19 Mart 2022 23:00

Thanatos’un Zaferi

Kent Teorisyeni ve Tarihçi Mike Davis’in New Left Review - Sidecar’da 7 Mart 2022’de yayımlanan “Thanatos Triumphant” makalesini Burak Sevingen Evrensel Pazar için çevirdi.

Thanatos’un Zaferi

Die Nibelungen filminden ekran görüntüsü alınmıştır. (1924, Fritz Lang)

Mike DAVIS*

Hegemonyanın büyük tasarıma ihtiyacı var mıdır? Altın yaldızlı oligarklar, milyarder şeyhler ve silikon ilahlarının binlercesinin insanların geleceğini tayin ettiği bir dünyada, aç gözlülüğün sürüngen kafalar üretmesi bizi şaşırtmamalı. Termobarik bombaların alışveriş merkezlerini erittiği ve alevlerin nükleer reaktörleri sardığı bu tuhaf günler ile ilgili kanımca en dikkate değer olan ise, süpermenlerimizin iktidarlarını meşrulaştırmak için yakın geleceğe dair makul bir anlatı üretmedeki acizliği.

Kendini ölümcül Romanovlar kadar astroloji, mistisizm ve sapkınlık ile kuşatan Putin, herkesin dediğine göre Rus’un ilahi yazgısının boşa çıkmaması için Ukraynalıları Ukraynalı olmaktan kurtarmak zorunda olduğuna içtenlikle inanmakta. Hayali bir geçmişi gelecek yapmak için şimdiki zaman ezilmelidir.

Trump, Orbán and Bolsonaro’nun hayran olduğu baş-muktedir ve usta düzenbaz olmak şöyle dursun, Putin sadece insafsız, telaşlı ve paniğe meyilli. Kiev ve Moskova sokaklarındaki insanlar, roketler yağmaya başlayıncaya kadar tehdide gülüp geçtiler; çünkü aklı başında hiçbir liderin, Dinyeper’in tepesine çakma bir çift başlı kartal dikebilmek uğruna, 21. yüzyıl Rus ekonomisini feda edemeyeceğini zannedecek kadar naiftiler. Gerçekten de, bunu aklı başında hiçbir lider yapmazdı.

Okyanus ötesinde ise, Biden, Dean Acheson ve geçmiş Soğuk Savaş’ın hayaletleri ile biteviye seans düzenliyor. Peydahlanmasına katkı yaptığı yabani ortamda, Beyaz Saray basiretsizlik içinde. Demokrat Partinin Clinton-Obama kanadını sözüm ona yönlendiren tüm think tanklar ve akıl küpleri, kendi çaplarında Kremlin’deki kahinler kadar kertenkele beyinliler. Düşüşteki Amerikan gücü için Rusya ve Çin ile nükleer başlıklı rekabetten başka bir entelektüel çerçeve tasavvur edemiyorlar. (Putin sayesinde, Antroposen Çağında küresel strateji düşünme külfeti artık ortadan kalktı; derin oh çekişleri duymak neredeyse mümkün). İktidarda Biden, en nihayetinde, tıpatıp Hilary Clinton’un olmasından korktuğumuz savaş çığırtkanı çıktı. Doğu Avrupa şimdilik dikkatleri üzerinde toplasa da, kim Biden’in -Karadeniz’den çok daha tehlikeli olan- Güney Çin Denizi’nde restleşme hevesinden şüphe duyabilir?

Öte yandan, Beyaz Saray ilericiliğe dair zayıf taahhüdünü adeta kayıtsızca çöpe atmış gözüküyor. Zavallı insanlığın tükenişine işaret eden tarihteki en dehşet verici raporun bir hafta ertesinde, Başkanın kongre konuşmasında iklim değişikliğinin esamesi bile okunmadı. (NATO’yu yeniden inşa etmenin transandantal aciliyeti ile nasıl kıyaslanabilirdi ki?) Ve Trayvon Martin ile George Floyd; Biden sağa sola koşuşturup polislere kankaları olduğuna dair güvence dağıtadursun, onlar sanki asfalttaki hayvan ölüsüymüşçesine başkanlık limuzininin dikiz aynasında yitip gidiyorlar.

Ama bu sadece bir ihanet değil: Birleşik Devletler solu, bu kasvetli tabloda sorumluluk payına sahip. Occupy ve Black Lives Matter hareketleri ile Bernie Sanders adaylık kampanyasının ürettiği dinamizm, küresel sorunları yeniden düşünmeye ve yenilenmiş bir dayanışma siyaseti tasarlamaya neredeyse hiç sevk edilemedi. Benzer şekilde, bir zamanlar, ABD’nin dış politikasına lazer keskinliğiyle odaklanan radikal beyin gücü (Birkaç isim vermek gerekirse; I.F. Stone, Isaac Deutscher, William Appleman Williams, D.F. Fleming, John Gerassi, Gabriel Kolko, Noam Chomsky…) yeni kuşaklar tarafından ikmal edilemedi.

Ne de Avrupa Birliği, kendi payına düşen sorunların -dönemsel meseleler ve yeni bir jeopolitiğin temelleri- üstesinden gelebildi. Bilhassa Almanya, Çin’le ticaret yaparken Rusya’dan doğal gaz alabilmek için çıtayı iyice yükseğe koyuyor ve muazzam bir oryantasyon kaybı riski altında. Berlin’deki tatlı su koalisyonu, refah için alternatif bir yol haritası çizebilmek için -en hafif tabirle- yeterli donanıma sahip değil. Eskeza Brüksel (Rusya tehlikesi geçici olarak diriltmiş olsa bile), göçmen krizi, pandemi, veya Budapeşte ve Varşova’nın muktedirleri ile müşterek anlayışla başa çıkamayan bir birliğin, başarısız bir süper-devletin, başkenti olarak varlığını sürdürmekte. Yeni bir Doğu duvarının gerisine siper kazmış bir genişletilmiş NATO, hastalıktan daha beter bir tedavidir.

Herkes Gramsci’nin interregnumuna atıf yapıyor, ama o kavram yeni bir şeyin doğacağını veya doğabileceğini varsayar. Şüpheliyim. Onun yerine yönetici sınıfın beyin tümörünü teşhis etmemiz gerektiğini düşünüyorum: Ortak çıkarları tanımlama ve geniş çaplı stratejiler geliştirmenin dayanağı olan küresel değişime dair tutarlı bir görüş açısı geliştirmede giderek artan bir beceriksizlik.  

Bu kısmen, marazi bir bugüncülük anlayışının zaferidir; tüm hesapların, kısa vadeli, kâr ve zarar odaklı olması, süper zenginlerin dünyada iyi olan her şeyi ömür boyu yiyip bitirmelerine fırsat verir. (Capitalisme: Le temps des ruptures - Kapitalizm: Kırılma Zamanı adlı son eserinde Michel Aglietta, bu yeni nesiller arası kopuşun geleceği feda eden eşi benzeri görülmemiş niteliğini vurgular). Aç gözlülük o denli radikalleşmiştir ki, siyasi düşünürlere ve organik entelektüellere artık ihtiyaç duymaz, Fox News ve bant aralığı yeterlidir. En kötü durum senaryosunda, Elon Musk işi dolandırmadan milyarderlerin gezegenden göçüne önderlik edecektir.

Diğer ihtimal ise, yöneticilerimizin körlüğünün sebebi devrimin -ister burjuva, ister proleter olsun- keskin görüşünden yoksun olmaları. Devrimci bir dönem, geçmişin kostümlerini kuşanabilir (Marx’ın Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’inde ortaya koyduğu gibi); ama kendini tanımlamayı, yeni teknolojik ve iktisadi güçlerin mümkün kıldığı toplumsal yeniden yapılanma imkanlarını teşhis ederek yapar. Dış kaynaklı devrimci bilinç ve isyan tehdidinin yokluğunda, eskinin düzenleri, kendi (karşı) vizyonerlerini üretmez.

(Tuhaf bir örneğe işaret etmeliyim: Thomas Piketty’nin Pentagon’un Ulusal Savunma Üniversitesinde 16 Şubat’ta yaptığı konuşma. “Çin’e Yanıt” başlıklı konferanslar kapsamında Fransız iktisatçı, “Batı”nın, miadını doldurmuş hiper-kapitalist modeli terk edip, onun yerine “Küresel ölçekte özgürlükçü ve eşitlikçi yeni bir ufku teşvik etmek suretiyle Pekin’in yükselen hegemonyasına meydan okuması gerektiğini savundu. Demokratik sosyalizmi savunmak için garip bir vesile ve mahal.)

Bunlar olup biterken, tarihin dizginlerini ele alan tabiat, kendi bildiği gibi devasa tazminatlar ödettiriyor; özellikle imparatorlukların bir zamanlar hakimiyetindeki, doğal ve inşa edilmiş altyapılar üzerindeki egemenlik pahasına. Bu noktada, bilhassa Promete çağrışımlı “Antroposen” felaket kapitalizminin gerçekleriyle uyuşmuyor

Karamsarlığıma karşı çıkanlar, herkesin at gözlüklü, Çin’in ise ileri görüşlü olduğunu ileri sürebilirler. Bir kuşak, Bir Yol Projesi’nin (OBOR) birleşmiş Avrasya vizyonu, hiç şüphesiz, II. Dünya Savaşı’ndan örselenmiş çıkan dünya üzerindeki “Amerikan Yüzyılı”nın güneşinden beri eşi benzeri görülmemiş azamette bir gelecek tasarımıdır. Fakat Çin’in ayırıcı vasfı, 1049-59 ve 1979-2013 yıllarındaki, merkeziyetçi fakat çoğul-sesli, neomandarin kolektif liderlik anlayışıydı. Mao’nun tahtına tırmanmaktaki Xi Jinping, elmanın içindeki kurttur. Ekonomik ve askeri açılardan Çin’in cilasını parlatmış bile olsa, aşırı milliyetçiliğin tasmasını pervasızca gevşetmesi nükleer bir Pandora Kutusu’nu açabilir.

‘Tarihi Büyük Adamlar Yapar”ın kabus versiyonunu yaşıyoruz. Soğuk Savaş’ın zirvesinde, politbürolar, parlamentolar, başkanlık kabineleri ve genelkurmaylar bir yere kadar da olsa, en tepedeki megalomaniyi dengeleyebiliyorlardı; bugünün maksimalist liderleri ile Armageddon arasında ise pek az sigorta kaldı. Hiçbir dönemde, bu denli kaynaşmış ekonomik, medyatik ve askeri güç, parmakla sayılacak kadar az kişiye teslim edilmemişti. Kahramanlar mezarlığındaki Aleksandr Ilyich Ulyanov, Alexander Berkman ve benzersiz Sholem Schwarzbard’ı saygıyla selamlamanın zamanıdır.

* Bu yazı New Left Review - Sidecar’da yayımlandı ve Türkçe çevirisi Burak Sevingen tarafından yapıldı. 

Evrensel'i Takip Et