9 Mart 2013 08:28

Normal askerlik normal şiddet

Nil Mutluer*

ŞİDDET İKTİDAR İLİŞKİSİ

Her iktidar şiddet barındırmasa da, her şiddet eylemi bir iktidar ilişkisi ve ahlak anlayışını barındırır içinde. Kadın ve erkek olarak cinsiyetlendirildiğimiz andan itibaren şiddet ve iktidarla olan ilişkimizin şeklini de normalleştrerek benimsememiz bekleniyor. Normalleştirilen erkek egemen formülde kadın şiddete uğrayan mağdur, erkek de şiddet uygulayan fail olarak karşımıza çıkıyor. Hal böyle olunca da, her ne kadar üzerine çalışmalar yürütülürse yürütülsün kadına yönelik şiddetteki çok katmanlı boyut gözden kaçtığından erkeklerin yani faillerin şiddeti sistematik öğrenme süreçlerindeki mağduriyetlerinin ve bu süreçlerle mücadele edilmesi gerekliliğinin de üzerine gidilememiş olunuyor. Ve maalesef, bir 8 Mart’ta daha yeniden gündeme getirdiğimiz kadına yönelik şiddet karnesinde de çok az bir iyileşmeye şahit olabiliyoruz. Zira, “normalleşen” erkek egemen şiddet formülü itirazlar ve çalışmalara rağmen işlemeye devam ediyor.

Şiddetin normalleştirildiği ordu gibi bir kurum ve erkek yurttaşların tabi olduğu askerlik gibi bir süreç de toplumun militaristleşmesinin sürekliliğini sağlıyor. Bu kurum sadece erkeklerin şiddete maruz kalırken şiddeti öğrendikleri bir yapı olarak somut bir şekilde sadece erkekleri hedef alıyor gibi algılansa da, sonuçları itibariyle tüm toplumun şiddet sarmalını normalleştirmesini ve bugün hala konuştuğumuz kadına karşı şiddetin içselleştirilmesine de vesile oluyor. Kadın basın açıklamalarının polisçe saldırıya yeniden uğradığı, şiddete uğrayan kadınların hala karakollarda kendilerini anlatmak zorunda kaldığı,  “her Türk asker doğar” anlayışıyla şiddetin kadın ve erkekler arasında rol bölüşümüyle normalleştirildiği  militarist bir ortamda askerlik önemli bir rol oynuyor. Askerlik iktidarın zihniyetinin ve şiddetle ilişkisinin öğrenildiği bir süreç.

ÖTEKİLEŞTİRME MEKANİZMALARINI ÖĞRENMEK

“Karı gibi” davranmak diye bir halin sürekli aşağılandığı, cinsiyetçi türkülerin komutanlar tarafından kıtalara söyletildiği, kadın sanatçılar getirilerek erotik gösterilerle “aç aç” günlerinin yapıldığı bir ortamda genç erkek yurttaşlar sürekli bir ispata sürükleniyor. Üstelik bu ispat askerliklerinin tamamlamış erkeklerin birçoğunun maruz kaldığı ama, çok azının yeni bahsetmeye başladığı bedensel muayenelerdeki aşağılayıcı kontrol mekanizmalarıyla askerliğe alınmalarından sonra gerçekleşiyor. Yani, çıplak bedenlerinden cinsel performanslarına, komutana biat etmekten, emirle gerekirse birbirine şiddet uygulamaya kadar farklı konularda erkekler sürekli kendilerini ispata yöneltiliyorlar.

Geçtiğimiz ay Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu’nda gerçekleşen son gelişmeler de ordunun cinsiyetçi heteroseksist anlayışının yasalaştığını gösteriyor. Kanundaki son değişimler doğrultusunda“iffetsiz eş”, “ahlaksız davranış” ve eşcinsellik ordudan atılma nedenleri arasında sayılıyor. Uzun zamandır kadına yönelik şiddetle mücadelede “iffet”, “namus” gibi kavramların kadını nasıl ötekileştirip şiddete ve kadın cinayetlerine neden olduğu tartışıla dursun, tüm bunlar yokmuşçasına erkek yurttaşları erkekliklerinin ispat edildiği askerlik kurumunda bu kavramlar yeniden, üstelik de kanunla hayat buluyor. Eşcinselliğin cezalandırılacak bir suç sayılmasıysa başlı başına eşit yurttaşlık ilkesine aykırı  bir karar.

Erkekliğin önemli ispat alanlarından olan askerlik tüm bu yaklaşım, uygulama ve yasalarıyla sadece şiddeti değil cinsiyet, cinsel yönelim, etnik ve dini ayrımcılığı da normalleştiriyor ve meşrulaştırıyor. Üstelik, askerlik sadece yaşanılan süreci değil, sonrasında da ayrımcılık ve şiddetin sistematikleşmesine neden oluyor.


“ÖTEKİNİ” DIŞLAMAYI ÖĞRENMEK

ASKERLİK etnik ve dini ayrımcı bir dilin içselleştirilmesine de neden oluyor. Esas yurttaşın Türk ve Sünni Müslüman olarak kabul edildiği ve bu iki kimlikten olmayanın ötekileştirildiği siyasi bir ortamda şive farklılığı, Türkçe isme sahip olmamak veya sünnetli olmamak gibi durumlarla askerler dışlanabiliyorlar. Başka bir deyişle askerler ideal Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak ideal olanı benimsemeyi içselleştirirken öteki olanı nasıl dışlayacaklarını da öğreniyorlar. Bu hal, askerlik sonrası gündelik hayata da yansıyor. Bu dışlanma, komutanların, üst devrelerin askerleri hedef göstermesiyle gelişiyor. Askerlikteki ayrımcılıkla mücadele için bir araya gelen Asker Hakları grubunun askerhaklari.com sitesinde de yayınlana raporlarında intihar, kaza, diskodaki kötü muamele sonucu hayatını kaybedenlerinin çok azının Türk olması etnik dışlamanın pek de tesadüfi olmadığını ispatlar nitelikte.

* Doktor, Sosyal Bilimci

Evrensel'i Takip Et