02 Mart 2014 08:13

Seferis’in köyünde linç ve siyaset: Urla

İçinden Selanik Mardin Hattı Geçen Şehir: İzmir” demiştim yazının başlığına. Çok değil bir önceki seçimlerdi zaman ve BDP seçim otobüsü taşlanmakla kalmamış, linç provasına ramak kalmıştı. Yer kentin beyaz mı beyaz “Hatay” semtiydi o gün...

Seferis’in köyünde linç ve siyaset: Urla
Paylaş

Zeki GÜL

İçinden Selanik Mardin Hattı Geçen Şehir: İzmir” demiştim yazının başlığına. Çok değil bir önceki seçimlerdi zaman ve BDP seçim otobüsü taşlanmakla kalmamış, linç provasına ramak kalmıştı. Yer kentin beyaz mı beyaz “Hatay” semtiydi o gün. Rujlu kadınlar, şortlu erkekler bir elde taş bir elde “bozkurt” muhtemelen farkında olmadan ülkenin yeni sınırlarının / fay hatlarının taşlarını yerlerinden söküyorlardı.

‘O KENT PEŞİNDEN GELİR’

Kavafis’in şiirlerine sinen “nereye gidersen git / o kent peşinden gelir” dizeleri geçmiş zaman içinde İzmir’in yeni yerlileri Selanik muhacirleri için göç ettikleri kente birebir benzeyen kıyı şeridi olurken, çoğunluğu Mardinli Kürt için ise eski kentlerine benzeyen Kadifekale sırtları olmuştu.
O günlerde kente yukarıdan bakan Kadifekale henüz kentsel dönüşüm kamuflajı ile Kürtsüzleştirilmemişti. Kürtlerden ve yoksullardan arındırılan kale yamaçları şimdilerde beridekiler için rantsal nadasa bırakıldı. Ama rant hep nadasta kalacak değil ya! Misal Urla sahilleri Başbakan’ın oğlunun adıyla anılan villa meselesiyle anılsa da özünde “CHP, MHP, AKP içinde siyasi aktör olmaya teşne olanların ortak uyum alanlarıydı” nicedir.
İzmirlilerin sakinliğiyle hatırladığı bu kıyı ilçesi kenti görmeyenler için nasıl hatırlanıyordu peki? Bir edebiyatsever için Seferis’in doğduğu ev, Necati Cumalı, edebiyat günleriydi belki. Geçmişin müziğinden kopamayanlar için ise Tanju Okan’ın “Öyle Sarhoş Olsam ki” şarkısı ve onun ölüme yattığı yer; kim bilir? Asker çocukları için Menteş askeri Kampı, “Ergenekon ve Susurluk” müdahilleri için ise eski Özel Harpçi, Özel Hareket’çi Korkut Eken’in tosuncuklarından taşan sözler muhtemelen. Zaman zaman da “Urla NATO üssü oluyor, Amerikan askerleri yerleşecek Urla’ya sözleri yansır sosyal medyaya. Genelde bu İşçi Partisi çevresinden gelir kulaklara. Bilirsiniz “hassasperver” bir çevredir onlar.
İşte o Urla şimdi hafızalara “profaşist” bir güruh ile nakşedilmeye çalışılıyor. Geçen hafta HDP seçim bürosu açılışına bine yakın profaşist saldırmış, linç girişimi yaralanma ile sonuçlanmıştı ki hafta içinde tekrarı sınandı diyebiliriz. 1000 Kişilik HDP konvoyu ilçe girişinde emniyet güçlerince durduruldu, seçim çalışmaları engellendi.
Urla’nın tarlalarında ucuz iş gücü olarak tarım işçisi iken, villa inşaatlarında bir o kadar amele kılınmışken Kürtler ilçeye girebiliyorlar. Bu sömürü ilişkisinin kodlarını kırabilecek HDP ise şimdilerde hedef tahtasında. Bu salt bir şoven dalga olmayıp eşitlik, özgürlük karşıtlığıdır.
Türkiye Değerler Atlası verilerine göre bu ülkede her yüz kişiden doksanı diğerine güvenmiyor. Peki, neye güvenerek bu linç kitlesi çabucak buluşuveriyor Urla’da? Güven, güvenlik denince anmamak olmaz. Bu ülkenin eski Genelkurmay Başkanı dâhil rütbelileri, üst düzey bürokratları, Başbakan oğulları Urla’yı mesken seçiyor ve hatta yerleşiyorsa devletin güvendiği bir yer olsa gerek. Bunca askeri tesis, kamp orada ise devletin bir güvendiği vardır değil mi?

'HÜKÜMET KRİZİ VAR MI?'

“Hükümet krizi var mı?​” sorusunun yavaş yavaş karşılık bulmaya başladığı bu günlerde üzerindeki perdenin kaldırılamadığı “Gladio”  benzeri örgütlenmelerin özellikle sivil unsurlarının mercek altına alınması hususuna değinirken bir HDP’li hiç de haksız sayılmazdı. Ergenekon dava klasörlerinde de anıldığı üzere Kürt işadamlarının katledildiği günlere dair “kontrgerilla, Korkut Eken, Urla Kampı” aynı cümlelerde yer almaktadır. İşte o Urla’da şimdi seçim HDP’lilere kapalı. Bu hali ile yerel seçimlerin Urla’da meşruiyeti oldukça tartışılır. Bin kişinin HDP’lilere saldırmasının serbest, bin HDP’ linin ilçeye girişinin yasak kılındığı bir ilçeden bahsediyoruz.
Urla’da HDP’e yapılan saldırı aynı zamanda halklar arasında bir kışkırtmaya zemin yaratmayı hedefliyor olabilir. Asıl tehlike burada. Bu kışkırtıcı dil “vatanseverliği” kimseye bırakmayan bu anlayış şimdi şu soruları sorduruyor ister istemez: “Vatanınız nereye kadar ve kimlerden oluşuyor”. “Yüksekova’da, Diyarbakır’da, Ağrı’da yaşayanları ve yaşadığı illeri kapsıyor mu?​” “Nefret ettiğiniz o insanlar ve yaşadıkları kentlere nasıl gidebileceksiniz bundan sonra?​”
İzmir duvarları, ama özellikle de köprü ayakları ve askeri muhitlere yakın olanları 2006 yılında “Türkçü Buduncu Derneği” yazılamaları ile tanıştığında “Dünya Türk olsun”, “Kürt nüfus artışı durdurulsun”, “Ne mutlu Türküm diyene” öne çıkanlarıydı. Bu ırkçı yapının yazılamaları özenle kentin kullanımına sunuldu ve hiç silinmedi diyebiliriz. İzmir’in siyaset kokan duvar yazıları, afişleri yıldırım hızı ile silinir. Bu 12 Eylül 1980’den bu yana birkaçı hariç hep böyle sürdü. Türkçü Buduncular ve sonrasında HEPAR. Urla’yı, şovenizmi, İzmir’i anarken bu ayrıntıyı gözden ırak tutmamak gerekiyor. “Buna devlet hafızası diyebilir miyiz?​” sorusunun yanıtını okura bırakmak isterim.
Evet, Urla’da sonuçları orası ile sınırlı kalmayabilecek bir trajedinin ucundan dönüldü. Bu bağlamda ilçeye devlet yordamı ile alınmayan partililer kadar, öfkeli gençler önünde duran insan hakları aktivistleri, Barış Anneleri ve HDP’li yöneticilerin büyük katkısı var.
Ve dönüp Urla haberlerine göz attığımızda gerçeklik duvar gibi: HDP / Urla adı geçen haberlerin çoğunda saldıran profaşist grubun aidiyetleri oldukça örtülü. Örtüyü habere giydirenler doğal olarak haberde ucundan değinilen “ülkücüler” dışında özne aranmasını okura bırakmış oluyorlar. Okur fail arayışına girince bir de bakıyor ki karşısına yine CHP’li Birgül Ayman Güler’in sözleri çıkmış.
O İzmir CHP ki Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yakasına “sen nasıl Ergenekon tutuklularının olduğu Silivri’ye değil de Diyarbakır’a gidersin?​” sözü ile sokak ortasında hesap soran, yakaya yapışan kitle ile bağlarını koparmak istememektedir. Urla bu ayıptan kurtulmak için kentin birisi hariç tüm belediye başkanlıklarına sahip CHP için fırsat olabilirdi ama olmadı.
HDP bu gerçeklik ile giderek İzmir’de de büyüyecektir elbet. Barışı İzmir’de inşa etmenin zamanı geldi de diyebiliriz buna.

ÖNCEKİ HABER

Devrim ve ‘Meydan’

SONRAKİ HABER

Ne varsa kız evlatta var gene!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...