03 Haziran 2021 00:59

Ergene’yi temizlerken Marmara’yı öldürdüler

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ergene’yi biz temizledik” diye övündü. Ancak Akademisyen Kubilay Kaptan, müsilajla boğuşan Marmara Denizi’nin en ölümcül darbeyi Ergene temizlenirken aldığını söyledi.

Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

Marmara Denizi kasım ayından bu yana su yüzeyini ve derinlerini saran ve ‘deniz salyası’ olarak adlandırılan müsilajla boğuşuyor. Akademisyen Kubilay Kaptan’a göre Marmara ölüyor. Nedeni ise rant uğruna kontrolsüzce Marmara’ya boşaltılan atıklar… Kaptan, Marmara’nın en ölümcül darbeyi Ergene Nehri temizlenirken atıkların Marmara’ya verilmesinden aldığını söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki akşam TRT yayımlanan programda övünerek “Ergene’yi biz temizledik” cümlesi Kaptan’ı doğruluyor. Önlem alınması çağrısı yapan Kaptan’ın bir de uyarısı var: Kanal İstanbul tabuta çakılan son çivi olur!

MARMARA’NIN ÖLÜM İLANI: MÜSİLAJ

Marmara gözümüzün önünde adım adım öldürüldü. Uzmanlara göre yaklaşık 5 aydır denizin yüzeyinde gördüğümüz müsilaj yani deniz salyası bu ölümün ilanı. Önceleri Şarköy kıyılarında rastlanan müsilaj Tekirdağ, Mudanya ve Bursa’da görüldükten sonra İstanbul kıyıları ile -Kartal, Pendik, Caddebostan, Moda- ve Adalar’da da görülmeye başladı. Bugünlerde buna Bandırma ve Erdek kıyıları da eklendi. Üstelik bunlar görebildiklerimiz, daha da tehlikelisi denizin derinleri… Küçük balıklar, karidesler yengeçler başta olmak üzere birçok deniz canlısı kitlesel biçimde ölüyor. Uzmanlar önlem alınmaz ve acil adım atılmazsa Marmara Denizi’nin sonunun yaklaştığını söylüyor ancak bu konuda atılmak istenen adımlar iktidara takılıyor.

Önceki gün CHP, Marmara Denizi’nde yaşanan ekolojik felaketin araştırılması için önerge verdi. Önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.

Aylardır sessizliğini koruyan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise 4 Haziran’da ‘Marmara Denizi’nde müsilaj sorunu ve çözüm önerileri’ çalıştayı yapılacağını duyurdu. Bakanlık 6 Haziran’da da ‘Marmara Denizi’ni koruma eylem planı’nı kamuoyuyla paylaşacak.

"İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ARKASINA SIĞINILMASIN…"

Akademisyen-Yazar Kubilay Kaptan, deniz salyası ya da bilimsel adıyla ‘müsilaj’ın sağlıklı bir denizde görülebilecek bir durum olmadığına dikkat çekerek başlıyor sözlerine. Deniz salyasının oluşma koşullarının iklim değişikliği ve buna bağlı sıcaklık artışı ile başladığına dikkat çeken Kaptan, “İklim değişikliği tabanı hazırlasa da oluşma sebebi kesinlikle insan hatalarıdır” diyor.

“Marmara Denizi milyonlarca yıllık ve dünya üzerinde nadide özelliklere sahip, çok sayıda canlıya ev sahipliği yapan bir deniz” diyen Kaptan sözlerini şöyle sürdürüyor: “Böyle bir denize normalde hiçbir şekilde dokunulmaması lazım. Ama bırakın dokunmamayı Marmara bile bile, adım adım öldürüldü, öldürülüyor. Denizin üstünde gördüğümüz beyaz, köpük gibi yapı aslında ‘buz dağının görünen kısmı.’ Denizde ölüm dipten başladı, balık ölümleri, bitki ölümleri, cansızlaşma başladı. Bir yer ölmeye başladığında da çürüme başlar. Çürüme başladığında da bugün gördüğümüz görüntüleri görürüz.”

Deniz salyasının görüldüğü tek yer Marmara değil elbette, örneğin Bangladeş’te de görüldü, Hindistan’da. Buralarda da Türkiye’de olduğu gibi deniz mahvedilmiş.

Kaptan Türkiye ile benzeyen yönüne ise şöyle işaret ediyor: “Bu yerlere baktığınız zaman aynı bizdeki gibi fabrikaların atıklarını denetimsiz bir biçimde denizlere saldıklarını görüyoruz.”

"EN ÖLÜMCÜL DARBE ERGENE NEHRİNİN ATIKLARI OLDU!"

Marmara’da deniz salyasını, bu kadar yoğun olmasa da, ilk olarak 2007’de gördük.

Kaptan, bunun bize ölümün 2000’li yıllardan itibaren başladığını gösterdiğini söylüyor. Süreci daha da geriye götürerek ’70’lerden bu yana Marmara’yı ölüme götüren süreci madde madde sıralıyor:

  • İlk darbe kentsel atıklarla vuruldu: Kentleşmenin başlamasıyla birlikte ilk önce kentsel atık dediğimiz apartmanlardan çıkan kirli sular düzgün şekilde arıtılmadan denize verildi. Kentleşme çok can alıcı noktaya gelmediği için de bu büyük bir sorun olarak görülmedi.
  • 1980’lere gelindiğinde ise kentleşmenin yanına bir de fabrikalaşma eklendi. Marmara’nın etrafı, özellikle İstanbul yoğun şekilde fabrikaların merkezi haline geldi. Fabrikalardan çıkan atık sular da yine Marmara Denizi’ne boşaltıldı.
  • 1990’lı ve 2000’li yıllardan sonra büyük bir facia yaşanmaya başladı. 1980’lerde başlayan fabrikalaşma Trakya, İstanbul, Pendik, Tuzla gibi denizin dibinde olan yerlerde sürdü. Çünkü endüstri geliştikçe fabrikada daha fazla kimyasal kullanılmaya başlandı, eee atıkların boşaltılması da gittikçe maliyetli hale geldi. Fabrikayı dağın başına kurarsanız oradan çıkan atıkların taşınması gerekecek, bu maliyet demek. Marmara’nın dibine kurulan fabrikalardan çıkan kimyasal zehir direk Marmara’ya atıldı. Atıkların denize verilmesi sırasında uluslararası arıtma standartlarına bile uyulmadı ki mevcut standartların kötü oluğunu da hatırlatalım. Denetim derseniz o zaten Allah’a emanet. Ve sonuçta atıklar, bu zehir yani Marmara’ya aktı.
  • Bunlar yetti mi hayır, kalktılar, Marmara Denizi’nin tam ortasına bir tünel batırıp Marmaray yaptılar. Marmaray yapılacak diye orada kazılan bütün toprak alındı Marmara Denizi’nin içinde bulunan ve dünyanın 3. büyük etkili fay hattının geçtiği çukura döküldü.
  • Yetti mi yetmedi, üstüne Yassıada’daki inşaat, Galataport, Martı projesi, Yenikapı, Maltepe miting alanları… Tüm bu projelerden sonra çıkan devasa hafriyatlar gelişigüzel olarak Marmara’nın dibine boşaltıldı, boşaltılıyor… Neticede deniz tabanı milyon yıllık doğal halinden kopartıldı.
  • Bütün bunların üstüne bir de Çevre Bakanlığı 2010’da Derin Deniz Deşarj Projesi’ ortaya attı. ‘Nehirleri kurtaracağız’ diyerek ortaya çıkan proje ile Ergene Nehri’nin kirlilikten kurtarılması öngörülüyordu. Sözüm ona atıklar Marmara’nın derinine boşaltılacak, oradan ters akıntı ile Karadeniz’e gidecekti. Gitti mi, hayır. Niye çünkü denizin dibi zaten hafriyatla doldurulmuştu, denizin altına boşaltılan atıklar gitti, o hafriyatların oluşturduğu tepeciklere çarptı, geri döndü. Bu Marmara’ya vurulan en ölümcül darbeydi.

KAPTAN UYARDI: KANAL İSTANBUL SON ÇİVİ OLUR!

Peki Marmara’yı eki haline döndürmek mümkün mü, yoksa çok mu geç kaldık? Bu soruya gönül rahatlığı ile ‘evet’ diyemese de “Ölümü durdurmanın mümkün olduğunu” söylüyor Kubilay Kaptan, ‘Nasıl’ını da şöyle anlatıyor: “Marmara Denizi zaten kısmi olarak ölmüş durumda, bu koşullarda Marmara’yı kendi haline bırakamazsınız. Bu ölmeye devam etmesi demek. Bunu kurtarmak istiyorsanız, artık acil ve çok kesin tedbir almanız lazım. Nedir onlar?

  • Bir kere öncelikli olarak şu anda Marmara’ya giden tüm atıkları kesmek zorundaysınız. Hiç beklemeden Marmara’nın etrafındaki bütün işletmeler, İzmit’ten başlayarak Trakya’ya kadar durdurulmalı ve bunlardan ileri teknik arıtma tesisleri olmayanların işletme ruhsatları iptal edilmeli.
  • Dünyada artık atıkların arıtıldıktan sonra denize verilmesi yerine tarımda, ikinci derece kentsel ihtiyaçta, endüstride kullanımı söz konusu. Burada gerekli düzenlemeleri yaparak arıtılan atıkların denize dökülmesi engellenmeli. Bugüne kadar kârı-rantı düşündüğünüz için böyle oldu zaten. Artık fabrikaların kârını değil, doğayı, denizi düşünmeniz gerekiyor.
  • Dolgudur, megadır, süperdir, hiperdir… Doğayı yok eden, denizi ölüme götüren bütün bu projelerden vazgeçilmeli.
  • Bunlardan en önemlisi sürekli olarak ‘Kazma vuracağız’ diye açıklanan Kanal İstanbul projesi. Diğer bütün etkilerini bir kenara bıraksak bile bunun hayata geçirilmesi Marmara için tabuta çakılan son çivi olur. Eğer Marmara’ya son öldürücü darbe vurulmak istenmiyorsa bu projeden bir an evvel vazgeçilmeli tabii.
  • Hemen ardından bilim insanlarının görüşleri alınarak bir seferberlik başlatılmalı. Başta Marmara Denizi’nden ekmek yiyen balıkçılar olmak üzere bu konuda katkı sunabilecek herkesin katkısı ile yüzeydeki salya temizlenmeli.
  • Ardından dipteki atıkların temizlenmesine geçilmeli. Bunun için yurt dışından bilimsel anlamda yardım alınması mümkün. Türkiye’de yok ama dünyada böyle teknolojiler var… Bugün para gelecek diye siz 1 milyon yıllık bir tarihle oluşmuş doğal bir suyu, oksijen ve balık kaynağınızı tüketemezsiniz. Böyle bir hakkınız yok sizin.”

"DENİZE GİRMEYİN, KABUKLU DENİZ HAYVANLARINI YEMEYİN!"

Bütün bu adımların yapılması koşulunda bile Marmara’nın kendine gelmesinin en iyi ihtimalle 10-15 yıl süreceğine dikkat çekiyor Kaptan ve bir uyarı ile noktalıyor sözlerini: “Bozulan doğayı kısa zamanda onarmak mümkün değil, baş ağrısı değil ki ‘Aspirin verelim de kesilsin’ diyelim. Doğal olarak bugün yarın Marmara’yı kurtarmamız hemen mümkün değil. Şu anda Marmara Denizi’nde yüzmek ya da Marmara Denizi’nden çıkan özellikle kabuklu deniz hayvanlarını yemek çok doğru olmayacaktır.”

ÖNCEKİ HABER

Sanatçılardan çağrı: Gözünü yumma, sahnene sahip çık

SONRAKİ HABER

Boğaziçi'de direnişin 150. gününde akademisyenler 101. kez rektörlüğe arkasını döndü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...