13 Nisan 2024 04:46

Merakın değil kârın nesnesi olarak uzay

Kapitalizm ile bilim, genellikle sermayeye hizmet eden bir araçtır. Uzay meselesi de sermayenin kontrolü altında kaynakların sömürülmesi ve rekabetin arttırılması için bir fırsat olarak ele alınır.

Merakın değil kârın nesnesi olarak uzay

Time Dergisi kapağı

Kaan BİÇİCİ

2011 yapımlı bilim kurgu filmi Elysium’da uzak bir gelecekte insanlığın durumu ele alınır. Dünya dışındaki bir uzay istasyonu olan Elysium'a kaçmış zengin elitler ile dünyada kalan yoksul kitlelerin yaşam standartları arasında o kadar derin bir uçurum vardır ki sınıfsal ayrım “gezegensel” ayrıma dönüşmüştür. Elysium'da yaşayanlar, sağlık hizmetlerine ve genel refaha sahiptirler. Dünya ise yoksul ve kirlilik içinde bir gezegendir, yaşayanların sağlık hizmetlerine ve diğer temel kaynaklara erişimleri sınırlıdır. Sınıf kinini tetikleyen sahneleri ve hikaye örgüsü olsa da ne de olsa “bilim kurgu” olduğundan anlattığıyla kalır, anlatılan oldukça uzaktır. Zaten bugünkü teknolojiyle bakınca yakında da uzağında da “ölümsüzlük” pek mümkün gözükmüyor. Ancak “uzay çalışmaları” bugünün gözdesi… Gözde olan evrenin yapısını, gök cisimlerini ve bu cisimlerin hareketlerini inceleyen astronomi değil ama…  İnsanlı ve insansız uzay uçuşları, uzay istasyonları, uzay araçları ve uydu teknolojileri gibi birçok pratik uygulama alanına sahip olan uzay çalışmalarından bahsediyorum. “Soğuk Savaş’ın” mühim meselesi neden tekrar gözde haline geldi?

MESELE MERAK DEĞİL KÂR

Sovyetler Birliği’nde Yuri Gagarin'in 1961'deki uzay yolculuğu ve ardından başkaca astronotların da uzay ortamına ulaşmasıyla ve bulunmasıyla birlikte mikrogravite ortamında yapılan deneyler arttı. Uzay istasyonlarının inşası ve uzun süreli insanlı misyonlarla birlikte, bu deneyler çeşitlilik kazandı. Özellikle 1998’de Uluslararası Uzay İstasyonunun (ISS) hizmete girmesi, mikrogravite çalışmalarının daha sistemli ve sürekli hale gelmesini sağladı. Mikrogravite ortamı biyoloji, fizik, malzeme bilimi, astrofizik alanlarında çeşitli bilimsel deneylerin gerçekleştirilmesine olanak sağlıyor. Bunun dışında da uydu araçlarının gelişimi ve gönderilecek uzay gemilerinin gelişimi de yine malzeme bilimi ve iletişim açısından önem teşkil ediyor. Tabii keşke bu durumlar bu kadar masum ve bunlarla sınırlı kalsaydı… Kapitalizm ile bilim, genellikle burjuva sınıfının çıkarlarına hizmet eden ve kâr odaklı bir şekilde yönlendirilen bir araçtır. Uzay meselesi de bu bağlamda, sermayenin kontrolü altında kaynakların sömürülmesi ve rekabetin arttırılması için bir fırsat olarak ele alınır. Günümüzde uzay çalışmaları giderek daha fazla özel sektör tarafından yönlendirilmekte ve bu da uzayın sadece keşfedilmesi değil, aynı zamanda sömürülmesi anlamına gelmektedir.

ISS’nin 2031’de kapanacak olmasından ötürü NASA; Blue Origin, Nanoracks ve Northrop Grumman Systems gibi üç şirketle ticari anlaşmalar yaparak ikame araçlar geliştirmeyi planlıyor. Alper Gezeravcı meselesiyle de tanıştığımız dünyanın ilk ticari uzay istasyonunu kurma hedefiyle 2016 yılında kurulmuş Axiom Space şirketinin de göndereceği modüller, ISS'ye bağlanacak ve sonunda ayrılarak uzayda serbest yüzen bir “ticari” istasyona dönüşecektir.

Malzeme biliminin uzay çalışmaları açısından önemli bir mesele olduğundan bahsetmiştim. Çünkü uzay ortamında kullanılacak dayanıklı ve hafif malzemelerin geliştirilmesi gerekmektedir. Burada keşfedilen yeni malzemeler de askeri-sanayi kompleksi açısından önem arz ediyor çünkü birçok uzay teknolojisi askeri amaçlar için de kullanılmaktadır ve “savunma sanayisi” adı altında bu alanda büyük yatırımlar yapılmaktadır. Örneğin titanyum ilk olarak böylesi çalışmalarla keşfedilmiştir. Yüksek mukavemeti, hafifliği ve korozyona dayanıklılığı nedeniyle askeri uçaklarda, füzelerde ve zırhlı araçlarda kullanılmıştır.

Uzay madenciliği her ne kadar bugün araçların gelişimi bakımından en azından yakın zamanda yapılabilecek bir iş gibi gözükmese de, kapitalizmin uzaya olan genişlemesi ve kaynakların sömürülmesiyle yakından ilişkilidir. Uzayın derinliklerindeki kaynakların keşfedilmesi ve çıkarılmasıyla ilgilenen bir endüstri halini almıştır şimdiden. Uzaydaki mineral kaynaklar, enerji kaynakları ve diğer değerli materyaller, bu dünyadakileri ucuz iş gücüyle ve ekolojik tahribatla yağmalama planını sürdüren şirketlerin ağzını şimdiden sulandırıyor.

NASA'nın en çok ihale verdiği şirketler arasında Boeing, Lockheed Martin ve Elon Musk’ın şirketi SpaceX gibi büyük “savunma” ve havacılık şirketleri bulunmaktadır. Bu şirketler, uzay araştırmaları ve uzay görevleri için çeşitli teknolojilerin geliştirilmesi ve uzay araçlarının üretimi konusunda NASA ile sıkı iş birlikleri içindedirler. Askeri-sınai kompleksin bugünün burjuva iktidarları açısından neden önemli hale geldiği çok daha uzun bir mesele ama kısaca emperyalist paylaşım savaşlarında bulunarak pay kapma hedefi diyebiliriz. Özellikle burada son zamanlarda yatırım yapan İtaya, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin hedefi tam olarak bu motivasyonla şekillendi. 2022 yılında Suudi Arabistan’da “Yüksek Uzay Konseyi” kurulurken, Türkiye Uzay Ajansı da 2018’de kurulmuştu. Alper Gezeravcı’nın olduğu mürettebatta İtalyan birinin olması bir önceki yolculuğun mürettebatında da iki Suudi’nin olması da tesadüf değildi, bu planın bir parçasıydı. Bunlar sadece “servet aktarımı” ile de sınırlı kalmıyor, şimdiden mevcut iktidarlar açısından siyasi propagandanın da parçası haline geldi

‘ÇILGIN’ BÜTÇELER VE ARTAN TEŞVİKLER

Tabii bu çalışmalar her bilimsel çalışma alanlardaki çalışmaların bütçelerinin ve ihtiyaçlarının ne olduğu düşünüldüğünde gerçekten konunun kendisi gibi “astronomik” bütçelere sahip projelerle sürdürülüyor. Bunlar da büyük oranda kamu kaynakları üzerinden karşılanıyor. Türkiye’de son yıllarda artan “taşeron” savunma sanayi şirketlerinden Baykar gibi bu alanın tekellerine projeler üzerinden olağanüstü servetler aktarılabiliyor. “Uzay çalışmalarına” ayrılan bütçelerin de bu projelerle öyle ya da böyle bir bağı olan bu şirketlere pay edilmesi de oldukça muhtemel gözüküyor hatta şimdiden planın yüksek ihtimalle böyle yapıldığını da söyleyebiliriz.

Gönül ister ki her şey “mutlu” filmlerin sonu gibi bitsin, bir kahraman çıksın ve zenginlerin planını altüst etsin. Kuşkusuz uzay çalışmaları, kapitalist sömürü yerine, insanlığın ortak refahını ve ilerlemesini teşvik etmek için kullanılmalıdır. Ama bu “yatırım” planlarının bu hedeflerle yapılmış olmadığı ne kadar kesinse bu filmin sonunun da “bir” kahraman tarafından kurtuluşun olmayacağı da bir o kadar kesin. Gökyüzüne bakınca “özgürlük” hislerini yaşıyor ya da kendi varlığımıza dair merak duyuyor olabilirsiniz ancak bu gidişle gökyüzüne baktıkça sınıf kinimiz tetiklenecek gibi gözüküyor. Eğer bir şey yapmazsak...

Evrensel'i Takip Et