cinayetin AKP iktidarını alaşağı etmek amacıyla yapıldığı savunuluyordu. Fakat sanıklar AKP’ye oy verdiklerini söylüyordu.
Zirve Cinayeti de Dink’te olduğu üzere sadece jandarmaya uzandı. Malatya polisi, katil zanlılarını cinayetten önce atış taliminden dönerken yakalayıp bıraktığı halde, dönemin İl Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya koltuğunu korudu. Kahya ancak, yolsuzluk soruşturması sonunda görevinden alındı. Bir tazminat davasında Zirve cinayetine neden katliam denemeyeceği, bin yıl önce Danişment Gazi’nin Malatya’yı fethettiği gün Sivas’tan getirdiği öküz ve karasabanları bu şehirde Hıristiyan halka dağıtmasıyla açıklayan dönemin Vali Yardımcısı Erdinç Filiz de mülkiye başmüfettişi oldu.
Sanık sayısı 25’i geçen dava, toplam 92 celseye ulaştı. Zaten karar aşamasına gelmiş olan cinayet davası ile yeni açılmış örgüt davası ayrı şekilde görülse, kaos yaşanmayacak, beş katil zanlısı uzun tutukluluktan yararlanmayacaktı. Şimdi, 2007 yılından beri tutuklu yargılanan beş katile salıverilme imkanı doğdu. Cinayeti azmettirdikleri iddiasıyla yargılanan asker sanıklar ise 2011’den beri tutuklu oldukları için içeride kaldı.
Şimdi, AKP iktidarı dahil, hiç kimse bu cinayetlerin iktidar partisini alaşağı etmek amacıyla işlendiğini düşünmüyor. AKP yalnızca bir tehlikeden söz ediyor: O da, bir zamanlar bu davaların seyrinin değişmesinde etkili olan cemaate bağlı kamu görevlileri... Hakim bloktaki bu iki eğilimin kavgası dün nasıl bu davaları çıkmaza sürüklediyse bugün de katillerin tahliye edilmesine yol açıyor. Sonuçta, eğer bir ‘yıpratma planı’ varsa, o da iktidara değil, iktidar ve onun eski ortağı eliyle adalet inancına ve toplum vicdanına karşı uygulanıyor.

ÖNCEKİ HABER

Cinnetlik bir toplumu motive etmek için!

SONRAKİ HABER

Ellerini birbirine bağlattığınız kadınlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...