15 Aralık 2020 23:23

Sağlık emekçileri: Asgari ücret bizim zammın asgarisini de belirliyor

Pandemi sürecinde iş yüklerinin arttığını ve geçinemediklerini belirten sağlık emekçileri asgari ücretin geçim ücreti olmasını istiyor.

Nöbete hazırlanan sağlık çalışanı | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Ankara Gazi Hastanesinden bir sağlık emekçisi

Merhaba Evrensel okurları,

Bir yıldır sağlık sektörünün içinde çalışıyorum. İlk aşamalarında neler olduğunu pek anlayamadık. Kimimiz idari izne çıkarıldık, kimimizin çalışma saatleri değiştirildi. Kimine 170 TL pandemi parası yattı, kimine 250 TL yattı. Büyük bir kargaşanın içerisinde kaldık her yurttaş gibi ama asıl sıkıntı ne olduğunu anladığımızda ortaya çıktı. İlk süreci böyle atlattık, daha sonra yaklaşık 6 ay kadar eski düzene geçtik, yani normalleşmeye başladık. Tabii ardından vakaların artmasıyla o karanlık zamana geri döndük. Esnek çalışmalar başladı fakat kime göre neye göre bir esnek çalışmaydı? Bir ekipte dört kişi var ikişerli 3 güne bir geldi, başka bir ekip yirmi kişi dörderli 4 güne bir geldi, bir başka yerde sadece bir kişi çalışıyordu ve esnek çalışma zamanında her gün hastaneye gelmek zorundaydı. Tabii bu koşullardaki en büyük sıkıntı iş yükümüzün artmasıydı. Sekiz kişinin yaptığı işi iki kişi yapmaya başladık.

Pandemi koşulları tamamen elimizi kolumuzu bağladı. İzinler iptal edildi, istifa etmek yasaklandı hatta genç bir doktoru istifası kabul edilmediği için ağlarken gördüm. En acısı ise temaslı bulunan sağlık çalışanlarına belirtileri göstermediği sürece karantina izni yok. Mesela bir hasta ile temasınız oldu ve sizin isminizi de verdi, işte bu koşullarda filyasyon ekibi sizinle iletişime geçer ve evden çıkmamanızı söyler. Testler yapılır, 14 gün karantinaya girersiniz. İşte bu süreci sağlık çalışanlarına sadece hastalığın belirtisini gösterdiği anda yapıyorlar, aksi takdirde belirti göstermeyen sağlık personeli çalışmaya devam ediyor.

Hastalığın bulaşma süresi değişkenken, bu duruma itiraz etme şansımız pek olmuyor. Bu zamanda işsiz kalan ve zor koşullarda yaşam süren insanları gördükçe insan ne olursa olsun çalışmak zorunda olduğu için elden bir şey gelmiyor. Bir yandan Kovid-19 virüsü bir yandan çalışma sistemi ve yönetimler... Her koşulda tamamen köşeye sıkıştırıldık.

Bizler hak ettiğimizin fazlasını istemiyoruz. Evet bu bizim görevimiz; her iş hayatında olduğu gibi sağlık sektörünün de riskleri var. Fakat bile bile bu bataklığa sürüklenmek ve hayatta kalmak için mücadele etmek gerçekten çok zor. Kovid-19 virüsünün ülkemize ilk geldiği zamanlarda lambalar yakılıp söndürüldü, destek mesajları paylaşıldı, herkes bizleri alkışladı fakat son noktada sosyal medyada sağlık çalışanları için açılan hashtaglerde gördüğüm şudur ki; bizler tamamen fırsatçı gibi görülüyoruz. Birçok insana göre biz bu süreci fırsata çeviriyor ve yaptığımız işin görevimiz olduğu ve olayı çok abarttığımız söyleniyor. Hayır arkadaş biz hakkımız olandan fazlasını istemiyoruz.

Ben asgari ücret görüşmelerini biraz da bu sebeplerden takip ediyorum. Eğer beklentilerin üzerinde sonuçlanırsa görüşmeler, sonucu işçilerin inisiyatifi belirleyebilirse, sonrasında bizim de çalışma koşullarımızın düzeltilmesi için bir şansımız olabilir. Asgari ücretteki artış aynı zamanda bizim sözleşmelerimiz belirlenirken de alacağımız zammın asgarisini belirliyor. Böyle olunca bu dönemki görüşmeler bizim için de önemli oluyor.


BİRLİK OLUP SESİMİZİ ÇIKARMANIN VAKTİ

Sağlık Bakanlığında çalışan 4D’li bir işçi
Ankara

Kasım ayı itibari ile Sağlık Bakanlığı ile Hak-İş arasında imzalanan yeni toplu iş sözleşmesine dahil edildik. Kapalı kapılar ardında, işçilere danışılmadan, talepleri sorulmadan bir sözleşme imzalandı ve biz maddeleri, alacağımız hakları ancak sözleşme imzalandıktan sonra öğrenebildik. İçerisinde biz 4/D’li işçilere dair tek bir madde yoktu. Gördük ki özlük haklarımızda herhangi bir iyileştirme yapılmamış, sadece maaşlarımıza sus payı olarak birkaç sosyal hak üzerinden doğan ufak tefek farklar eklenmiş.

Ben Sağlık Bakanlığında çalıştığımı söyleyince çevremdeki insanlar iyi bir ücret aldığımı düşünüyorlardı. Asgari ücrete çalıştığımı söyleyince inanmıyorlar ama gerçek bu! İktidar kadro verdiğini söylediği işçisini açlık sınırının altında, yoksulluk ve sefalet içinde çalışmaya mecbur bırakıyor. Biz sağlık işçileri olarak söylemeye gelince sağlık çalışanıyız, sağlık çalışanlarına gelen izin kullanma yasaklarına, filyasyon ekiplerine katılma gibi zorunluluklara tabi tutuluyoruz. Ancak sıra ücret ödemelerine geldiğinde tüm bu haklardan dışarıda tutuluyoruz, üvey evlat muamelesi görüyoruz.

Sağlık Bakanı tarafından açıklanan ek ödemelerden hiçbir şekilde yararlanmıyoruz. Filyasyon ekibinde çalışan sağlık emekçileri ek ödemeler alırken, sürekli işçi olarak filyasyon ekibine katılmaya zorlanan sağlık işçileri o ödemelerden de faydalanamıyor. Aldığımız üç kuruş maaşla geçinmeye çalışıyoruz. Zorunlu ihtiyaçlarımızı en asgari düzeyde tutarak harcamalarımızı ona göre yapmaya çalışıyoruz. Pandemi ile ekonomik krizin yükü iyice artmış durumda.

YEMEK KADROLUYA 4 TL, SÜREKLİ İŞÇİYE 12 TL

Çalıştığım kurumun yemekhanesinde kadrolu olanlar 4 liradan yemek yerken biz sürekli işçiler aynı yemek için 12 lira ödemek zorundayız. Eskiden yemek paralarımız maaşımıza yatıyor ve isteyen ücretini ödemek kaydıyla yemekhaneden faydalanıyordu. Çoğu arkadaşımız ise maaşımdan gitmesin, başka harcamalarda kullanırım diyerek yemeğini evden getiriyor, kurumun yemekhanesini kullanmıyordu. Ancak yeni imzalanan toplu iş sözleşmesinde yer alan bir madde (Kurumun yemek vermesi dahilinde işçiye yemek ücreti ödenmez) yüzünden biz sürekli işçiler yemekhaneyi kullanmaya mecbur bırakıldık. Yemek yemesek, kartımızı o turnikelerden geçirmesek dahi yemek ücretlerimizin hiçbir şekilde maaşımıza yatmayacağı söylendi. Sendikaya danıştığımızda kural bu diyor. Biz işçiler kendi aramızda dilekçeler toplayarak bu duruma itiraz etmeye çalışıyoruz; ancak sözleşme bu şekilde olduğu için hiçbir şey yapılamayacağı söyleniyor.

İŞİ SENDİKALARA BIRAKIRSAK DEĞİŞMEYECEK

Süslü cümlelerle kadroya geçirildik, büyük vaatlerle adımıza toplu iş sözleşmeleri imzalandı. Biz tüm bu süreçlere müdahil olmadıkça var olan haklarımızdan olduk. Elimizdeki üç kuruşluk tasarruflarımız da elimizden alındı. Biz birlik olmadıkça, kendi koltuklarını ve kendi çıkarlarını düşünen sendikalara sesimizi çıkarmadıkça bu düzen değişmeyecek. Şimdi asgari ücret görüşmeleri başladı; gözümüz kulağımız onda ama işi sendikalara bıraktıkça bizim için değişen bir şey olamayacak. Şu krizde aman işimden olmayayım, aman devletin güvencesinden mahrum kalmayayım diye düşündükçe elimizde olan hakları da kaybediyoruz. Artık birlik olup sesimizi çıkarmanın vakti.

Bizlere acı reçeteyi uygulayacağız deyip ekonomik krizin yükünü bindirmeye çalışıp, patronlara kıyak geçen iktidara karşı biz buradayız demenin vaktidir. Pandemiyi bahane edip bizim hakkımız olan İşsizlik Fonu’nu patronların kullanımına açan iktidara karşı asgari ücret zamlarında hakkımız olanı almanın vaktidir. Sendikalarda daha çok söz sahibi olmak için, bizim adımıza karar verenleri bizim sözümüzü söylemeye zorlamanın vaktidir.

ÖNCEKİ HABER

AKP, MHP, CHP ve İYİ Parti'den ortak açıklama | 4 parti yine hamasette bir oldu!

SONRAKİ HABER

Destek paketi esnafa "merhem" bile değil: 1000 lirayla bir faturamızı bile ödeyemeyiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...