20 Nisan 2021 00:08

Mola | İlk 1 Mayıslarını anlatan işçiler: Anladık ki yalnız değilmişiz

"İşçilerin ‘İş ekmek özgürlük sloganını çok seviyorum’ ‘Yalnız olmadığımı hissettim’ sözleri, kendilerinin bir sınıf olarak var olduklarını fark etmeye başladıklarına işaret ediyor..."

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Fırat TURGUT
Sinan CEVİZ

İşçi hareketinin yüksek olduğu dönemlerde çekilen, Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı Köşeyi Dönen Adam filmi, güçlü bir kapitalizm eleştirisinin yanı sıra işçi sınıfı lehine propaganda içeren bir üründür aynı zamanda. 1978 yılında çekilen filmde, kuru bir simit yiyen başrol oyuncusunun arkasında devasa bir Pepsi afişinin bulunması ne bir tesadüftür ne de “Ürün yerleştirme.” Keza başrolün önündeki Kelebek Mobilya reklamı da... Paraya ulaşmak için eşeğin sıçmasını bekleyenlerin, defalarca “Sıçtııııı” diye bağırıp, bok içinde elmas aramaları da sıradan bir sahne değildir. Filmin sonunda başrol oyuncusunun cebindeki gazete kuponlarını yırtıp atarak kendisini 1 Mayıs kortejinde bulması ise güçlü bir mesaj içerir: “Yalnız değilsin.”

Gökhan Vurucu ve Samet Özkan deri iş kolunda çalışan iki işçi. Samet 34 yaşında, iki çocuğu var. “Sendikalı olmadan önce sadece işçi bayramı olarak biliyordum 1 Mayıs’ı. 2014’ten önce sendikayla ilgili bir bilgimiz yoktu. O zaman sendikalaşma süreci başladı. 1 Mayıs’ın önemini örgütlü olduktan sonra idrak etmeye başladık. 2014’ten sonra 1 Mayıs’lara katıldım. Mesela işyerinde sendikalaşmanın ilk başlarında sendikaya karşı çıkan arkadaşlar da vardı. Bazen yalnız kaldığımı düşündüğüm anlar oluyordu. 1 Mayıs’ta yalnız olmadığını anlıyorsun” diyor.

EN SEVDİĞİ SLOGAN: İŞ EKMEK ÖZGÜRLÜK

Samet’in 1 Mayıs günlerinde atılan sloganlardan en sevdiği ise “İş ekmek özgürlük.” “Bu bir işçinin en güzel sloganı” diyor: “Gayet net değil mi? Biz işimiz, ekmeğimiz için buradayız. Özgürlüklerimiz kısıtlanmasın...”

Samet bu dönem 1 Mayıs’ın daha fazla anlam taşıdığını anlatıyor: “Şu an en büyük sorun Kod 29. Bu işçinin yaşamını etkileyen bir kara leke gibi. Baktığın zaman bütün yasalar patronlardan yana. İşçi arkadaşlar çekinmeden 1 Mayıs’a katılmalı. Coşkulu bir şekilde bayramımızı kutlayalım. Taleplerimizi söyleyelim.”

"ŞİMDİ SLOGAN ATARKEN YUMRUĞUM HAVADA"

37 yaşındaki Gökhan da 13 yaşından beri çalıştığını söylüyor. İlk defa 2007 yılında, çalıştığı işyerinden bir grup arkadaşıyla katılmış 1 Mayıs’a: “1 Mayıs’a gitmeden önce işyerindeki büyükler, teröristlerin katıldığını söylüyordu ama katılınca hiç de öyle olmadığını fark ettim. Gelenler senin benim gibi işçilerdi. Yine de ilk başlarda biraz tedirgin oldum. İlk 1-2 sene gerilerde duruyordum. Sonrasında alıştım. Bir sürü işçi haklarını istiyordu orada. Biz de istiyorduk. Eziliyorduk, maaşımız azdı. Biri slogan atıyordu, etrafa bakıyordum, ayak uyduruyordum. Şimdi slogan atarken yumruğumu havaya kaldırıyorum. Bazıları yanlış slogan atıyor. Bazıları da atmıyor, atmayanları uyarıyorum. Bu kadar çok işçinin bir arada olması beni duygulandırmıştı.”

Bundan sonra da katılacağını söylüyor Gökhan: “İşçiler aç olmamalı, bu kadar vergi alınmamalı. Ülke huzursuz, insanlar mutlu değil. Durumumuz böyle olmamalı. Tüm bunları düşündüğümde kendim için hak aramam da gerekiyor, 1 Mayıs’a katılmam da.”

"ANLADIM Kİ İŞÇİ BİRLİK OLMASIN DİYE YAPILIYOR TÜM BUNLAR"

Peki ya Köşeyi Dönen Adam filminin çekilmesinden kısa bir süre sonra? Sermayenin televizyon kanallarında yayımlanan bu film, başta 1 Mayıs olmak üzere bazı sahnelerin kesilmesinden dolayı, kabaca “Bir grup çıkarcı insanın para için düştüğü haller”, “Mutluluğun parada olmadığı” gibi maddi bir temel üzerine dayandırılmayan konuların ötesine geçemeyip, neredeyse “mutluluk yoksullukta” demek için kullanılmıyor mu?

Günümüzde tek yapılan ülkenin önemli aydınlarının ortaya çıkardığı ürünü amacından saptırarak işçiye karşı kullanmak değil tabii. İşçinin lehine kullanıldığı takdirde sınıf mücadelesine önemli katkılar sunacak olan sinema ve televizyonu, hak gasplarından yoksulluğa, aleyhe çıkan yasalardan sendikal bürokrasiye kadar işçi sınıfının geniş bir kuşatma altında olduğu bu dönemde, sermayenin işçi hareketinin yükselmesini engellemek için kullanmadığını kim söyleyebilir? Bu bazen film örneğinde de olduğu gibi sansür olarak ortaya çıkarken, bazen de kara propaganda şeklinde karşımıza çıkıyor. Öyle ki sabah sendika hakkını istemek için 1 Mayıs’a katılan bir işçi, akşam televizyon karşısına geçtiğinde katıldığı eylemden “Eylemciler polise taş attı”, “Olay çıkardılar” diye söz edildiğine tanık oluyor...

"SANKİ DÜŞMANI ENGELLİYORLAR"

Buna tanıklık eden işçilerden biri Aziz. Kendisi liman işçisi. Yıllar önce çalıştığı limanda koşulların düzeltilmesi, ücretlerinin yükselmesi için sendikalaşmaya başladıklarını anlatıyor: “Biz sendikalaşmaya başlayınca bazılarımızı işten attılar, atmadıklarına da zam yapıp kandırdılar. O sıralar biz atılanlar kapı önünde bekliyorduk...”

Aziz 1 Mayıs’a ilk defa 2014’te katılmış: “Daha önce sendikadan abiler anlatıyordu bize 1 Mayıs’ı, işçi haklarını. Biz ailecek sosyal demokratız. Benim de 1 Mayıs’la ilgili biraz bilgim vardı. Ama yine de 1 Mayıs denince olaylar, taş atmalar geliyordu aklımıza. 1 Mayıs’a katılmak için bir arabaya doluştuk. Tabii sendikayla birlikteyiz ya, kaygılanacak bir şey yok diyoruz. Güle oynaya, eğlenerek gidiyoruz Taksim’e. Galata Köprüsü’nün oraya geldik, bir baktık köprüyü havaya dikmişler geçiş yok, etraf polis kaynıyor. Ne oluyor falan derken başka bir yerden devam ettik. Sendikadan abiler ‘Sakin olun sorun yok’ dediler ama biz huzursuzuz, ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Unkapanı Köprüsü’nün oraya gittik, orayı da kapatmışlar. Taksim’e gitmemize izin vermiyorlar, her taraf kapalı. Sanki düşmanı engelliyorlar.”

"BİR BAKTIK TERÖRİST OLMUŞUZ"

İşçilerin çabası Haliç Köprüsü, Mecidiyeköy, Beşiktaş şeklinde devam etmiş. Beşiktaş’ta ellerinde sendika flamaları taşıyan işçi gruplarını görünce biraz rahatlamışlar, onlar da yürümeye başlamış: “Heyecanla yürüyoruz, slogan atıyoruz derken birden gaz bombaları yağmaya başladı. Ne olduğunu dahi anlamadık. Geriye doğru koşmaya başladık. O sırada benim kafama bir gaz bombası geldi, kafam yarıldı. Beni hastaneye götürdüler, dikiş atıldı. Sonra oradan çıkıp sendikaya geldik.”

Sendikaya vardıklarında bir yandan olan biteni anlamlandırmaya çalışırken, bir yandan da televizyondan haberleri izlediklerini aktarıyor Aziz: “Baktık ki televizyonlar taş attılar, sopayla saldırdılar falan diyor. Ulan ne alakası var? Sendikalaştık diye işten atılmışız. Sendika hakkımızı istemek için gittik. Elimizde flamalarla yürürken gaz bombası attılar bize. Bundan dolayı benim kafamı yardılar. Akşam da bir baktık güya polise saldırmışız, terörist olmuşuz. O zaman aklıma daha önce izlediğim haberler, duyduklarım geldi. Şimdi de yasaklıyorlar 1 Mayıs’ı. Ben o günden sonra anladım ki işçi birlik olmasın diye yapılıyor tüm bunlar.”

Aziz’in direndiği yere sendika girememiş, sendikalaşma mücadelesinden uzaklaşması sonraki yıllara da yansımış: “Ondan sonraki senelerde 1 Mayıs’a gidemedim. Aslında gitmek istedim ama sendika yok, bir başına da olmuyor.”

PEKİ BU DEĞİŞİM TASADÜF MÜ?

Katıldıkları ilk 1 Mayıs’ı anlatan işçilerin ifadeleri, pandemi sürecinde en yetkili isimlerin katılımıyla lebalep kongreler, açılışlar, cenaze törenleri düzenlenirken, 1 Mayıs’ın kutlanması bir yana 1 Mayıs çalışmalarının bile yasaklandığı bir süreçte, bugünün anlamına işaret ediyor... Aziz, Gökhan ve Samet... Üç örnek var karşımızda. Gökhan’ın “İlk başta geride duruyordum, şimdi yumruğumu kaldırıyorum, slogan atmayanı uyarıyorum” sözleri teknik bir değişim midir? “İş ekmek özgürlük” sloganı ritminden dolayı mı Samet’in hoşuna gidiyor? “Yalnız olmadığımı hissettim” sözü bir kişinin sosyal yalnızlığından kurtuluşunu mu anlatıyor? Elbette hayır. Aksine işçilerin bu sözleri kendilerinin bir sınıf olarak var olduklarını fark etmeye başladıklarına işaret ediyor. Üstelik bu da tıpkı filmdeki sahneler gibi tesadüf değil. Peki ne diyordu, yaşadığı olaydan sonuç çıkaran Liman İşçisi Aziz: “Anladım ki işçi birlik olmasın diye yapılıyor bunlar...” Keza meselenin aslı da “mezar kazıcıların” yaratacağı “tehlike” değil midir?

"AŞURE HARİCİNDE ÖZEL BİR GÜNE GİTMEM!"

Görüştüğümüz bir grup depo işçisi ise hiç 1 Mayıs’a katılmamış. İşçilerin biraz da mahcup şekilde verdikleri yanıtlar, aynı sınıfa mensup olmalarına rağmen birçok sebeple birlikte hareket edememenin eksikliklerine dikkat çekiyor.

1 Mayıs’ı biliyor musunuz?

Tüm işçiler: İşçi bayramı.

Hiç katıldınız mı?

Ahmet: Hiç katılmadım.

Nazlı: Gitmedim.

Ali: Hiç gitmedim. Belki de gitmişimdir ama hatırlamıyorum. Yani gitmişsem de rast gelmiştir.

Rıza: Ben de gitmedim.

Neden katılmadınız?

Ahmet: Genelde 1 Mayıs günleri çalışıyordum.

Nazlı: Açıkçası çok çalışıyorum. 1 Mayıs’ta tatil olduğu için dinleniyorum. Ama gidenlere büyük saygım var.

Ali: Ben aşure haricinde hiçbir özel güne gitmem ki. 19 Mayıs’tır 23 Nisan’dır o tür şeylere hiç gitmiyorum. Zaten şimdilerde hiç gidilmez, salgın var.

Rıza: Gören yok. Akşam haberlere konu oluyorsun o kadar.

Katılmayı düşünüyor musunuz?

Nazlı: Tohum saçarsın ya yeşillenmeye başlar, o zaman katılırım.

Ali: İşçiyiz tabii illa ki gitmemiz lazım ama hiç nasip olmadı. Ama gitsek de gitmesek de marabayız abi.

ÖNCEKİ HABER

Emek Partisi Rize İl Örgütü: Yaş çay fiyatı 5 TL olmalıdır

SONRAKİ HABER

Adana'da 1 Mayıs afişi asan Emek Partililere toplam 39 bin 711 lira ceza kesildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...