Hidrobiyolog Levent Artüz: Marmara Denizi'ne yapılan tüm deşarjlar acilen durmalı

Marmara Denizi'ni saran ve Kuzey Ege ve Karadeniz'i de hızla etkileyen müsilaja dair konuştuğumuz Hidrobiyolog Levent Artüz, "Ergene derin deniz deşarjı acilen durdurulmalı" çağrısı yaptı.

11 Haziran 2021 00:50
Paylaş

Özgür GÜLTEKİN
İstanbul

Marmara Denizi'nin yüzeyini kaplayan deniz salyası (müsilaj), Marmara Bölgesi'nde uzun yıllardan bu yana izlenen vurdumduymaz atık politikasının sonucu olarak karşımızda duruyor. Uzmanlar, Marmara Denizi'nin yıllardan beri alarm verdiğini belirtirken artık son noktaya gelindiğini de vurguluyor.

Hidrobiyolog Levent Artüz’le Marmara Denizi'ni saran ve Karadeniz’le Ege'ye taşan müsilajı, sorunun kaynaklarını, bugüne dek yapılanları ve artık neler yapılması gerektiğini konuştuk.

Artüz, Marmara Denizi’nin Bedrettin Dalan döneminde “Haliç’in temizlenmesi” operasyonuyla öldürülmeye başlandığını belirterek Ergene Nehri’ndeki atıkların yine Marmara Denizi’ne deşarj edilmesiyle son darbenin vurulduğunu aktardı. Artüz, “Ergene deşarjı hemen şu anda durdurulmalı” çağrısında bulundu.

“TEHDİT BODRUM KIYILARINA KADAR VARDI, BÜYÜK BİR YIKIMA DOĞRU GİDİYORUZ”

Marmara Denizi’ndeki müsilajın bir sonuç olduğu çokça ifade edildi. Peki bu sonucu ortaya çıkaran süreç neydi?

Marmara Denizi'nde 6 Ocak'tan beri çalışıyoruz. Marmara Denizi'nin kuzey kıyılarında, bu zamanda kadar yaptığımız çalışmalara göre beklenmedik balık ölümleriyle karşılaştık. Balıkçılar ve orada oturanlar bize videolar yolladı. Sanırım şubat ayı başlarıydı ve biz bir şeylerin olacağını sezdik. Ölçüm sonuçlarında bir şeylerin anormal gittiği belliydi Marmara Denizi'nde. Bir iki örnekleme sonrasında çok kısa bir süre içerisinde bunun salyaya evrileceğini fark ettik. O zamandan beri diğer unsurları bir kenara bıraktık ve müsilajı yani deniz salyasını izliyoruz.

Bu olayı büyüten tetikleyici unsur, Ergene derin deniz deşarjının devreye girmiş olması. Şu anda ciddi anlamda Karadeniz ile Kuzey Ege’de ve hatta Bodrum'a kadar ciddi benzer olgulara rastlandı. Marmara’yla aynı değil fakat benzer olgular mevcut. Yani çok büyük bir yıkıma doğru gidiyoruz.

“DALAN’IN ‘HALİÇ’İ TEMİZLEME’ PROJESİ MARMARA’YI KİRLETTİ”

Yaklaşık beş sene evvel Barolar Birliği'nde bununla ilgili bir sunum yaptık. Yani Ergene deşarjı başladıktan sonra yedi ay içinde bu tür bir felaketle karşılaşacağımızla ilgili bir sunum yaptık ve ondan sonraki felaketler zincirini de anlattık. Ancak bu süreci ikiye ayırmamız lazım. Şu anda Marmara Denizi'nde olan olay, 1989 senesinde başlamış olan sürecin bir noktası. Sonu da değil başı da değil, bir noktası.

Neydi bu süreç, işte “Haliç'i gözlerimin renginde yapacağım” sloganıyla başlayan süreç. Marmara Denizi'nde Akdeniz yönünden gelip Karadeniz yönünde giden bir alt akıntı mevcut ki bunun %10’u Karadeniz'e ulaşıyor. Bu o zaman da biliniyordu, bugün de biliniyor. Ancak, bugünkü tabirle yandaş bilimin yardımıyla, Kuzey Haliç ve Güney Haliç kolektörleriyle Haliç'in pislikleri toplandı ve Ahırkapı'nın önünden bir istasyonla Marmara Denizi'nin altmış üç metre derinliğine, "Karadeniz'e gidecek" denilerek arıtılmaksızın basıldı. Aradan birkaç ay geçti, temmuz ayında Marmara Denizi kıpkırmızı oldu. O senenin ekim ayında da Marmara Denizi'nde dünyada görülmemiş boyutlarda balık ölümüyle karşılaştık. Adı balık ölümü tabii ancak balıkla birlikte diğer canlılar da öldü. Hatta İstanbul'da, Ankara'da ve Karadeniz'de birçok kentte balık satışı ve tutulması falan yasaklandı.

Ondan sonra biz buna benzer bir zincir halinde her biri birbirinden daha etkileyici olan olgularla karşılaştık. Marmara kıpkırmızı oldu, yemyeşil oldu, denizanaları adaları oluştu. Balık sayısı düştü, yeni türler ortaya çıktı. Yani birçok şey yapıldı bu süreç içerisinde bu kirliliğe bağlı olarak ve bugüne gelindi.

“ERGENE DEŞARJINI DURDURMAZSANIZ EGE VE KARADENİZ’İ DE RİSKE ATACAKSINIZ”

Kirliliğin üç temel fazı var. Birinci fazda kirletici unsuru alıcı ortama bıraktığınızda dayanabilen türler kalır, dayanamayan türler ya ölür ya da o ortamı terk eder. Biz bunu 1989 senesinde az önce bahsettiğim adı “balık ölümleri” olan canlıların ölümüyle yaşadık. Tabii ortamdaki tür çeşitliliği azaldığı zaman rekabet unsurları da ortadan kalktığı için mevcut olan türlerin fert adetlerinde ciddi artış olur. İşte o kırmızı sular, yeşil sular, denizanaları gibi bazı türlerin anormal derecede patlaması gibi olayları biz bu fazın içinde yaşadık. Şu anda yaşadığımız olay da esasında mart ayında bir bitkisel planktonun anormal derecede üreyip sonra kırılması, yani ölmesiyle hücre içi sıvılarının ortama yayılması durumu. Yani şu anda gördüğümüz nihai ürün, mart ayında imalata başlandı, aşağı yukarı bir iki günde imalat tamamlandı ve biz şu anda nihai ürünle oynuyoruz.

Gelelim üçüncü faza. Üçüncü fazda der ki “aynı ortama hiç önemsenmeyecek miktarda yapılacak yeni atık katkısı, biyotik ortamı abiyotik ortama çevirir. Şimdi bu son damla Ergene’ydi ve eğer acilen, yani şu anda Ergene derin deşarjını durdurmazsak Ege’de Bodrum'a kadar, öbür tarafta da Karadeniz'in tümü olmak üzere çok ama çok büyük bir risk altına girecek.

Ege’ye hareket eden sadece yüzeydeki müsilaj mı yoksa kirlilik mi yayılıyor?

Orada ölçüm yapmadığım için herhalde kelimesini kullanıyorum: Herhalde kirliliğin yayılmasından bahsediyoruz. Yani şu anda Bodrum'dan yollanan görüntülerdeki olgu farklı bir türün olgusu. Kuzey Ege'de gördüğümüz ve örneklerimiz farklı bir tür, Karadeniz'deki farklı bir tür, Marmara'daki de farklı bir tür.

“BAKANLIĞIN EYLEM PLANINDAN ZİYADE ÇIKACAK KANUNLAR VE UYGULAMALAR ÖNEMLİ”

Çevre Bakanlığının eylem planını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hani ben çevreyle, deniz kirlenmesiyle ilgili öğrencilere bir ödev versem, başlıkları yazın desem aşağı yukarı böyle başlıklar gelir önüme. Yani fena değil, iyi ancak beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren şey, her bir madde için çıkacak kanun, yönetmelik, tüzük veya bununla ilgili tebliğler olacak.

Mesela, "Marmara Denizi koruma alanı olarak ilan edilecek" deniyor, hiçbir itrazım yok ancak bunun kapsamı ne olacak? Balıkçılığın durumu ne olacak? Gemi trafiği ne olacak, demirleme ne olacak, Ergene deşarjı ne olacak? Mesela Marmara Ereğlisi'nde büyük bir tesise sahibiz, önünde şamandıralar var ve gemiler demirliyor. Koruma satütüsü altında burası ne olacak? "Organize sanayi bölgelerine (OSB) zaman verilecek ve kurallara uymazlarsa kapatılacak" deniyor. Baca gazları da öyleydi hatırlarsanız, filtre takılması kararı alınmıştı. Yani ben o metne bir ödev gibi bakıyorum, altının nasıl doldurulacağı önemli. Balıkçılar için “zararın karşılanacağı” yönünde bir ifade var. Ancak zaten Birleşmiş Milletler’in küçük balıkçıyla ilgili bir fon çalışması var. Acaba bu o mu?

“YATAK ODASINA AKAN LAĞIM ‘TEMİZLİK YAPIYORUM’ DENİLEREK SALONA VERİLDİ”

Tüm bunların yanında “ama” diyorum, Sayın Bakan’ın “Haliç'i nasıl temizlediysek Marmara'yı da öyle temizleyeceğiz” lafını da bir dil sürçmesi olarak kabul etmek istiyorum. Çünkü şöyle düşünün; yatak odanıza üst kattan lağım akıyor ve siz bunu bir boruyla alıp salonunuza veriyorsunuz. Yatak odanız temiz ama salonu mahvediyorsunuz. Yani Haliç'te yapılan da buydu ve başımıza bu belayı açtı. Bunu örnek vererek Marmara Denizi'nin temizleneceğini söylemek benim bütün ümidimi kırdı.

Kanal İstabul’un müsilaj sorununu çözeceğine yönelik açıklamalarla ilgili ne söylemek istersiniz?

Yani böyle bir şeye cevap vermekten hicap duyarım, başka da bir şey söyleyemem.

“MARMARA’YA DEŞARJI KESERSEK BELKİ ELLİ SENEDE MİNİMUM DÜZEYDE BİR SU KÜTLESİNE KAVUŞURUZ”

Önlemleri hayata geçirmek için ne kadar zamanımız var?

Zamanımız falan yok. Marmara Denizi öldü. İlk yapılması gereken şey bugüne kadar gelen sürecin sorgulanması. Bunca zaman arıtma adı altında tesisler yapıldı, birçok yatırım yapıldı. Bunların hiçbirinin işe yaramadığını biz bugün itibariyle, bilimsel bir çalışmaya gerek kalmaksızın beş duyumuzla bile anlıyoruz. Bunca zaman benim paramla yapılan kolektörler "arıtma" olarak lanse edildi, ön arıtma tesisleri "arıtma" olarak lanse edildi. "Milyarlık yatırımlar" dendi, "milyon dolarlık yatırımlar" dendi, birçok şey yapıldı. Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki o kadar para harcanmasına rağmen bunlar hiçbir işe yaramamış. Bu sürecin sorgulanması lazım ki biz aynı hataları, başka böyle Kanal İstanbul gibi cin fikirli projelerde yapmayalım. Temel'in dediği gibi, “Haçan bu bize ders olsun!”.

Bakanlığın eylem planının tek bir maddesi olmalı, o madde de şu: Marmara Denizi hatta denizlerimiz alıcı ortam olarak kullanılmayacaktır, nokta! Bu, benim tahminim büyük bir hızla beş sene gibi bir sürede yapılır. Millet “pahalı” falan diyecek ama biz havaalanları yaptık, köprüler yaptık, yani Kanal İstanbul yapmaya kalkıyoruz, o tür yerlere harcanan parayla deşarj sistemleri rahatlıkla dönüştürülebilir. Yani o teknoloji de var. Bunu yurt genelinde yapmamız lazım. Kirleten öder, dünyada bu bir prensiptir. Bu prensibi ortaya koyup 3 ile 5 sene arasında bir dönemde seferberlikle bütün deşarjların önünü keseceksiniz. Bunu yaparsanız, belki elli sene içerisinde, o zamana kadar da Karadeniz'i ve Akdeniz'i mahvetmediysek tabii, Çanakkale Boğazı vasıtasıyla birkaç tür, Boğaziçi vasıtasıyla Karadeniz’den birkaç tür Marmara'ya gelir. Minimum düzeyde bir su kütlesine kavuşuruz ama adı Marmara olmaz tabii.

“MARMARA DENİZİ 1989’DA TAAMMÜDEN ÖLDÜRÜLDÜ”

Marmara Denizi 1989 senesinde yapılan yanlış uygulamalar sonucu planlanarak, taammüden öldürüldü. Yani evinizin içinde bir ceset var. Biraz stabil kaldı bu ceset, yani öyle zannettik ancak içten içe çürüdü. Birçok reaksiyon oldu fakat biz onun üzerine birden bire bir kova su döktük, Ergene deşarjı gibi. Şimdi ise bu ceset artık bizi öldürme yolunda. Yani oradan geçecek enfeksiyonlar, oradan geçecek etkiler artık bize zarar verecek. Biz şu andan itibaren kendimizi düşünmek zorundayız.

“ÇÜRÜYEN CESETLE AYNI YATAKTA YATMAYA BAŞLAYACAĞIZ”

Dünyada tümüyle yok edilen hiçbir deniz örneği yok ki ona bakarak "orada böyle oldu, burada da şöyle olur" diyeyim. Ayrıca doğanın çizeceği yolu da bilmiyoruz. Yani foseptik çukuruna da bakın, içinde ciddi bir biyo çeşitlilik var, hoşumuza gitmiyor ama orası da doğanın bir parçası. Şimdi Marmara Denizi de o noktaya gidiyor. Yani çürüyen cesetle aynı yatakta yatmaya başlayacağız ve bunun engellenmesi lazım. Mutlaka ve mutlaka, hangi şartlar altında olursa olsun Ergene'den Marmara’ya deşarjın acilen durdurulması gerek.

“BU KAFAYLA DEVAM EDİLİRSE MARMARA’NIN ETRAFI ÇERNOBİL GİBİ OLACAK”

Ergene'nin iki yanına kuşaklama kolektörler yapıldı. Ergene'yi kirleten unsurlar bu kolektörlerde toplanıyor ve gerekli arıtma yapılmaksızın Marmara’ya veriliyor. Yani dünyanın en kirli nehrini kirleten unsurları şu anda Marmara Denizi'ne basıyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclis salonunda bütün üyelere bunu sunum olarak anlattığımda, 1989 senesinde "Marmara Denizi ölecek" dedim. Yani üzülerek söylüyorum ki bugün de bu kafayla devam edilirse Marmara'nın etrafı Çernobil gibi olacak.

Deşarjı devlet yapıyor, suyu alıyor ve Marmara’ya basıyor. Durdurun diyoruz, bir haftalığına, on günlüğüne durdurun, bir önümüze bakalım. Durdurduktan sonra ben koyayım parametreleri ortaya, ondan sonra deyin ki “bu saçmalamış”, ben de yanılmışım diyeyim. Yanıldığımı düşünmüyorum ancak bunu yapalım, ne kaybederiz!

“YUNANİSTAN’DAKİ BİLİM İNSANLARI DA DURUMUN ACİLİYETİNİN FARKINDA”

Birkaç gündür çalışamıyorum çünkü Yunanistan'daki bilim insanları, arkadaşlarım ya da tanışıklığım olan kişiler beni arıyor. Cevap vermeden de edemiyorsunuz, çalışmalarım aksadı o yüzden. Oradaki bilim insanları da olayın farkında.

Marmara, dünyanın en sağlıklı, en genç, en dinamik deniziydi ‘89 senesinden önce. Akdeniz ve Karadeniz türlerini bir arada barındıran dünyanın laboratuvarıydı. Biz bunu, bu zihniyetle 32 senede öldürdük. Bu çok büyük bir beceri! Gittiğimiz yol da yol değil. Yani insanların umuyorum ki birazcık da olsa akılları başlarına gelir ve bir adım geri çıkıp “Yahu bu insanlar ne diyorlar” derler.

“DENİZ YÜZEYİNİ TEMİZLEMENİN BİR ANLAMI YOK”

Deniz yüzeyindeki müsilajın temizlenmesi gerekli ve yerinde bir hamle mi yoksa nafile bir çaba mı?

Yüzeydeki müsilajı temizlemenin çok büyük bir anlamı yok, temizlemenin imkanı da yok. Doğal olan, deşarjlar dahil her şeyi keserek hiçbir şey yapmamak. Bunu temizlemeye kalkmak para ve emek gibi birçok şeyi israf etmek demek. Bu yüzeyde gördüğümüz %1’i bile değil. Ancak toplumun da bir talebi var. Yani şimdi idare hiçbir şey yapmasa bu sefer de “Niye kimse bir şey yapmıyor” denilebilir. Bu işler biraz böyle. Yapılması gereken bunun tekrarlanmamasını sağlamak. Onun için de yollar zaten belli.

“ATIK SULARI YENİDEN KULLANMAYA DAİR TEKNOLOJİ, HAVAALANI YA DA KÖPRÜ YAPAN BİR ÜLKE İÇİN PAHALI DEĞİL”

Sanayiye şart koşacaksınız. Herhangi bir sanayici mal alırken en ince kalitesine kadar kontrol edip “mal alırken kazanılır” prensibi üzerinden iş yapmıyor mu? O zaman verirken de yapacak. Bu, dünyada nasıl yapılıyorsa öyle yapılacak, bunları düzenlemek o kadar da zor değil. Mesela İstanbul'daki arıtma tesislerinin eksiklerini tamamlayıp, denize deşarjı engelleyip, atık suları dördüncü sınıf su yapıp bunu tarımda kullanmak, yolları yıkamada kullanmak, çimento fabrikalarında kullanmak, sanayide kullanmak zor değil. Hatta ve hatta bunu belirli bir havzada depolayıp ondan sonra tekrar arıtıp içme suyu olacak döngüyü sağlamak da zor değil. Bu teknoloji pahalı da değil. Pahalılık izafi bir kavram, yani biz havaalanı da yaptık köprü de yaptık. Birçok şeyden vazgeçilebilir çünkü bu hayat memat meselesi.

“BÜTÜN İLGİLİ MERCİLERLE ÇALIŞMALARIMIZIN SONUÇLARINI PAYLAŞTIK”

Biz çalışmalarımıza devam edeceğiz. Raporlarımızı, her biri 400 sayfalık çalışmalarımızı bütün parametrelerle birlikte her yere verdik. Hatta biz ilgili devlet mercilerinden çalışma izni alırken, bize “çalışma sonuçlarının tarafımıza bildirilmesi” şartı koşuldu. Biz de çalışmalarımızı tamamladıktan sonra onlara sunduk. Koli koli kitapları her seferinde dağıttık.

Durum zannedilenden çok çok vahim. Marmara Denizi'ni bir alıcı olarak kullanmaktan, tüm denizlerimizi hatta tüm doğayı bir alıcı ortam olarak kullanmaktan acilen vazgeçmemiz gerekiyor. Yoksa kendi sonumuzu hazırlıyoruz, başka bir şey değil.

Reklam
ÖNCEKİ HABER

Nusaybin'de bir askerin silah kazası nedeniyle yaşamını yitirdiği açıklandı

SONRAKİ HABER

Diyarbakır Sağlık Platformu: Ücretsiz, ulaşılabilir ve anadilde sağlık hizmeti haktır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...