17 Mayıs 2025 10:10

Erol Eğrek cinayeti gölgesinde: Tersaneler, patronlar ve AKP

Erol Eğrek’in öldürülmesi, tersane işçilerinin gözünü açan ama hâlâ tümüyle dönüştüremediği sistematik bir gerçeği yeniden görünür kılıyor.

Erol Eğrek cinayeti gölgesinde: Tersaneler, patronlar ve AKP

Fotoğraf: Tuzla tersane işçileri

Eren Yüceboy
[email protected]

Mahkeme kararına rağmen tazminatı 10 yıldır ödenmeyen ve tazminatını tekrar talep etmek üzere Çalık Holding önüne giden Erol Eğrek’in korumalar tarafından dövülerek öldürülmesi tersane işçileri arasında da tartışılan ve üzerine kafa yorulan bir mesele halini aldı.

Genel bir değerlendirmede bulunmak gerekirse denebilir ki; tersane işçilerinin ana gövdesi patron korumaları tarafından işlenen bu cinayet ve mevcut iktidar arasındaki bağıntının farkında. AKP’nin yetersiz gerçekleştirdiği denetimlerin iş cinayetlerine davetiye çıkardığı, bir iş cinayeti yaşandıktan sonra da patronlara uygulanan cezasızlık politikası tersane işçilerinin malumu. Bu genelleşmiş fikir bir tersane işçisinin şu cümlesinde berraklaşıyor: “Biz burada hakkımızı aramak için yolu kapatıp yürüyüş yapsak devlet buraya yüzlerce polisini yığar. Ama patron işçinin hakkı olan tazminatını ödemeyince devlet sadece izliyor.”

Ancak, azınlık da olsa aksi gibi düşünen işçiler de var. Yaşananın facia, suç, kötülük olduğunun bilincinde olmasına rağmen suç olarak tanımladığı şeyi sadece patronlar ile sınırlı gören ve onun iktidar ile olan bağıntısını reddeden işçiler de mevcut. Bu eğilimi de bir başka tersane işçisinin şu cümlesi ile somutlayabiliriz: “Patron bir suç işlediyse AKP ne yapsın? Her şeyde AKP’yi suçluyorsunuz.”

Bu eğilim kendisini yalnızca Erol Eğrek’in öldürülmesinin akabinde yaşanan tartışmalarda göstermiş değil. Patronu suçlayan ama iktidarı kollayan benzer eğilimler tersane işçileri içerisinde sorun olarak tarif edilen herhangi bir meseleye dair sürdürülen her tartışmada kendini gösteriyor. “Patron yüzde 10 zam veriyorsa devlet ne yapsın?​” ya da “Sigortayı eksik yatırması patronun suçu. Devletin yapabileceği bir şey yok.” türevinde cümleler daha önce çokça işitilmiştir.

Ana eğilim halinde değilse bile sıklıkla karşımıza çıkan bir eğilim olduğunu düşünürsek, bu eğilime cevap vermek, cevaplar aramak bir ihtiyaç. 23 yıllık iktidar pratiği içerisinde AKP bu eğilime cevap niteliğinde nice vukuat biriktirmiştir. Bugün cevabı tersanelerin kendi hikayesinde arayacağız.

Sermaye ve devlet arasındaki sistemin doğasından kaynaklanan bağ bir yana, tersane patronları ve AKP arasındaki bağ daha derin, somut ve organik bir bağ halindedir. Bu bağ patronların işlediği bir suç mevzubahis olduğunda, iktidarı doğal bir suç ortağı haline dönüştüren yakınlıktadır.

Tersanelerin ağır toplarından, piyasayı belirleyen şirketlerinden başlayalım...

Sefine Tersanesi, genel kamuoyunda daha ziyade Kolin İnşaat adıyla bilinen ancak Kolin’i de kapsayan Koloğlu Holding’e bağlı bir işletme. Kolin İnşaat ve dolayısıyla Koloğlu Holding zaten “beşli çete” diye anılmakta ve AKP ile olan bağları tartışılmaz bir yerde durmaktadır. Teşvikler, vergi afları, peşkeş çekilen kamu ihaleleri bunu kanıtlar niteliktedir. Dolayısıyla, Sefine Tersanesi’nde yüksekten düşerek hayatını kaybeden 19 yaşındaki Yasin Demirdağ’ın yerde yatan bedenine ilk yardım müdahalesinde bulunmadan evvel, apar topar emniyet kemeri giydirmeye çalışan Sefine Tersanesi’nin patronları ne kadar suçluysa; AKP de o kadar suçlu bir noktadadır.

Desan Tersanesi de son dönemde özellikle savunma sanayisi kapsamında almış olduğu kamu ihaleleri ile öne çıkıyor. Yakın dönemde Kocaeli Başiskele’de bulunan Atlas Tersanesi’ni de satın alan ve Romanya’da bir tersane daha satın alacağı konuşulan Desan Tersanesi’nin sahiplerinden biri eski bir AKP milletvekili olan Cengiz Kaptanoğlu. Kaptanoğlu ailesi Desan Tersanesi’ni onun milletvekili olduğu dönemi kapsayan 2006 yılında satın almış ve o günden bugüne tersaneler bölgesinin ağır toplarından biri haline getirecek düzeyde büyütmüştür. Bizzat AKP’nin iktidar hikayesiyle örtüşük ilerleyen bu palazlanma hikayesini gözetirsek; henüz 25 yaşındayken Desan Tersanesi’nde çalıştığı sırada elektrik akımına kapılarak hayatını kaybeden Serkan Çiçek’in ölümünden tersane sahipleri ne kadar sorumluysa, iktidar da o derece sorumludur.

Örnekler başkaca tersaneler için de çoğaltılabilir: AKP’li yıllarda kar rekorları kıran Koç Holding’e bağlı RMK Tersanesi’nde yaşanan iş cinayetinden sonra aileye teklif edilen kan parasının, eski MHP milletvekili Ali Torlak’a ait Torlak Tersanesi’nde emniyet kemeri olmaksızın çalıştırıldığı için düşerek hayatını kaybeden Nurettin Bingöl’ün, MHP Tuzla Belediye Başkan Adaylığı da yapmış olan Adil Erkoç’un sahibi olduğu Ada Tersanesi’nde hayatını kaybeden Mehmet İncetepe’nin hikayesi; aynı zamanda AKP’nin 23 yıllık iktidarının da ortak hikayesidir.

Bu yakın ilişki ve ortaklık söz konusu olmasa dahi, işlenen bir suç karşısında devletin önleyici/cezalandırıcı görevini yerine getirmiyor olması da yine suçun patronlarla sınırlı kalmayan bir şey olduğunun göstergesidir. Örneğin; sigorta priminin eksik yatırılması bir suçsa ve on binlerce tersane işçisi aynı suçun mağduru durumundaysa, bu suç bilinmez bir şey değilse ve herkesin bildiği çıplaklıkta bir gerçek halinde işleniyorsa; bu suça “dur” demeyen iktidar da aynı oranda suçlu çıkarılmalıdır.

Sadede gelirsek, yine bugünün tartışmaları içerisinde bir tersane işçisinin kurduğu bir cümleye dikkat çekmek faydalı olabilir: “Bizim suçumuz. Biz birlik olmadığımız sürece daha çok öldürülürüz.”

İşçilerin birlik olmaması, kendisini öldürülmesinin suçlularından biri kılmasa bile, bu birlik sağlanmadığı sürece iş cinayetlerinin ve türlü türlü hak gasplarının yaşanacağı açıktır. Patronların iktidarla kurduğu yakın ilişki ortada ve çıplak bir gerçektir. İşçilerin bu gerçeği yalnızca bilmesi değil; bu gerçekle hesaplaşmak, onu aşmak ve değiştirmek üzere mücadele etmesi esas ihtiyaçtır.

Evrensel'i Takip Et