Nedir bu diyalektik?
“Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, aslolan onu değiştirmektir.” ifadesi diyalektik materyalizmin bir eylem felsefesi olduğunu ortaya koyar.

F.Engels ve K.Marx | Karakalem desen: N.N. Şukov
Burak BAĞÇECİ
İstanbul
Diyalektik materyalizm bir düşünce yöntemidir ve maddeyi, düşünceyi, olguyu veya bir süreci anlama ve yorumlama yöntemi olarak insanlığın düşünce tarihi açısından geldiği en yüksek aşamayı ifade eder. Marx ve Engels’in felsefi sistemlerinin adı olan diyalektik materyalizmin 19. yüzyılda ortaya çıkması bu açıdan şaşırtıcı değildir. Nitekim kapitalizmin gelişiminin büyük toplumsal dönüşümleri tetiklediği yıllar, hem işçi sınıfının artık toplumun gelişen yönlerini temsil eden en ileri sınıfı olarak oluşup geliştiği hem de bilim ve teknikteki büyük devrimci dönüşümlerin yaşandığı bir dönemi ifade eder. Öyleyse diyalektik materyalizm hem bilimdeki mevcut gelişmeler çerçevesinde doğayı ve toplumu anlamanın bilimsel bir düşünce yöntemi hem de toplumun geleceğini temsil eden, ilerici sınıf olan işçi sınıfının felsefesi olması anlamında en ileri düşünce yöntemidir.
Marx ve Engels’in felsefesi, bu anlamda kendinden önceki felsefeden bir kopuşu da temsil eder. Marx’ın, Feurbach Üzerine Tezler’inin on birincisi olan “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, aslolan onu değiştirmektir.” ifadesi diyalektik materyalizmin bir eylem felsefesi olduğunu ortaya koyar. Onun bugün, özel olarak da Türkiye gençliği için önemi de burada yatar. “Dünyayı değiştirmek” isteyenler, önce onun ne olduğunu, nasıl geliştiğini ve nereye evrildiğini anlamak, ortaya çıkarmak zorundadır nitekim. Dolayısıyla bugün günlük sorun ve taleplerimizin tarihsel ve toplumsal temelini görebilmek ve kendi hayatlarımız üzerinde kendi çıkarlarımız temelinde müdahale edebilmek için nerede, nasıl, kimlerle ve hangi araçlarla hareket etmemiz gerektiğine karar verebilmek, hatta en başta kendi çıkarlarımızın nerede olduğunun farkına varabilmek dahi yaşama diyalektik materyalist felsefesinin merceğinden bakmayı gerekli kılar.
Dolayısıyla sloganı “Başka bir dünya mümkün olan” olan Gençlik Yaz Kampı’nın yirmincisinin de doğanın ve toplumun temel süreçlerini değiştirmek için anlamak üzere tartışmalarında diyalektik materyalizmin çerçevesini kendisine temel alması boşuna değil. Öyleyse atölyelerden forumlara, liseli, üniversiteli, işçi ve işsiz yüzlerce gencin taleplerini kazanmak için sürdürdüğü tartışmaları kolaylaştırıp ilerletmek adına diyalektik materyalizmi tartışmak ve özetlemek, tüm kamp katılımcıları için verimli olacaktır.
DİYALEKTİK VE MATERYALİZM NE DEMEKTİR?
Diyalektik materyalizm, kendinden önce felsefede var olan diyalektik ve materyalizm kategorilerinin tarihsel gelişimlerinin en yüksek aşamasını temsil eder. Marx ve Engels, diyalektik yöntemin Hegel’de aldığı o zamana kadarki en gelişkin formu, onun nesnel idealizminin sınırlılıklarından kurtarmışlar ve materyalist bir temele oturtmuşlardır. Tersinden onlar, aynı zamanda mevcut maddi dünyayı durağan ve değiştirilemez olarak açıklayan mevcut materyalizmin mekanik-metafizik sınırlarını da aşmayı başarmış ve diyalektik anlamda bir materyalizm inşa etmişlerdir.
Bu noktada materyalizmi kısaca tanımlamaya çalışacak olursak, maddenin varlığının düşünceye -veya her türden madde ötesi ögeye- önceliğini öne süren felsefi sistemlerin materyalist felsefeler olduğunu söyleyebiliriz. Yani materyalizme göre örneğin madde, insan zihninden bağımsız nesnel bir gerçekliktir ve insan düşüncesi, maddi dünyanın bir biçimde yansımasıdır. Materyalizmin aksine idealizm ise, zihin, düşünce, ruh vb. kategorilerin maddeye öncel olduğunu, maddi dünyanın nesnel gerçek olamayacağını, kimi zaman ise etrafımızda gördüğümüz dünyanın zihnin yansıması olduğunu savunur.
Diyalektik ise temelde karşıtlıkları analizinin merkezine alır. Modern anlamda diyalektik yönteme göre hiçbir şey durağan ve değişmez değildir, şeyler sürekli hareket ve değişim halindedir. Deneyimlediğimiz hareketin kaynağı maddenin içsel bağıntıları, çelişkileridir. Bu anlamda diyalektik, “ilk nedenler”i, sonuçlara neden olan değişmez ve durağan kategorilerin felsefesi olan metafiziğin tam karşıtıdır.
DİYALEKTİK DÜŞÜNCENİN BAZI KATEGORİLERİ
Bu kısa ve dolayısıyla zorunlu olarak sınırlı tanımlamalar, diyalektik materyalist düşünce yönteminin belirli kategorileri tartışılarak ilerletilebilir. Nitekim onun bir düşünce yöntemi ve eylem felsefesi olarak günlük hayattaki süreç ve sorunlara uygulanması bu kategoriler temelinde gerçekleşir.
HAREKET VE DEĞİŞİM
İlk bakışta çevremizdeki pek çok şey bize, donuk, sabit, hareketsizmiş gibi görünür. Toplumu ilgilendiren, “böyle gelmiş böyle gider” dediğimiz konular dahi vardır hepimizin aklında.
Şeylerin hareket eden, değişen yanlarını düşünmeye başladığımızda ise durumun böyle olmadığının farkına varmaya başlarız. Dolayısıyla diyalektik materyalizm, maddi gerçekliğin insan zihninden bağımsız nesnel bir gerçeklik olduğunu söylerken, maddenin varoluş biçiminin de hareket olduğunu ortaya çıkartır. Bu, hareketi ve değişimi anlamanın mekanik biçiminden oldukça farklıdır. Nitekim mekanik hareket anlayışı, hareketin kesikli ve maddenin maruz kaldığı dışsal bir süreç olduğunu ortaya koyar. Yani mekanik hareket anlayışına göre “maddeler var olurlar ‘ve’ değişirler.”* Halbuki diyalektiğe göre hareket maddenin var oluş biçimidir, maddi var oluş ile hareket zaten eş anlamlıdır ve doğada sonsuz ve sarmal bir hareket vardır. Yani hareket, hareketsizlikten doğan, maddenin özel bir durumu değil, onun kendisidir.
KARŞITLARIN BİRLİĞİ VE MÜCADELESİ
Mekanik ve metafizik hareket teorileri hareketin hareketsizlikten doğan bir olgu olduğunu ortaya koyarken, hareket için maddeye dışarıdan bir etki olması gerektiğini ortaya koyar. Halbuki hareket maddenin, söylediğimiz gibi, var oluş biçimidir ve onun kaynağı dışsal bir etki değil maddenin kendi iç çelişkileridir. Diyalektik materyalizm, maddi oluşumun hareketini ve gelişimini sağlayanın onun çelişkileri olduğunu ortaya koyar.
Diyalektik materyalizmde çelişki, doğa ve toplum için tanınmakla kalmaz, ona içsel olan “karşıtların birliği ve çatışması” süreci de açıklanır. Karşıtların birliği olarak, her şeyden önce bir maddi oluşumda karşıt eğilimlere ve özelliklere sahip yanlar ortaya konulur. Karşıtlar bir arada bulunur ve birbirleri üzerinde etkide bulunur. Doğa bilimleri, karşıtların birliği ve mücadelesinin farklı biçim ve düzeylerdeki ifadesini yansıtır. Örneğin parçacık fiziğinde maddeyi oluşturan tüm parçacıkların bir anti-maddesi vardır. Toplumsal yaşamda ise antagonist, yani uzlaşmaz çelişkilere rastlarız. Uzlaşmaz çelişkiler sınıflı toplumlara özgüdür, örneğin kapitalizmde mülkiyetin özel karakteri ve üretimin toplumsal karakteri arasındaki çelişki uzlaşmazdır. Dolayısıyla burjuvazi ve proletarya arasındaki çelişki de uzlaşmaz çelişkidir, ancak karşıtlardan birinin ortadan kalkmasıyla, birliğin yıkılması ve yok olmasıyla aşılabilir.
İLİŞKİSELLİK VE BÜTÜNSELLİK
Maddenin bahsettiğimiz bu sonsuz hareketi ancak onu koşullayan çevresiyle birlikte kavranabilir. Nitekim biz olayları tek başına, başka şeylerden bağımsız olarak düşünmeye alışsak da nesneler, olaylar ve kavramlar gerçekte birbirleriyle ve çevresiyle ilişki halinde meydana gelirler. Ancak bütün, parçaların toplamından da fazlasıdır.
Bir bütünü oluşturan farklı ögeler, kendi üzerlerinde etkide bulunarak var olurlar. Bu bazen son derece bariz bir etki olabilirken bazen de ilk bakışta görünmesi oldukça zor bir etki olabilir. Nitekim bilimlerin varlığı da ilk bakışta görünmeyen ilişkilerin ortaya çıkartılması ve bu yolla bütünün anlaşılmasına hizmet etmektedir. Dolayısıyla varlık, ilişkisel bir bütün olarak kavranmalıdır. Bir başka deyişle doğadaki ve toplumdaki her şey, çevresiyle bir ilişki içinde anlaşılmalıdır.
TARİHSELLİK VE BAĞLAMA GÖMÜLÜLÜK
Bağlam, olaylar ve olgular arasındaki ilişkiler örüntüsü demektir. Yani bir şeyin diğer şeylerle ilişkisini ve varlığının bu ilişkiler bütünü içinde kazandığı anlamı ifade etmemize yarar. Maddeyi ilişkisel olarak kavrayan diyalektik materyalizm açısından bu, olay ve süreçlerin sadece kendilerine bakılarak anlaşılamayacağı, onların içinde gerçekleştiği koşullar dikkate alınarak anlaşılması gerektiği anlamına gelir. Her olay ve süreç, örneğin belirli tarihsel koşullarda, belirli başka olay ve olgularla ilişki içinde gerçekleşmiştir ve bu özgün koşullar olay ve olguların karakterini şekillendirir.
Tarihsellik ise her olay ve olgunun hem tarihsel bir bağlamı olduğunu hem de onların bir süreç olarak anlaşılması gerektiğini ifade eder. Nitekim doğadaki ve toplumdaki her şey hareket ve değişim halindeyse, bir şeyi o anda olduğu “anlık” haliyle değil, gelişim çizgisine bakarak, geçmişi ve geleceğini ortaya çıkartarak anlamak gerekir. Nitekim hiçbir şey zamansız olarak var olmaz, tersine olaylar verili tarihsel koşullarda gerçekleşir ve her olayın da kendi tarihi vardır.
Örneğin yazının başında diyalektik materyalizmin, hangi tarihsel koşullarda ortaya çıktığını anlattığımız bölüm tarihsellik ve bağlamsallık konusunda da bir örnektir. Toplumsal tarihi ve burada beliren üretim biçimlerinin de tarihsel kategoriler olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin kendinden önceki üretim biçimleri gibi kapitalizmde belirli tarihsel koşullarda ortaya çıkmış, belirli gelişim aşamaları geçirmiştir ve o da diğer üretim biçimleri gibi ortadan kalkacaktır. Nitekim tarihsellik, hiçbir şeyin ebedi ve ezeli olmadığını da ima eder.
*Diyalektiğin Dansı-Bertell Ollman
Diyalektiğin daha fazla yasa ve kategorisi hakkında daha geniş bir tartışma için okuma önerisi:
Diyalektiğin Kategorileri ve Yasaları-Aleksandr ŞEPTULİN.
Evrensel'i Takip Et