Dr. Begüm Başdaş: Sınır üstüne sınırlar göçü engellemez
Dr. Begüm Başdaş, 12 AB ülkesinin mültecileri fiziksel güçle "geri itmenin" meşrulaştırılması talebini değerlendirdi: Bu bir seçim, aslında bu siyasi bir seçim.

Begüm Başdaş
12 AB ülkesi göçe karşı Avrupa Birliği sınırlarının “fiziki engellerle” güçlendirilmesini, Avrupa'daki yasal çerçevenin "yeni gerçekliklere" uyumlandırılmasını talep etti.
Gelişmeyi, Berlin Hertie Üniversitesi Temel Haklar Merkezinden Begüm Başdaş Evrensel'e değerlendirdi.
Duvarlarla sınır üstüne yeni sınırların inşa edilmesinin daha fazla mağduriyet yaratacağına vurgu yapan Dr. Begüm Başdaş, “AB elindeki parayı insan hayatını ve onurunu korumak yerine sınır güvenliğini artırmak için kullanmayı tercih ediyor. Bu bir seçim, aslında bu siyasi bir seçim” dedi.
“DİLE GETİRİLEN TALEPLER YENİ DEĞİL”
Dile getirilen taleplerin yeni olmadığını belirten Başdaş, AB Komisyonunun duvarların yapılmasını finanse etmeyeceği söylemesine rağmen hali hazırda Polonya, Litvanya, Yunanistan gibi ülkelerin hızlı bir şekilde, tel örgüler ve duvarlar inşa ettiklerini söyledi.
Tel örgü ve duvarların yanı sıra sınır güvenliği teknolojilerinin ve sınır güvenliği muhafızlarının sayısının da artırıldığını belirten Başdaş şunları söyledi: “AB’nin göç politikalarına baktığımız zaman Avrupa Komisyonu, sınır güvenliği için daha fazla fiziksel engellerin yapılmasını finanse etmeyeceğini söylese de sınır güvenliğini öne çıkaran söylemler kullanıyor. Bu haftanın en önemli iki haberi aslında başka. Biri, Uluslararası Af Örgütü, Belarus ve Polonya sınırında sıkışmış olan 32 mültecinin nasıl Polonya tarafından geri itilmiş olduğunu belgelendi. Ayrıca, Der Spiegel, ARD, Lighthouse ve diğer partnerlerden oluşan bir ekibin aylardır yaptığı çalışmalarla Yunanistan ve Hırvatistan gibi sınırlarda nasıl şiddetli geri itmeler uygulandığını, bunun nasıl Avrupa Birliği fonlarıyla güçlendirilen sınır muhafızları tarafından uygulandığını ispatladılar. Bu 12 ülke sınırların AB tarafından fonlanarak güçlenmesini istiyorlar. AB Komisyonu bunu kabul etmiyor. Ama öte yandan bu ülkelerin sınırlarda uyguladıkları geri itmelerde AB fonlarını kullandıklarını görüyoruz. Burada ciddi bir çelişki var. İddialara dair Avrupa Komisyonu yetkilisi Ylva Johansson, bulguların ‘şok edici’ olduğunu söyledi. Bu artık ‘şok edici’ değil, gerçekten bilinen bir gerçek. Uzun zamandır hak ihlallerini izleyen sivil toplum örgütleri ve diğer insan hakları kurumları sınırlarda yaşanan şiddeti Avrupa Komisyonuna bildiriyor. Fakat Polonya, Hırvatistan ve Yunanistan gibi sınırda çok ciddi hak ihlalleri uygulayan ülkeler AB sınırlarını savunduklarını ve militer bir dille haklı olduklarını umarsızca ifade ediyorlar.”
“AB, DÜZENSİZ GÖÇÜ KRİMİNALİZE EDİYOR”
AB Komisyonunun göçle ilgili geçen hafta yaptığı basın açıklamasını da hatırlatan Başdaş, “Bir buçuk senedir AB ülkeleri arasında masada bir göç paktı var. AB, göçün Birlik sınırları içinde nasıl yönetileceğine dair ortak bir belge çıkarmaya çalışıyor. Fakat göç karşıtı ülkeler bundan memnun olmadıkları için bu ortak belge oluşturulamıyor. Bu belgenin AB’nin göç yönetimine dair olması gerekirken, aslında geri gönderme ve göçün engellenmesi odaklı bir belge” ifadelerini kullandı. AB’nin “fiziksel sınır güvenliği” ile düzensiz göçü engellemeye yönelik politikasının olduğunu anlatan Başdaş, “Fakat, bunu düzensiz göçü kriminalize ederek yapıyor. AB diyor ki hukuki yollarla insanlar gelsin. Ama düzensiz geliş aslında mülteciliğin içinde var. Bu insanlar vize alabilseler, pasaportları olsa yeterli belgeleri olsa hukuki yollarla ülkelerinden ayrılabiliyor olsalar çok büyük kısmı zaten mülteci olmayacak… Düzensiz göç, yani hukuki olmayan yollarla sınırı geçmek, mülteciliğin bir nevi tanımında var artık. O yüzden AB’nin düzensiz göçü kriminalize etmesi ve bunu engellemek için sınır üstüne sınırlar inşa etmesi kabul edilemez” diye konuştu. Fiziksel sınırların göçü nispeten azaltacağını ama göçü bitirmeyeceğine vurgu yapan Başdaş, duvarların ülkelerini terk etmek zorunda kalanların daha kötü ve hayatlarına mal olacak yolları seçmek zorunda bıraktığına dikkat çekti.
AB’NİN GÖÇMEN KARŞITLIĞINI ÖNLEME POLİTİKASI YOK
AB’nin en üst düzey yetkililerinin bile artık göçmen karşıtlığını önleme gibi bir çabası olmadığını söyleyen Başdaş, birçok Avrupa ülkesinde aşırı sağ duruşa karşı çalışma yürüten grupların ve siyasetçilerin olduğunu da hatırlattı. Genel olarak AB’de seçim kazanmak için göç tartışmalarında sağ popülist söylemlere yaklaşıldığını anlatan Başdaş, “AB liderleri özellikle 2015’te Suriye’den gelen göçle birlikte ilk etapta çok kapsayıcı bir söylem kurmaya çalışsa da bu çok hızlı bir şekilde değişti. Bugün AB üst düzey liderlerinin aşırı sağdan çok farklı söylemler üretmediklerini görüyoruz” dedi.
TEL ÖRGÜLER VE DUVARLAR GÖÇÜ ENGELLEMEYE YETMEZ
Tel örgüler ve duvarlara rağmen göçün engellenemediğini hatırlatan Başdaş, “İnsanlar hayatları pahasına bu sınırları geçmek zorundalar, başka çareleri yok çünkü. Ama bu duvarlar ve yeni sınır kontrolleri nedeniyle sınırlarda daha fazla ölüyorlar. Türkiye-Yunanistan sınırında, Yunanistan kara tarafında, çok sayıda insanın gömüldüğü isimsiz büyük mezarlıklar var” ifadeleriyle acı tabloyu ortaya koyuyor.
Göçün güvenlikle ilişkilendirilmesinin yanlış olduğunu anlatan Başdaş, mültecilerin “terör” kavramıyla zan altında bırakılmasının kabul edilemez olduğunu belirterek, “Bütün göçmen ve mültecileri zan altında bırakan onları genelleştirerek düzensiz göçü kriminalize eden, tüm mülteci ve göçmenleri bir suçluymuş ya da tehditmiş gibi gösteren bir söylemle karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı. Yapılması gerekeni ise Başdaş, “korunmaya ihtiyacı olan insanlar sığınmaya başvuru süreçlerine erişmeli. Eğer kabul eden ülkeler endişeleri varsa insan hakları ile uyumlu bir şekilde güvenlik araştırmaları da yaparlar ama insanlar bireysel başvuru hakkına erişebilmeli” dedi.
BÜTÇENİN GÖÇMENE DEĞİL SINIRA AYRILMASI SİYASİ TERCİH
Sınır koruma için hem Avrupa Birliği ülkelerinin hem de AB Komisyonunun çok ciddi bir bütçe ayırdığını belirten Başdaş, “Sınırların korunması sadece duvarlar ve tel örgülerle sağlanmıyor. Ayrıca birçok gözetleme ve izleme teknolojileri kullanılıyor. Drone ve diğer araçlara akıl almaz bütçeler harcanıyor.
Tabii ki de bu paraların mültecileri ve göçmenleri korumaya yönelik, onların ulaştıkları ülkelerde sığınma mekanizmalarına erişimlerinin sağlanması, ya da uyum ve entegrasyon politikaları için harcanmasını hak savunucuları olarak tercih ediyoruz. Ama Avrupa Birliği burada bir seçim yapıyor. Elindeki parayı insan hayatını ve onurunu korumak yerine sınır güvenliğini artırmak için kullanmayı tercih ediyor. Bu bir seçim, aslında bu siyasi bir seçim” ifadelerini kullandı. (İstanbul/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et