Gezi Davası'nda karar duruşması 25 Nisan'a ertelendi
Savcılığın, Osman Kavala ile Mücella Yapıcı hakkında ağırlaştırılmış müebbet istediği Gezi Davası'nda karar duruşması tamamlanamadı. Duruşma 25 Nisan Pazartesi gününe ertelendi.

Fotoğraf: Ayşen Şahin
İLGİLİ HABERLER

Taksim Dayanışması: Gezi davası her çıkan sese, her hak aramaya göz dağıdır

Müebbet istenen Gezi Davası görüldü, karar 22 Nisan'da verilecek
Daha önce iki kez beraatla sonuçlanan Gezi davasında bir kez daha sona gelindi. Bugün görülen karar duruşması tamamlanamadı; duruşma 25 Nisan Pazartesi gününe ertelendi. Davaya avukatların savunmalarıyla devam edilecek.
Bugünkü duruşma, yargılananlar ve avukatların esas hakkındaki savunmaları ile sürdü. Savunmalarda, beraat kararları verilen dosyaların üzerine tek bir yeni delil eklenmediği ve yargılamanının soyut ve hukuksuz olduğu vurgulandı.
Savcılık 4 Mart’ta açıklanan mütalaada davanın tek tutuklu sanığı Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala ve Mimarlar Odası ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Yüksek Mimar Mücella Yapıcı hakkında "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet istiyor. Savcılık Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi'nin ise "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etme"' suçlamasıyla 15'er yıldan 20'şer yıla kadar hapisle cezalandırılmasını talep ediyor.
Mütalaada ayrıca yurt dışında bulunan Henri Barkey, Pınar Öğün, Can Dündar, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Mehmet Ali Alabora, Yiğit Aksakoğlu ve İnanç Ekmekçi hakkındaki dosyanın ayrılması talep ediliyor.
Karar duruşması Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayında, İstanbul 27’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Osman Kavala duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılıyor. Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekci duruşma salonunda hazır bulunuyor.
ALTINAY: TEK BİR DELİL GÖSTERİLEMİYOR
İlk savunma yapan Ali Hakan Altınay, "İddia makamı bana ve eylemlerine dair suçlamalarımı mütalaanın 55-56 sayfasında 600 kelimede ifade etmiş. İddia makamı benim Açık Toplum'da danışma kurulu ve yönetim kurulu başkanlığı, Anadolu Kültür'de yönetim kurulunda olduğumu söylüyor. Her ikisinde de değilim" dedi. Altınay, "Yıllardır farklı farklı heyetler 'suç bulamadık' diyor. İki kurumda görevde değilim, imza yetkim yok, ama hala bu iddialar dile getiriliyor. İnsanın aklını yitirmesi işten değil. Sayın hakim nasıl yol alacağız? Hakikati nasıl tespit edeceğiz?" diyerek tepki gösterdi. Altınay, telefon tapelerine dair ise "Benim telefonlarımı dinleten savcı ve yargıçlar FETÖ'den yargılandı ve ceza aldı. Bu dinlemeleri yapanlar FETÖ üyesi olabileceğinden bu delillere muvafakat etmiyorum" dedi. Altınay son olarak "Ceza davasına dair konu olabilecek tek bir delil gösterilemiyor. Yazıklar olsun. Sadece beraatımı talep etmiyorum, kallavi bir özür bekliyorum" diye konuştu.
YAPICI: YARGISAL ZORLAMALAR GEZİ DİRENİŞİ’NİN TARİHSEL GERÇEKLİĞİNİ DEĞİŞTİREMEZ
Mücella Yapıcı esas hakkındaki savunmasında şunları şöyledi:
"Arkadaşlarım ve Gezi'ye katılan milyonlarca yurttaştan biri olarak bir şeyler söyleyeceğim. Niyetinizi ve korkularınızı biliyor ve bu beyhude çabaları reddediyorum. Çünkü bizler Gezi'yi yaşadık ve biliyoruz. Gezi direnişi bu ülke tarihinin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi ve en kapsayıcı barışçıl kitlesel hareketidir. Birlikte konuşup karar vermenin, yaşamın her türlüsüne sahip çıkmanın duvar yazısı olmuştur. Ölümcül polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan itirazın adıdır Gezi.
İddia makamı çaresizce ve defalarca iddia etse de içeriden veya dışarıdan bir şefi, reisi, talimat vereni, tepe örgütü, finansörü yoktur! Olamaz da. Bu iddia, tüm olayların akışına, mantığın sınırlarına ters.
Hayali senaryolara dayanan suçlamalar, terör, darbe, dış güçlerin oyunu gibi asılsız ithamlar ve tarafsızlığı çoktan tartışmalı hale gelmiş yargısal zorlamalar Gezi Direnişi’nin tarihsel gerçekliğini değiştiremez.
Zira bu iddianameler ve ithamlar bir zümrenin eseriyken, o gerçekliğin şahidi milyonlardır. Gezi Direnişi’ni suçla, terörle, darbeyle, kalkışmayla anılan bir eyleme dönüştürme çabası hiçbir delile, tanıklığa ya da başkaca bir somut gerçekliğe dayanmıyor."
Sadece temelsiz bir yorumdan ibaret. Siz de biliyorsunuz çünkü dersini gördüğünüz hukukun kabul edebileceği tek bir delil, ispat bulamadınız, yaratamadınız da.
Gezi Direnişi’nin demokratik hak ve ifade özgürlüğü çerçevesinde son derece meşru ve anayasal bir zeminde gerçekleştiği hakikatın ta kendisi. Tüm bu gerçekliğe karşı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Türk Ceza Kanunu’nun “Anayasal Düzene Karşı Suçlar” bölümünde yer alan TCK 312 inci maddesi uyarınca cezalandırılmamızı istiyor. İddia makamı bu suçlamaya ilişkin hukuksal bir dayanak, suça ilişkin bir delil bulunması ya da “illiyet bağı kurulması” gibi ceza yargılamasının asgari gerekliliklerden kendini muaf tutuyor.
İddia makamı, yurttaşların haklarından değil sadece yükümlülüklerinden söz edilmesini istiyor. O hakları yok sayıp yükümlülüklerin de çerçevesini kendisi çiziyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası’nın da; İstanbul’un kent merkezinde kalan son müşterek, kamusal, yeşil ve afet sonrası toplanma alanının AVM’leştirilmesine ilişkin söz söyleme görevi vardır.
"ANAYASAL GÖREVLERİMİZİ YERİNE GETİRMEK "HÜKÜMETE KARŞI SUÇ" OLARAK NİTELENEMEZ"
Yok saydığınız, suç saydığınız bu görev; Anayasa’da yer alan yürütme ifadesinin bütünlüğü ilkesidir. Ben ve arkadaşlarımın haklarını kullanması ve Anayasal görevlerini yerine getirmesi TCK'nin 312. maddesi uyarınca “hükümete karşı suç” olarak nitelenemez!
Gezi’yi büyüten ve kitleselleştiren Taksim Dayanışması veya bireysel katılımcıların sosyal medyadan yaptığı destek çağrıları değil, toplumsal gerilimi artıran polis şiddeti ve dönemin hükümetinin bu gerilimi yatıştırmaktan uzak açıklamalarıydı.
Objektif olarak olaylar incelenirse, sürecin son derece spontane, anlık ve kendiliğinden evrildiği açıktır. Bunca belirsizlik ve bilinmezlik içinde, bırakın öncesinden planlamayı, toplumun anlık reaksiyonunu ne ön görmek ne de organize etmek mümkün olabilirdi.
TAKSİM DAYANIŞMASINI ANLATTI
"Bu nedenle, bir kez daha burada Gezi direnişini karalamak için oluşturulan zorlama senaryoya karşı yaşananları ve Taksim Dayanışması’nı tekrar anlatma zorunluluğunu hissediyoruz.
Taksim Dayanışması meslek kuruluşları, sendikalar, dernekler ve siyasi partilerin askıya çıkan plana karşı oluşturduğu hiyerarşisi olmayan bir yapı. Gezi Direnişi sırasında sesini duyurmak isteyenlerin hislerine tercüman oldu ve sözlerini kamuoyu ile paylaştı. Taksim Dayanışması bir araya geldikten sonra imar planlarına ilişkin dava açma hazırlığı sürdürdü, basın açıklamaları, imza kampanyaları, insan zinciri gibi anayasal demokratik hakların kullanımı niteliğinde çalışmalar yaptı.
İmar planının iptaline ilişkin kararını beklemeye başladığımız anda, 27 Mayıs 2013 gece yarısına doğru bizim itiraz ettiğimiz ve dava açtığımız plan ve projede ağaçların hukuksuzca sökülmesi üzerine yurttaşlar itiraz etmeye başladı. Yani 'Biz ağaçları taşıyacaktık da bahane edildi, Türkiye’nin en büyük toplumsal muhalefeti oldu' diye bir olay yok. Burada açık bir suç var."
"POLİS ŞİDDETİ İTİRAZI BÜYÜTTÜ"
"Tümü ile barışçıl yöntemlerle kaçak inşaata itiraz eden yurttaşlara ilk önce kimliği bugün dahi bilinmeyen sivil kişilerce saldırıldı. Bu saldırının hemen ardından Fetullahçı polis şeflerinin sevk ve idaresiyle haksız, izansız ve provokatif polis şiddeti başladı. Bundan sonrası aslında çok sade ve net: İnsanların demokratik itirazlarına karşı, provokatif polis şiddeti itirazı büyüttü. En sonunda polisin şiddetine ve siyasal iktidarın nobran diline karşı tüm itirazlar, Gezi’deki ağaçlar vesilesiyle bir araya geldi.
15 Haziran 2013 günü gerçekleşen polis müdahalesine kadar, insanlar Taksim Gezi Parkı’nda ve ülkenin diğer tüm parklarında nöbetlerine devam etti ve Gezi Parkı’nı korumaya çalışanların gördüğü şiddete karşı destek verdi. Amansız polis şiddetine karşı yurttaşlar gerek sokağa çıkarak, gerekse evlerinden, iş yerlerinden tencere tava çalarak seslerini duyurmaya çalıştı ve tepkilerini gösterdiler.
Bu kısa süre içerisinde Gezi Parkı’nda bir araya gelen her dil, din, ırk ve dünya görüşünden insan barışçıl bir şekilde parkı korumak üzere nöbete devam ettiler.
Polis şiddeti ardından ülkenin 80 ilinde protestolar gerçekleştirildi ve insanlar vicdanlarına sığmayan bu şiddet karşısında, hükümet tarafından yapılan açıklamaların da tetiklemesi ile kitlesel bir itiraz yükselttiler."
TALEPLERİ HATIRLATTI
"Taksim Dayanışması bu süreçte tüm yetkililere yurttaşların talep ve beklentilerini iletmek ve kamu idaresine yükümlülüklerini hatırlatmak üzere diyalog kurmaya çabaladı. Gezi Direnişi süresince Taksim Dayanışması aracılığı ile defalarca dile getirilen hükümete yönelik talepleri yineleyelim:
- Gezi Parkı, park olarak kalmalıdır ve Topçu Kışlası projesinin iptal edildiği açıklanmalıdır.
- Halkın demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan, yüzlerce insanın yaralanmasına neden olan sorumlular, başta İstanbul Valisi, Emniyet Genel Müdürü olmak üzere derhal istifa etmelidir.
- Gaz bombası kullanılması yasaklanmalıdır.
- Haksız yere gözaltına alınan vatandaşlar serbest bırakılmalıdır.
- Taksim başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarında, kamusal alanlarda toplantı, eylem yasaklarına son verilmelidir.
Bu talepler son derece konuya özgü, barışçıl ve makul olup Türkiye Cumhuriyeti merkezi hükümeti ve yerel yetkililerinin rahatlıkla kabul ederek olaylara son verebileceği basitlikteydi. İstanbul Valisinden Büyükşehir Belediye Başkanına, Başbakan Yardımcısından, Başbakana ve Cumhurbaşkanına kadar tüm yetkililere bu talepler iletilirken; demokratik kamuoyu yaratmak amacıyla kararlı, ısrarlı ama her zaman barışçıl etkinliklere çağrı yapıldı.
Tekrarlıyoruz; Taksim Dayanışması, bileşenleri, talepleri, basın açıklamaları, etkinlikleri belli, bilinen, aleni, meşru, yasal ve demokratik bir yurttaş ve kurum dayanışmasıdır. Dayanışmamızın bileşenleri anayasal hak ve ödevlerini yerine getirir. Etkinliklerimiz ve çağrılarımız bütünüyle yasal, meşru ve barışçıldır."
"GEZİ DİRENİŞİ, FON İLE PARA İLE AÇIKLANAMAZ"
Taksim Dayanışması tarafından alınan kararların hiç biri kapalı kapılar ardında alınmadı, alınmaz da. Gezi süresince hiç bir şekilde fon kullanılmadı; hiçbirimizin kursağından beş kuruş fon geçmedi. Gezi Direnişi fon ile para ile açıklanamaz; Gezi süresince tüm ihtiyaçlar imece usulü karşılandı.
Belki şimdilerde siz anlayamaz oldunuz ama rantı değil ekmeği bölüşmenin insana onur veren bir yanı vardır. Yemekten değil yedirmekten, sahip olmaktan değil paylaşmaktsan mutlu olan bir kültür var bu topraklarda. İmece kelimesinin başka dillerde karşılığı yok. Emekliler evden yoğurt kapları içerisinde börekler getirdi, ucuzluk marketlerinden öğrenci harçlıklarıyla alınmış meyve suları servis edildi.
Gezi’de toplumun huzuru o kadar gözetilmişti ki yapılan halka açık forumlarda yüksek ses çıkmaması için alkış yerine el sallanıyordu, düzenli olarak çöpler Gezi’deki yurttaşlar tarafından toplanıyordu."
"O PROVOKATİF MÜDAHALELERİ SEVK VE İDARE EDEN TÜM ŞEFLERİN FETHULLAHÇI ÇETE MENSUBU OLDUĞUNU SONRADAN ÖĞRENMEDİK Mİ?"
"Bu kadar benzemezin, farklı dünya görüşünün ve çoğulcu talebin bir araya gelmesini sağlayan Taksim Dayanışması veya bu üç kişi değil; siyasal iktidardır. Orantısız güç kullanımı provokasyonun ta kendisiydi. O provokatif müdahalelere kolluğu sevk ve idare eden tüm şeflerin, müdürlerinin Fethullahçı Çete mensubu olduğunu daha sonra hep birlikte öğrenmedik mi?
Tepkilerin sadece Taksim’de değil, tüm Türkiye’de büyümesinin nedeni anılan provokasyonun birinci elden sorumlusunun; polis şefleri, onları bu görevlere getirenler ve “emri ben verdim” diyenler olduğu açık.
Polis şiddetinin yaşamlarımızı nasıl kararttığını unutmadık. Onlarca arkadaşımızın gözlerini kaybetmesinin, binlercesinin yaralanmasının, bunun ardından faillerin ve azmettiricilerin cezasız bırakılmasının böylesi bir hukuk tanımazlıktan beslendiğine şahit olduk.
"BİZ BU DAVAYI REDDEDİYORUZ!"
"Biz bu davayı reddediyoruz! Biz, amansızca bu ölümlere ve yaralanmalara neden olanların adil bir şekilde yargılandığı günleri de göreceğiz. Gezi’nin emekten yana, yoksuldan yana, doğadan yana, ezilmişten yana, ötekileştirilenden yana, kadından yana, barıştan yana her direnişin içinde yer alacağı, direnen herkesin dilinden düşürmeyeceği bir şarkı olduğunu unutturmak istediğinizin farkındayız.
Ülke tarihinde bir onur sayfası olarak yer alan Gezi Direnişi’ni, bu ülkenin geleceğine sahip çıkan demokrasi ve özgürlük çığlığını karalama çabanız beyhude. Bu ülkeye gelecek olan demokrasi, onca baskı ve şiddete rağmen kısamadığınız seslerin Gezi’deki yankısından güç alıyor.
Zeytinlerin,derelerin,doktorların, gazetecilerin, avukatların, öğrencilerin, emeği ile geçinen yurttaşların, akademisyenlerin, kadın hareketinin, lgbti+ların yanında direnmeye devam etmenin yolu, Gezi’nin gerçek tarihine sahip çıkmaktan geçiyor.
"GEZİ; EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, ADALET VE DEMOKRASİ İÇİN BU ÜLKENİN SÖNMEYECEK UMUDUDUR"
Gezi, bu ülkede toplumsal barışın en gözle görüldüğü, elle tutulduğu yerdi. Bu iddianame ve esas hakkında mütalaa akla, vicdana sığmıyor, adalet barındırmıyor, bilime dayanmıyor, insan olmanın gereklerine saygı duymuyor. Gezi Parkı protestolarına katılan milyonlarca insan, yurttaşlık haklarını savunuyordu. Bu, her bir yurttaşın sorumluluğudur, biz sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz için yargılanıyoruz.
Savcının komplo teorisi ve ağır ceza tehditleri karşısında tekrar söylüyoruz: Biliyoruz ve inanıyoruz, biliyorum ve inanıyorum ki Gezi; eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi için bu ülkenin sönmeyecek umududur."
MİNE ÖZDEREN: BİZİM DAVA DİZİ OLSA YAYINDAN KALKAR
Mücella Yapıcı'nın ardından yargılananlardan Mine Özerden'in esas hakkındaki savunmasına geçildi. Özerden savunmasında şunları ifade etti:
"Bizi burada sanık olmaya maruz bırakan süreç doğal değil. Mütalaanın, beraat ettiğimiz iddianameden farkı var mı? Sonunda beraat ettiğimiz duruşmalarda açıkça tekrar tekrar ve teker teker çürüttüğümüz iddiaları özet olarak önümüze koyuyor mütalaa. Üstelik gizlisi saklısı olmayan, yasalara aykırı olmayan olay ve olguları suç gibi gösteriyor.
Gezi eylemleri, nedenselliği ve bizlerle hiç ilgisi olmayan şiddeti bizlerle ilişkilendirmeye çalışıyor. Birinci sınıf hukuk öğrencisi bile şaşkınlıkla izliyordur bunu.
Benim Geziyi fonlamak için aracı olduğum iddia ediliyor. Bunu hakaret kabul ederim, böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Yeterli param olsa gerekli kapsamlı gaz maskesi alır herkese dağıtırdım. Bizim dava mevcut haliyle dizi olsa yayından kalkar ama bu eziyeti biz 2018'den beri Osman kavala ve ailesi de tam 4 buçuk yıldır yaşıyor. Bütün bu iddiaların asılsız olduğunu söylüyor, beraatımı talep ediyorum."
ÇİĞDEM MATER: ÇOK SENARYO OKUDUM AMA SONU BU KADAR ŞAŞIRTAN METİN OKUMADIM
Ardından yargılananlandan Çiğdem Mater'in esas hakkındaki savunmasına geçildi.
"İnsanın sürekli kendini tekrarlamak zorunda bırakılması epey zor bir şey, ama içinde bulunduğumuz durum gereği buna mecburuz.
Beraat ettiğimiz yargılamadan 2 yıl sonra neredeyse aynı mütalaayla karşılaştık. Daha önce defalarca belirttim, dosyaya belgeleriyle sunduk ama savcılık ya belgeleri görmedi ya da kendi doğrusuna inanmaya devam etti. Ben bir sinemacıyım. Bazı filmleri yapabilir, bazı filmlerse proje olarak kalır. Sinema pahalı bir sanattır, finansman bulamazsanız yapamazsınız. Savcılık film çalışmamızın Gezi parkı eylemlerinin başarıya ulaşmadığı gerekçesiyle yarım kaldığını iddia etmiş. Bunu nereden biliyorsunuz? İddianamesinde film çektiğimizi söylemiş, sonra bundan bahsetmiş, filmi bulamamıştı. Bana hiç sormadı ama sorsaydı ona bizim sinemayı başarılı hikayeleri değil tarihe tanık bırakmak için yaptığımızı söylerdim.
Bu mütalaa ve iddianameler 2013teki protestoların toplumsal hafızadaki algısını değiştirmeyecektir, Gezi orada duruyor. Hukuk eğitim almadım ama bu tuhaf yargılama nedeniyle mecbur olmadığım birçok şeyi öğrenmek zorunda kaldım. Somut delil olmadan birinin suçlanamayacağı gibi. Bunun hukuk fakültesinin ilk yılında öğretildiğini sanıyordum. Bir filmle hükümetleri zor durumda bırakmak mümkün değil ama iktidarlar kendilerini zor durumda bırakabiliyor.
Savcılık mütalaasında gezi protestolarını nasıl bir takvime oturttuğunu anlamadım. Suç oluştuğu tarihle suç olduğu eylemler arasında zamansal bir örtüşme yok. Garajistanbulda bir toplantıya katıldığım iddia edilmiş. O toplantıya katılmadım, o tarihte İzmir’deydim. Biletlerimle kanıtları dosyaya sundum ama savcı galibe görmemiş. Ofisimi revire çevirdiğimi söylemiş. Orası bir ev.
İddia makamı apartman sahanlığındaki suçlulara yardımcı olduğumu söylüyor. Bu suçlular kim? Fiziki takibi yapan polisler onları da biliyorlardır herhalde.
Dosyada önünüze konan tapeler Anayasa ile koruma altında olduğuna inandığım kişisel verilerim, karanlık bir dönemin bir kısmı tutuklu bir kısmı firari olan yetkilileri tarafından toplanmıştır. Kıymetlendirmeyi kabul etmiyorum.
Katılmadığım bir toplantı üzerinden savcılık makamı niyet okuyor, bununla kalmayıp suç yöneltiyor. Bir ülkenin hukuk sistemi vatandaşına bunu yapamaz. Siz bana bunu, bize bunu yapamazsınız.
Sizler hukuki ve ahlaki olarak bağlı olduğunuz ve savunmak zorunda olduğunuz Anayasaya aykırı davranamazsınız. Bir sinemacı olarak çok senaryo okudum ama sonu bu kadar şaşırtan bir metin okumadım."
CAN ATALAY'IN SAVUNMASI
Ardından yargılananlardan Avukat Can Atalay'ın savunmasına geçildi. Atalay şu savunmayı yaptı:
"Sayın yargıç bu bir yargılama faaliyeti değildir. Sizi heyetinizdeki yargıçları tanımam şahsi bir hususum yoktur, ama ağır cezada yargılanan biri olarak bunu demek zorundayım bu bir politik bir faaliyettir. Sizi heyetinizdeki yargıçları tanımam şahsi bir hususum yoktur ama ağır cezada yargılanan biri olarak bunu demek zorundayım. Bu bir yargılama faaliyeti değildir, politik bir faaliyettir. Siz, her fırsatta Gezi’yi diline dolayan Recep Tayyip Erdoğan’ın kararını uygulamak zorundasınız.
Bu mütalaa adına emperyalizm diyemeden bizi emperyalizmle işbirliği ile suçluyor. Otpor, Sırp bir şahsın ismi falan geçiyor.
Tüm iddia tek bir telefon konuşmasına bağlı. Avukatım ‘dinleyin ses kaydını’ dedi. Dinlemediniz. Savcı bunu diyebilir. O AKP taşra teşkilatında bir memur. O der ama siz diyemezsiniz"
SIK SIK SÖZÜ KESİLDİ
Can Atalay ardından Mücella Yapıcı ve Tayfun Kahraman ile ortak açıklamalarını yineledi. Mahkeme Başkanı iki kez Atalay'ın sözünü keserek "Toparlayacak mısınız, avukat bey?" dedi.
Dosyanın çok önemli belgeleri olduğunu belirten Atalay önceki raporun aynen alındığını, Otpor iddiasının çötüğünü belirterek "Savcı bu kadar mı güveniyor bu belgeye?" diye sordu. Atalay ardından şöyle devam etti:
"Meşhur deliller vardı ne oldu onlar? Murat Papuç ne oldu. Bir anda tuz buz oldu, ne oldu Murat Papuç'un ifadeleri. El çabukluğuyla kayıp mı ettiniz? Sanığız ama azıcık saygı. Bana saygı duymuyorsanız mesleğinize saygı duyun. Savcı bey bana yanıt vermek zorunda değilsiniz ama kendinize yanıt verin. Türk Ceza Kanunu’nu muhterem ailenizin evinden getirmediniz. Bu kanuna uymak zorundasınız. Savcılık, dayandığı delilden neden vazgeçtiğini açıklamak zorunda.
"MÜTAALA BOŞ BOŞ KONUŞURKEN BİZİM KONUŞMALARIMIZDAN SIKILMAYIN"
"Esas hakkındaki mütalaa çok sayıda kişi ölmüştür diyor. Kaç kişi öldü? Savcı Bey, rakam söyleyin. Savcı bey “polis memuru öldü” diyor, nasıl öldüğünü neden yazmıyor. Polis AKP belediyeciliğinin çılgınlığına kurban gitti. Eğer bir gösterici buna neden olsaydı siz bunun üstünde tepinmez miydiniz?
Berkin Elvan ve Medeni Yıldırım ile ilgili iddialarınızdan dolayı sizi men ederiz!
(Nazım Hikmet'in tabirine atıfta bulunarak) Gezi direnişi neden bu kadar dehşetli tehlikelidir? Neden arka arkaya verilen beraat kararlarına karşı fethullahçıların delilleri rafta duruyor? Acaba Gezi ülke tarihimizin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi ve en kapsayıcı barışçıl kitlesel hareketi olduğu için dehşetli tehlikeli olmasın?
Esas hakkındaki mütalaa, beyaz adama itiraz eden siyah genç kadının yanına koymuyor, beyaz muktedirin yanına koyuyor. Esaslı bir yoksullukla karşı karşıyayız, esas olarak bunu konuşmalıyız. Esas hakkındaki mütalaa boş boş konuşurken bizim konuşmalarımızdan sıkılmayın sayın başkan. Kapitalizme karşı sosyalizm sayın başkan. Ancak çoğulcu ve demokratik bir ortamla bu karanlıktan çıkılabileceğine inanıyorum.
Demokrasiyle hiçbir alakası olmayan ülkesini tiranlıkla yönetim bağımsızlıkçılık lafları edenleri, üst akıl falan diyip emperyalizmin adını koyamayanları ifşa etmekten yılmayız. Hep birlikte mücadele edeceğiz, hep birlikte kazanacağız. 'Teslim olun' diyor mütalaa bize, asıl siz teslim olun."
TAYFUN KAHRAMAN: DÜNYADAKİ HİÇBİR PARAYLA BUNU TOPLAYAMAZSINIZ
Ardından esas hakkındaki savunma Tayfun Kahraman da Can Atalay ve Mücella Yapıcı ile ortak açıklamayı okudu.
Kahraman yaptığı savunmasında şunları ifade etti:
"Aynı ciddiyetsizlikle ve tamamen yorum üzerine inşa edilmiş bir iddianame ve mütalaa ile karşı karşıyayız. Bu iddianame ve mütalaa Gezi'yi anlatmıyor Gezi antiemperyalisttir. Dış güçlerin oyunu diye açıklanamaz.
Bizler Taksim yayalaştırma projesi ve Topçu Kışlası’na karşı görevlerimiz kapsamında faaliyet gösterdik. Topluma anlatmaya başladık. Gördüğümüz şiddet üzere toplumun vicdanı harekete geçti.
İlk olarak davamızı açtık, ilk olarak yargıya güvendik. Ben, Mücella Yapıcı ve Can Atalay dava dilekçemizi birlikte yazıp idare mahkemesine verdik.
Biz meslek odaları olarak katılımcı bir yönetim benimsenmediği için davalarla mücadele edebiliyoruz. Ama davalar da yardımcı olmadı.
Hukuki olmadıkları, şehircilik ilkelerine aykırı olduğu mahkemelerce kesinleşmiş pek çok proje yerinde duruyor, önüne geçemedik.
İddianame ve mütalaa cevap bulamadığı soruların hiçbirine cevap vermiyor, iddiayı ifade edip geçiyor. Gezi, Taksim Dayanışması ile aynı şey değildir. Taksim Dayanışması da dur dediğinde durulan, git dediğinde gidilen bir muktedir hiç değildir.
Hiçbir fon kullanılmaması kararı vardır. Böyle bi fon kullanmış olsak meslek odalarımız hakkımızda soruşturma açardı. İddialar bunları görmezden gelse de Gezi temsil eksikliği hisseden vatandaşların yeri haline geldi. Dünyadaki hiçbir parayla bunu toplayamazsınız. Taksim Dayanışması sadece kitlelere tercüman olmuş, tüm hükümet görüşmelerinde bunu dile getirmiştir."
Kahraman, eylemler sürerken Taksim Dayanışması'nın dönemin başbakanı Erdoğan ile görüşmesinden sonra yapılan açıklamayı okudu ve "Bu açıklama nedeniyle Gezi Parkı'nda ve başka yerlerde bir sürü cinsiyetçi küfür işittim soğukkanlı açıklama yaptığım için" dedi.
Kahraman şöyle devam etti:
"Hep soğukkanlılığımızı koruduk bizler kışkırtıcı açıklamada bulunmadık. Bizler tansiyon düşürmeye çalışırken bir anda 15 haziranda bizim düşürmeye çalıştığımız tansiyon bir anda yükseldi. Dayak yiyerek darbe olmaz, biz dayak yedik. Bugün de dayak yediğimiz için darbe yapmakla suçlanıyoruz. Siz delil tartışmıyorsunuz, size avukatlarımızın sunacağı belgelendirilmiş ve delile dayanan gezi kronolojisi gösterecektir.
Hükümeti devirmek gibi bir eylem kesinlikle teşvik edilmemiştir, hükümete tepki gösteren halkın talepleri için tercümanlık yapılmıştır. Bu anayasal haktır. Bizler tarafından gerçekleştirilmemiş olayların failleri de tespit edilemedi. Gezi Parkı'nda polislerin çadırları yakması ne kadar yanlışsa kamu malına verilen zarar da o kadar yanlıştır."
Tayfun Kahraman'ın savunması devam ederken mahkeme heyeti duruşmaya saat 13.45'e kadar ara verdi. Aranın ardından duruşma, Kahraman'ın esas hakkındaki savunması ile devam etti.
"KARŞIMIZDA ÖZENSİZ BİR İDDİANAME; ONUN KADAR ÖZENSİZ, BİLGİSİZ, DELİL SUNMAYAN BİR MÜTALAA VAR"
Karaman yarım kalan savunmasına şöyle devam etti:
"Mütalaada telefon tapelerinin bana ait olduğu belirtiliyor. Benim hiçbir zaman böyle bir beyanım olmadı. Bu tapelerde de hiçbir şekilde hukuka aykırı bir şey yoktur. İddianamede ve mütalaada tüm sanıkların birlikte hareket ettiği söylense de sanıklar arasında bağlı bir hiyerarşik ilişki olduğunu söylemek mümkün değil.
Mütalaa, benim İstanbul'da görevde olduğum kamu kurumundan Gaziantep'e atanarak yaşadığım mağduriyetten hiç bahsetmiyor.
Karşımızda özensiz bir iddianame ve onun kadar özensiz, bilgisiz, delil sunmayan ve her olayı bir diğerine katan, bir sonuç belirleyip bu sonuca götürmeye çalışan bir mütalaa var.
Bizi hayatımızla sınasanız da, hükümeti devirmek suçlamasıyla yargılansak da kent suçlarına karşı durmaya devam edeceğiz. Suçlamaların somut olmaması, tarafımızca şiddete teşvik olmaması, açıklamalarımızın soğukkanlı olması nedeniyle beraatımızı talep ediyorum."
YİĞİT ALİ EKMEKÇİ: AKLA MANTIĞA AYKIRI GİRİŞİMLERE SON VERİLMESİNİ İSTİYORUM
Kahraman’ın ardından yargılananlardan Yiğit Ali Ekmekçi söz aldı. Ekmekçi de özetle şunları söyledi:
"Mütalaada yargılanan diğer kişilerle yaptığım telefon görüşmelerinin sayısı yer almıştır. Savcılık bu bilgiyle Gezi eylemleriyle ilgili faaliyet yürüttüğümüzü düşünüyor ki bu mantığa aykırıdır. Savcılık MASAK raporlarına rağmen Anadolu Kültür AŞ'yi suçlamıştır. Faaliyetleri hala süren bir vakfı 'bölücü faaliyetler yürüten bir vakıf' olarak nitelemiştir. Savcılığın hayal mahsulu bütün suçlamaları reddediyorum, akla mantığa aykırı girişimlere son verilmesini talep ediyorum."
OSMAN KAVALA'NIN SAVUNMASINA GEÇİLDİ
Yiğit Ali Ekmekçi’nin ardından davada yargılanan ve 1634 gündür tutuklu bulunan Osman Kavala'nın savunmasına geçildi. Kavala, SEGBİS aracılığı ile yaptığı esas hakkındaki konuşmasında şunları dile getirdi:
"AİHM kararının ardından davanın hızla karara bağlanmasına karar verildi. Gerekçesiz birleştirilen dosyalar ayrıldı. İkinci iddianamenin kullanım süresi sona erdi. İkinci iddianame benim tutuklanmam için hazırlanmıştı. Bunu yapmak için de Gezi protestolarına katılan binlerce kişi itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor."
"ÖYLE OLSA BAŞBAKAN KENDİSİNİ DEVİRMEK İSTEYENLERLE GÖRÜŞÜR MÜYDÜ?"
"Gezi protestoları kamuoyunun gözü önünde gerçekleştiğinden o dönem bu protestoların bir darbe girişimi olduğuna yönelik komplo teorisi tutmadı, hükümet de bu komployu benimsemedi. Yoksa Başbakan kendisini devirmek isteyenlerle görüşür müydü? Keza George Soros da 2015’de Türkiye’ye geldiğinde hükümet yetkilileri ile görüşmüştü.
Gezi'nin dışarıdan yönetildiğine dair delil gösterilemedi. 80 ile yayılan protestoları yönlendirdiğim iddiası akla uygun değildir, sadece poğaça ve eczaneden alınmış maskelerle gittiğim Gezi’nin maddi ihtiyaçlarını karşıladığım iddiası saçmalıktır."
"HÜKÜMET YETKİLİLERİ İLE DE TOPLANTILARA KATILDIM"
"Protestoculara akıl hocalığı yaptığım iddia ediliyor. 30 yıl sivil toplum kuruluşlarında çalışmış biri olarak görüşlerimi kamuoyuyla, siyasetçilerle paylaşırım. İddianamede de belirtildiği gibi hükümet yetkilileriyle de toplantılara katıldım. Suç eylemine destek vermemle ilgili bir delil ortaya konamamıştır.
Taksim yayalaştırma projesine açık bir şekilde karşı çıktım, toplantılara kapatıldım. Evime yakınlığı nedeniyle eylemleri gördüm. Parka bir masa götürdüm. Fidan ekme eylemine bizzat katıldım. Hiçbir faaliyetimi gizli kapılar ardında gerçekleştirmedim.
Gezi Parkı üstünde birkaç ağacın bulunduğu boş bir arsa değildir. Milyonlarca İstanbullunun yararlandığı, kamu için büyük öneme sahip bir alandır. Bu parkın tahribinin engellenmesi, yapılaştırmanın durdurması, parkın park olarak kalması kamu yararına olmuştur.
"TESELLİ SAĞLAYACAK YEGANE ŞEY, YAŞADIKLARIMIN YARGIDAKİ VAHİM SORUNLARIN ANLAŞILMASINA KATKIDA BULUNMASI İHTİMALİ"
Gezi protestolarının George Soros tarafından düzenlendiği iddiası protestoya katılan vatandaşlarımızı itibarsızlaştırmaya yönelik bir iddiadır. Bu iddianın araştırma sonucu ulaşılmış herhangi bir delile değil, Soros’un Arap Baharı arkasındaki kişi olduğu algısına dayanmaktadır ve iddianamede de böyle yer almıştır. Türkiye’yi ziyaretinde vakfın çalışmalarını değerlendirdiği toplantılar dışında Soros ile hiçbir irtibatım yok. Benim dışımda hiçbir vakıf üyesiyle konuşmuş olmaması, Soros’un sanıklar arasında olmaması bu iddiaları yazanların da iddialara inanmadığını gösteriyor. 15 Temmuz darbe girişiminde bu kadar önemli rol oynadığına inanılan bir kişinin sorgulanmamış olması kanaatimce savcılık mesleğinin doğasına aykırı ciddi bir görev ihmalidir.
Hayatımın 4,5 yılını cezaevinde geçirmiş olmam benim için telafisi mümkün olmayan bir kayıptır. Bana teselli sağlayacak yegane şey yaşadıklarımın yargıdaki vahim sorunların daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunması ihtimalidir."
AVUKATLARIN SAVUNMALARINA GEÇİLDİ
Duruşmada, yargılananların esas hakkındaki mütalaaya karşı verdikleri yanıtların ardından avukatlarının savunmalarına geçildi.
İlk savunmayı yargılananlardan Yiğit Aksakoğlu'nun avukatları Serdar Laçin ve Aslı Kazan yaptı. Beraat kararı verilen davanın ardından dosyaya yeni delil girmediğini belirten ve bu nedenle beraat kararı verilmesi gerektiğini söyleyen Av. Aslı Kazan, "Biz delilleri yanımızda getiriyoruz, siz delillerin değerlendirilmesi için olumlu bir karar vermiyorsunuz. Üretilmiş delillerle ilgili kanıtlarımızın değerlendirilmesiyle ilgili ret kararı verirseniz bunun adı yargılama olmaz. Beraat istiyoruz" dedi.
Ardından konuşan Hakan Altınay'ın avukatı Tora Pekin de "657 sayfalık okunması imkansız, tutarlı bir dilden uzak bir metinle (iddianame) karşı karşıyayız. Bu metni heyetin satır satır okuduğunu sanmıyorum. Daha kötüsü iddianameyi yazan savcının da okumadığını düşünüyorum" dedi.
Davanın hukuki değil gizli amaçlara hizmet etmek amacıyla açıldığını düşündüklerini belirten Pekin, "Her dokuz sayfada bir 'kaos çıkarmak'tan bahseden bir iddianameyle karşı karşıyayız. Bunun yanında 657 sayfa içinde TCK 312. madde (darbe teşebbüsü) sadece bir kez geçiyor. Onun yerine dedikodular var bu davada" dedi. FETÖ hükümlüsü eski savcıları hatırlatan Pekin, "Muammer Akkaşların, Nazmi Ardıçların açtığı yolda ilerlenmez, onların sözüne güvenilmez. Eğer güvenirseniz yalancı çıkarsınız" dedi.
Sönmez savunmasına şöyle devam etti: "Bir fikir eserinin tartışılacağı en son yer mahkemelerdir ama biz 2018'den bu yana bir sinema filmini tartışıyoruz burada. İnsanları akıllarından geçirdiği düşünceler için yargılayacaksanız biz yargı adına da utanırız, çok uzun zamandır da utanıyoruz, ama siz çocuklarınıza böyle bir miras bırakmak ister misiniz? Burada yargılanan ne sadece Osman Kavala, ne sadece Taksim Dayanışması. Burada yargılanan bir halkın baskısına rağmen iktidara karşı itirazıdır. Siz burada halkın iradesini yargılıyorsunuz."
MAHKEME SAVUNMALARA SÜRE KISITLAMASI GETİRDİ, AVUKATLAR TEPKİ GÖSTERDİ
Avukat Tora Pekin konuşurken mahkeme başkanı Mesut Özdemir, konuşma için 10 dakikalık bir süre verildiğini, bunu doldurduğu için 10 dakika daha süre verdiğini söyledi. Avukatlar, başkanın kararına tepki gösterdi. Av. Pekin, Mahkeme Başkanı'nın savunmasına süre kısıtlaması getirmesi üzerine, "Bir kefede ağırlaştırılmış müebbet cezası diğer kefede 45 dakikalık savunma var. Delilleri tartışmış olsaydınız zaten bu kadar konuşmak zorunda kalmazdık. Ne zaman dosyaya, size savcılığa eleştiriler ağırlaşırsa o zaman savunmayı kesiyorsunuz" dedi.
"EĞER ADINIZ CENGİZ, KOLİN, MAKYOL DEĞİLSE..."
Savunmaya devam eden Pekin, 17 Aralık yolsuzluk davasının takipsizlik kararında "Adalet limanı insanların sığınacağı son limandır" denildiğini hatırlatarak, "Eğer adınız Cengiz Holding, Kolin, Makyol ise adalet limanı sığınacağınız son limandır ama adınız Mücella Yapıcı, Can Atalay ise adı ağırlaştırılmış müebbettir. İşte dava bu, söyleyecek başka bir şey yok."
Mahkeme Başkanı Mesut Özdemir’in savunmayı bitirtmesinin ardından Atalay, Yapıcı ve Kahraman’ın avukatları daha sonra ard arda savunma yapacaklarını söyledi.
Çiğdem Mater’in avukatı Hürrem Sönmez ise “Eğer savunmamı bölmeyecekseniz yapacağım” dedi ve "Burada savunmayı 10 dakika, 15 dakika diye bölemezsiniz. Gerekirse burada tam gün savunma yaparız" sözleriyle savunmasına başladı.
Sönmez, savunmada "Pekin’in dediği gibi 17-25 Aralık soruşturmasında nasıl o deliller hukuka aykırıysa bunlar da aynı şekilde hukuka aykırıdır. İkrar da bu durumu değiştirmez. Dolayısıyla iddia makamına kötü bir haberimiz var. Kıymetlenemedi o deliller. Gezi protestolarına 3 milyondan fazla kişi katılmış. Müvekkilim (Çiğdem Mater) de bunlardan biri. Savcılık ise yönlendirme için sokağa çıktığını söylüyor. Bu iddia akla aykırı olmakla beraber, Anayasal haklarını kullanarak sokağa çıkan insanların iradelerine karşı da bir hakarettir" ifadelerini kullandı.
Avukat Hürrem Sönmez’in savunmasının ardından Mahkeme Başkanı Mesut Özdemir duruşmayı 25 Nisan'a ertelendi.
"BEYHUDE ÇABALARINIZI GÖRÜYORUZ"
Öte yandan karar duruşması öncesi İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması yapıldı. Taksim Dayanışması adına açıklamayı yapan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Esin Köymen "Beyhude çabalarınızı biliyor ve görüyoruz. Gezi'nin bir parktan dünyaya yayılan hep birlikte söylenen şarkı olduğu unutturulmak isteniyor" dedi. (HABER MERKEZİ)
Evrensel'i Takip Et