01 Kasım 2020 23:50

Nusret Suna: İktidar milyonların canı için elini taşın altına koymalı artık

İMO İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna’ya göre, 1999 depreminden bu yana yapı stoku arttı, İstanbul’un deprem güvenlikli bir kent olması için hiçbir şey yapılmadı, artık harekete geçilmesi gerekiyor.

İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna | Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

Ölüm yine göz göre göre geldi İzmir’de… Daha önce Van’da, Düzce’de Kocaeli’de, Elazığ’da olduğu gibi.

Türkiye topraklarının yüzde 95’i deprem kuşağı üzerinde, bunun yüzde 65’i birinci ve ikinci derece deprem bölgesi. Yeterince risk yokmuş gibi tarlalar-dere yatakları yapılaşmaya açıldı, inşa edilen çürük binalar denetimden bile geçirilmedi, üzerine bir ‘İmar Barışı’ ile kaçak yapıların ruhsatlandırılması eklendi. Depreme çare diye ortaya atılan kentsel dönüşümün rotası depreme hazırlanmış kentler değil, inşaata dayalı ekonomik büyüme ve müteahhitlerin zenginleşmesi oldu.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna’ya göre, “1999 depreminden bu yana geçen 21 yılda yapı stoku arttı, İstanbul’un deprem güvenlikli bir kent olması için hiçbir şey yapılamadı”. Suna, artık bir saniye bile beklenmeden harekete geçilmesi gerektiğini altını çiziyor, atılacak adımları sıralıyor. Bu adımların nasıl atılacağı sorusunun yanıtını da HDP Milletvekilli Garo Paylan verdi. Paylan, “1.3 trilyonluk toplam bütçenin binde 3’ünü oluşturuyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yerel yönetimlere bütçe ayrılmalı, planlama yapılmalı ve irade ortaya konularak bu konuda adım atılmalı” diyor.

İKTİDAR ZATEN KAPATMAK İSTİYOR VATANDAŞ İSE KAPATMAYA MECBUR

Her depremden sonra aynı şeyleri konuşmaktan yoruluyor insan, hele de ileri gitmek bir yana durumun kötüleştiğini gördükçe… Böyle başlıyoruz İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna ile konuşmaya. “Her deprem sonrası, gündeme getiriyoruz ama, depremin büyüklüğüne göre en fazla bir hafta sonra, gündemden yavaş yavaş düşürülüyor. Ta ki bir sonraki depreme kadar. Yani kısır döngüdeyiz” diyor Nusret Suna. İktidarın zaten istediği şeyin bu olduğunun altını çizen Suna, vatandaşın da artık buna razı geldiğine dikkat çekiyor. ‘Neden’ diye soruyorum, “Ekonomi malum, vatandaş ekonomik sıkıntıda. Bırakın konutunu yenilemeyi, durumunu inceletmek bile maliyet ve buna gücü yok. Ama bir yandan da televizyonlarda olası büyük bir depremin nelere yol açabileceği anlatılıyor. Eee bir şey yapamıyorken sürekli bunları dinlemek kolay değil” yanıtını veriyor.

DEPREM GERÇEKLİĞİNDEN DERS ÇIKARILMIYOR

‘99’da Marmara’da yaşanan büyük deprem hepimizin hafızalarında hâlâ diri, ‘Kimse yok mu’ sorusunu kimse unutmadı ama, geçen 21 yıla rağmen adım da atılmadı. O depremden beri Marmara’da büyük ölçekli bir deprem bekleniyor. Sadece İstanbul, Marmara değil, Türkiye geneli deprem riski altında, Türkiye topraklarının yüzde 95’i deprem kuşağı üzerinde ve bunların yüzde 65’i birinci ve ikinci derece deprem bölgesi. Sadece İstanbul’da beklenen olası depremde 48-50 bin binanın yıkılabileceği öngörülüyor. Bu yüz binlerce insanın canı demek… Bu çıplak gerçeklik ortada dururken adım atılmamasına öfkeli Nusret Suna: “Biz bu gerçeklikten bugüne kadar ders çıkarmadık. Bugün İzmir’i konuşuyoruz. Daha önce Elazığ’ı konuştuk. Bakıyorsunuz İzmir’de 16-17 binada enkaz var, 6 tanesi aniden çökmüş. Hemen yanındaki binalar hasar alsa da ayakta. Peki bu neden oluyor? Burada bir takım mühendislik hizmetinin alınmadığı ortaya çıkıyor, denetimin yapılmadığı da. Üstüne alt katlarda dükkan olan yerlerde taşıyıcı elemanlara fiziki müdahaleler de yapılmış. Daha da kötüsü Türkiye’de yapı stokumuzun büyük bir bölümü de bu vaziyette. Hep aynı şeyler ama onar-yüzer insanlarımızın hayatına mal oluyor.”

İMAR AFFI İLE DURUM ÇOK DAHA VAHİM BİR HAL ALDI

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum 2018’de ‘İmar Barışı’nı ilan ederken, Türkiye’de 20 milyon yapı stoku olduğunu, bunlardan 12-13 milyonunun yapı kayıt belgesi olmadığını söylemişti. Özcesi Türkiye’de 12-13 milyon kaçak yapı vardı. Ve 2018’de çıkarılan ‘İmar Barışı’yla Türkiye genelinde 10 milyon 79 bin vatandaşın kaçak yapısı yasal hale gelmiş oldu. İzmir’de bu rakam 811 bin.

Bütün su sorunlu yapı stokunun üzerine bir de ‘İmar Barışı’nın, ki siz onu ‘imar affı’ anlayın durumu çok daha vahim hale getirdiği uyarısında bulunuyor Suna: “Bunun en yakın örneği de Kartal’dır. Kartal’da 3 katı kaçak Yeşilyurt Apartmanı ‘İmar Barışı’na müracaat etmişti. Bu binayı inşaat mühendisleri inceleseydi usulsüzlükleri görecek ve binayı boşaltın diyeceklerdi. O zaman da insanlar hayatta olmuş olurdu. Şimdi böyle kaç bina ruhsat aldı bilmiyoruz.”

RANT ODAKLI DÖNÜŞÜMDEN VAZGEÇMEDEN OLMAZ…

Meselenin bir başka yanı kentsel dönüşüm. Peki kentsel dönüşümde ne aşamadayız diye sorduğumuz Suna’nın yanıtı ne yazık ki pek iç açıcı olmuyor. Suna’dan dinleyelim: “2012’de yasalar çıkarıldı ama sonuçta rant getirisi yüksek olan yerlerde müteahhitleri zengin etmek için dönüşüm teşvik edildi, imar durumları arttırıldı, çeşitli imtiyaz tanındı, vergilerden muaf tutuldular. Ve dönüşüm, ihtiyaç olmayan yerlerde rant getirisi için yapıldı, ihtiyaç olan yerde ise rant getiri olmadığı için yapılmadı. 2018’e geldiğimizde bizim söylediğimiz bu durum bizzat dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından itiraf edildi. Bakan, ‘Biz müteahhitleri zengin etmek için bunu çıkarmışız, artık riskli bölgelerde mahalle bazında dönüşüm yapacağız’ dedi. Geçen 2 yılda ne oldu derseniz, yanıt hiç. Biz hâlâ esas ihtiyacı olan yerlerde böyle bir faaliyet göremiyoruz.”

21 SENE KAYBETTİK, ARTIK 1 SANİYE BİLE KAYBETMEMELİYİZ

1999 depreminden bu yana geçen 21 senenin heba edildiğini söyleyen Suna kesin ifadelerle uyarıyor: 21 senede yapı stoku arttı, İstanbul’un deprem güvenlikli bir kent olması için hiçbir şey yapılamadı. Ama artık bir saniye bile beklenmeden harekete geçilmeli. Bunun için, başta İstanbul olmak üzere birinci ve ikinci derece risk altında bulunan alanların yapı stoku envanterinin bir an evvel çıkarılması lazım.Riskli yapıların tespitinin ardından ise yıkılacak binaların boşaltılarak yıkılması, can güvenliğinin sağlanması lazım.Gerçek anlamda mahalle bazında, büyük ölçekli, insanı odağına alan, çevreye saygılı sosyal donatıları olan bir kentsel dönüşüm merkeze alınmalı.Türkiye’de şu anda en önemli sıkıntı doğru denetim olmaması, denetimler hep kağıt üzerinde kalıyor. Bu süreçte denetimlerin kağıt üzerinde kalmasının engellenmesi lazım.

PAYLAN: BÜTÇE AYRILMADIKÇA İNSANLAR TABUT EVLERDE OTURMAYA DEVAM EDECEK

Peki Nusret Suna’nın ilk elden 4 maddede sıraladığı bütün bunlar nasıl hayata geçirilecek, bunun için kaynak nerede, Şu an Mecliste olan 2021 bütçesinde deprem için öngörülen bir bütçe var mı? HDP Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan, 1.3 trilyonluk bütçenin sadece 3.3 milyarlık kısmının Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ayrıldığına dikkat çekerek yanıtlıyor bu sorumuzu: “Bu toplam bütçenin binde 3’ünü oluşturuyor. Depreme dair adım atılması için Bakanlığa ve yerel yönetimlere bütçe ayrılması lazım diyoruz başından itibaren. Bütçe ayrılsın ki yapılar yenilensin ya da onarılsın. Yoksuldan vergi toplanıyor, onlarca kalemde. Ama yoksul için adım yok. Yani bakanlığı ve yerel yönetimlere bütçe ayrılmadığı, ilgili zorlayıcı yasaları çıkarılmadığı sürece bu tabut evlerde insanlar yaşamaya devam edecekler.”

İktidarın vatandaşı müteahhitlerin eline bırakmadan somut sorumluluk alması gerektiğine dikkat çeken Paylan, “Bunun için ciddi bir planlamaya, iradeye ve bütçeye ihtiyaç var. 20 yıllık kentsel dönüşümde bunu rant artışıyla yaptılar, rant değeri yüksek olan bir yerde 3-4 katlı imarı olan yerleri 10 kata çıkardılar, şehirleri yaşanmaz hale getirdiler. Böyle de olmaz, bütün bunlar için bir master plana ihtiyaç var. Bunu hayata geçirecek iradeye ve bütçeye de elbette. Zengin mahallelerde vatandaşın bütçesi ile yoksul mahallelerde kamunun bütçesi ile bu sorun çözülür” diyor.

KALICILAŞAN DEPREM VERGİLERİ DUBLE YOLLARA GİTTİ

Peki ya kamuoyunun ‘deprem dayanışma vergileri’ olarak adlandırdığı vergiler. 1999 depremin hemen ardından çıkarılan kararla alınmaya başladı. Bu karar vergilerin sadece bir yıllığına alınacağı öngörüyordu, öyle olmadı. Bu vergiler 2003 yılına kadar sürekli uzatıldı. 2003 yılından sonra özel işlem vergisi kaldırıldı; deprem vergisi olarak bilinen vergilerden özel iletişim vergisi ise kalıcı hale getirildi. 2017 yılına kadar farklı oranlarda uygulanan özel iletişim vergisi, 2017'de yüzde 7,5 olarak tek oranda birleştirildi.

Sadece 2004-2019 yılları arasında 65 milyar toplanan vergilerin nereye gittiği sorusuna Dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2011 yılında yanıt vermiş ve ‘Duble yollara, demir yollarına, hava yollarına, sağlığımıza, çiftçimize gidiyor’ diye demişti. Geçen zamanda tartışmalar devam etti, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2020’nin ilk aylarında CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiği yanıtta ‘Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da Bay Kemal'e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok’ demişti. Her deprem sonrası gündeme gelen deprem vergilerine ne oldu sorusunu da bu hatırlatma vesilesi ile tekrar soralım.

ÖNCEKİ HABER

ABD’de gergin seçimler: Seçmenin üzerinde baskı büyük

SONRAKİ HABER

Dünya Kobanê Günü'nde HDP pek çok ilde açıklama yaptı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa