09 Ekim 2020 01:08
Son Güncellenme Tarihi: 09 Ekim 2020 10:12

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı: "Ulusal çıkar" halk sağlığıdır

TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Sağlık Bakanı'nın halk sağlığıyla 'ulusal çıkarı' karşı karşıya getirmesini eleştirerek ", “Ulusal çıkarınız, öncelikle halkın sağlığının korunmasıdır" dedi.

Ekran görüntüsü Evrensel WebTV'de yayınlanan 5 Dakikada programından alınmıştır

Paylaş

Vural NASUHBEYOĞLU
İstanbul

Salgınla mücadelede en ön saflarda mücadele eden doktorların meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği (TTB), iktidarın ve yandaşlarının hedefinde. ‘TTB kapatılsın’a  varan tehditlerin nedeni salgın yönetimine ilişkin eleştiriler, gerçeklerin şeffaf bir biçimde halka açıklanmaması ve TTB’nin halk sağlığını önceleyen kamucu bir sağlık hizmetinden yana tutum alması. 72. Büyük TTB Kongresinde tabip odalarından delegelerin büyük çoğunluğunun iradesiyle seçilen yeni yönetim ve TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da bu baskıların yeni hedefi.TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Fincancı, TTB’nin geçmişten bu yana sağlığın piyasalaşmasına karşı yürüttüğü mücadele, halk sağlığını önceleyen kamucu ve koruyucu sağlık hizmetini savunduğu için iktidarların hedefi haline geldiğini söyledi. Fincancı, salgın döneminde artan bu baskıların ise iktidarın salgına ilişkin gerçekleri gizleme çabasının TTB tarafından halkla açık bir şekilde paylaşmanın sonucu olduğuna dikkati çekti.

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, hem bu baskılara hem de pandemi yönetimine ilişkin sorularımızı yanıtladı.     

Öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun. TTB’ye yönelik baskı ve kapatma tehditlerinin yoğunlaştığı bir dönemde devraldınız görevi. Bahçeli’nin hedef göstermesinin ardından fiili saldırılar da arttı. Sizce TTB neden hedefte?

Türk Tabipleri Birliği (TTB) yasa ile kurulmuş, kamu kurumu niteliğinde bir örgüt ama aynı zamanda bir demokratik kitle ve bir meslek örgütü. Dolayısıyla hem hekimlerin hakları hem de kamu sağlığının korunması konusunda yükümlülüğü var. TTB geçmişten bu yana iktidarların hedefi olmuştur; çünkü sağlık politikalarının geliştirilmesinde kamucu bir iradeyle ve koruyucu sağlık hizmeti çerçevesinde bir hekimlik hedefler ve çalışma yürütür. Özellikle sağlığın piyasalaşmasından yana düzenlemeler gerçekleştiren iktidarların onaylayacağı görüşler değil bunlar. Şimdi ise olağandışı bir durumdayız, aynı zamanda salgınla mücadele ediyoruz. Salgınla mücadele adımları konusunda TTB’de emek veren meslektaşlarımızın oluşturduğu kurulların hazırladığı raporlar, yeterince önlem alınmadığına ilişkin açıklamalarımız bizim gördüklerimizi toplumun da açıkça görmesine olanak yaratıyor. Böyle olunca, bilgiyi ve gerçekleri gizlemeye çalışan iktidar tarafından hedef alınmamız kaçınılmaz oluyor.Türkiye’de henüz bir olgu bildirimi yapılmamışken halk sağlığı, enfeksiyon uzmanı arkadaşlarımız dünyadaki salgın sürecini izleyerek, bunun bir pandemi olduğunu gözlemleyerek neler yapılacağını birlikte düşünmek üzere bir Kovid-19 İzleme Kurulu oluşturdu. Ocak ayında konseyimizin öngörüsüyle çalışmalara başladılar. Çok kıymetli bir çalışma bu. Ancak Türkiye’de hükümetler oldum olası, kamu yararına yürütülen bütün bu çalışmaları kendilerine karşıymış gibi algılar.

Bundan önceki konsey üyelerimiz de “Savaş bir halk sağlığı sorundur” bildirgesi yayımladıkları için gözaltına alınmış ve ne yazık ki hepsine ayrı ayrı cezalar verilmişti. Yine eski başkanlarımızdan Dr. Nusret Fişek, idam cezasına karşı söylemi ve hekimlerin bu süreçlerde yer almaması gerektiğini belirten açıklamaları nedeniyle yargılanmıştı. Dolayısıyla TTB sağlığı bir bütün olarak ele alır ve bunu tüm açıklığıyla halkla paylaşır. Kamu sağlığının korunmasına ilişkin TTB’nin bu görüşleri de her zaman iktidarların tutumlarına ters gelen işler olmuştur.

"ELEŞTİRİ YOK, HEDEF ALMA VAR"

TTB’ye yönelik saldırılar, insan hakları alanında yürüttüğünüz mücadele üzerinden şimdi sizin şahsınıza da yönelmiş durumda. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

TTB demokratik kitle örgütü ve bütün tabip odalarında seçimler yapılıyor, yönetim ve delegeler seçimlerle belirleniyor. Sonuçta TTB merkezi yapılanması bu delegelerin iradesiyle oluşturuluyor. Salgın koşullarında bu tartışmaları başlatanların, bazı bölgelerde tabip odası adıyla karşı çıkışlar yaparken, bunların tabip odası seçimlerinde kaybetmiş küçük grupların açıklamaları olduğunu görüyoruz. Bu da aslında salgınla mücadelede iktidarın tutumundan bağımsız değil. Çünkü algı yönetimiyle salgını yönetme tutumuna benzer bir şekilde sanki hekimlerin, odaların çoğunluğu TTB yönetimine karşıymış gibi bir tablo çizmeye çalışıyorlar. Tabii ki eleştirebilirler. Eleştiri zenginleştirir, gözden kaçanları görmeyi sağlar. Ama burada eleştiri değil hedef alma olduğunu görmek gerekiyor. Meslektaşlarımızın salgınla mücadeleyi esas almasını, sahada çalışan hekimlerin karşılaştıkları zorlukları nasıl aşabileceğimizi konuşmak isteriz. Ne yazık ki bunları tartışmak yerine kişi üzerinden hedef gösterme ile karşı karşıyayız.

"İKTİDARIN DİLİ SAĞLIKTA ŞİDDETİ DOĞURUYOR"

Bu tehdit ve baskılar sürerken bir yandan da pandemiyle canla başla mücadele eden sağlık emekçileri can korkusuyla çalışıyor. Bu ortamda sağlıkta şiddetin son bulması mümkün mü?

İktidar tarafından gerek sağlık çalışanlarının örgütlerine, gerek emek örgütlerinin hak arama çalışmalarına dönük baskıcı ve şiddet içeren bir dil kullanıldığında bu toplumda yansımasını kaçınılmaz olarak buluyor. Ama bunun ötesinde şiddetin çok yoğun yaşandığı ve meşrulaştırıldığı bir dönemden geçiyoruz. Sağlıkta şiddete karşı önlemler alınmadığı gibi soruşturma ve yaptırım süreçleri de işlemiyor. Sağlık sistemindeki aksaklıklarda da sorumlunun sanki sağlık çalışanları ve hekimler gibi görülmesine neden oluyor.

MESLEK ÖRGÜTLERİ OLARAK ÇABAMIZ ORTAKTIR

Sadece TTB’ye değil barolara ve diğer meslek örgütlerine yönelik topyekün bir saldırı var. Buna karşı ortak bir mücadele hattı kurulacak mı?

Tabii ki tüm meslek örgütlerinin demokratik bir ortamın sağlanması için yürüttükleri çabalar ortaktır. TTB de bir yandan salgınla mücadele ederken bir yandan da demokratik süreçlerin ortadan kaldırılmasına karşı baroların yanında oldu. Aynı zamanda sağlık ve diğer alanlardaki emek örgütleriyle de ortak çalışmalar yürütmeye çalışıyoruz. Sağlıklı bir ortam için çevre olmazsa olmaz. Burada doğanın tahribine ilişkin TMMOB’nin yürüttüğü mücadeleye TTB’nin katkı sunmaması mümkün değil.

"VAKA KONUSUNDA SÖZCÜK OYUNU YAPILIYOR"

Türkiye’de verilerin şeffaf olmadığına dair tartışma hep vardı. Son olarak Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ‘vaka ayrı hasta ayrı’ açıklaması bunu daha da alevlendirdi. Siz bakanın bu açıklamalarını bir hekim olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başından beri Sağlık Bakanlığının açıkladığı turkuaz tablo tartışmalıydı. Temmuz sonunda ise bakanlık bu tablodaki vaka kavramını değiştirdi. Bakan hastaları ‘Testi pozitif çıkan semptom gösteren’, vakaları ise ‘Testi pozitif çıksa da semptom göstermeyen’ olarak niteledi. Bakanın bu açıklaması Dünya Sağlık Örgütünün kriterlerine de uymuyor. DSÖ, salgınla mücadelede Türkiye’ye yönelik olumlu bir mesaj paylaştı. Ancak bu yazının tamamı paylaşılmadı. DSÖ diyor ki; ‘Bu bulaşıcı bir hastalık. Mutlaka testi pozitif çıkan herkes kayıt altına alınmalı.’ Ayrıca testi negatif olsa bile klinik bulguları Kovid-19’a uyanların da ‘olası vaka’ olarak kayda girmesi isteniyor. Bizde ise sadece hem testi pozitif olan hem de bulguları olanlar hasta kabul ediliyor, sözcük oyunlarıyla.

Kovid-19 hastası olarak kabul edilmeyip evde filyasyon ekipleri tarafından takip edilenlerde de sıkıntılar var. Filyasyon ekipleri yeterli eğitim almamış, sağlık müdürlüklerinde çalışan, farklı alanlardan görevlendirilen kişilerle yürütülüyor. Bunların hem kendilerini hem de toplum sağlığını koruyabilmeleri için iyi bir eğitimden geçmeleri gerekiyor. Ayrıca sahada yetememe durumu da var. Karantinada kalması, izole edilmesi gerekenlerin diğer insanlarla temas ettikleri gerçeği var. Dolayısıyla bir izlem süreci yürütülmeye çalışılıyor ama yetmiyor. Birinci basamak koruyucu sağlık çalışmaları, sağlık ocaklarında bir ekip üzerinden o bölgeye yönelik yürütülürdü. Aile hekimliği ise bunu sağlayamıyor, yetersiz kalıyor. Telefonla aramakla karantina süreci yönetilemez.

BAKAN KOCA "ULUSAL ÇIKAR" AÇIKLAMASIYLA HEKİM KİMLİĞİNİ REDDETMİŞTİR

Eleştiriler sonrası Bakan Koca, ‘Bizim için halk sağlığı kadar ulusal çıkarlarımız da önemlidir’ dedi. Halk sağlığı ile ulusal çıkarları karşı karşıya getirmek ne anlama geliyor?

Halk sağlığının öncelenmediği bir ulusal çıkar mümkün mü? Bir salgında ulusal çıkar, o salgının ciddi bir biçimde yönetilmesi koruyucu bütün mekanizmaların işletilmesi ve doğru bir tedavi sürecinin planlanmasıdır. Bunu yapmazsanız ne ekonomide başarı sağlarsınız ne de çalışma alanında. Üretken yaşlarında insanlar kaybedildiğinde, yaşamlarını yitirdiğinde neyin ulusal çıkarıdır bu? Ulusal çıkarınız öncelikle halkın, toplum sağlığınızın korunmasıdır.
Diğer yandan Sayın Sağlık Bakanı bir hekim. Bir yemini var. Bu yemin çok açıktır; ‘Önceliğim hastamdır, hastamla arama kimse giremez. Baskı altında bile ben önce hastamın sağlığını gözeteceğim’ der. Bir hekim olarak ‘Halk sağlığı yanında ulusal çıkarı da gözetiyoruz’ dediğiniz de zaten hastanızla aranıza piyasanın girmesine izin veriyorsunuz demektir. Bütün bu siyasi boyutun dışında hekim kimliği kalkmıştır Sayın Bakanın. Hekim kimliğini reddetme boyutuna gelmiştir bu açıklamayla ne yazık ki. 

GRİP AŞISI SORUNU HIZLA ÇÖZÜLMELİ

Grip mevsimi geldi. Vaka sayısı hala 1500’lerde. Dünya, Kovid-19 aşısını konuşurken bizim elimizde hâlâ grip aşısı yok. Bu tabloya baktığınızda önümüzdeki süreçte bizi ne bekliyor? Ne yapılmalı? 

Gerçekten ciddi bir sıkıntı var mevsim itibariyle. Özellikle risk gruplarının aşılanması gerekiyor. Aksi durumda salgında durum daha da ağırlaşacak. Eczacılar ‘1.5 milyon aşı sipariş edildi ama en az 6 milyon doz aşıya ihtiyaç var’ diyor. İşte meslek örgütleri bu nedenle var. Kendi alanlarında yaşanan sorunları dile getirerek iktidarlara yol göstermek için. Sağlık Bakanlığı bu uyarıları ciddiye alıp gerekli çalışmalar yapmalı. Tüm risk gruplarına grip aşısı yapılması gerekiyor. İktidarın söylemiyle ifade edeyim ‘ulusal çıkarlarımız’ bunu gerektiriyor. Griple birlikte sağlık kurumlarının yükü de artacak. Sağlık hizmetlerinin kesintiye uğramaması için bu sorun bir an önce hızla çözülmeli.

ÖNCEKİ HABER

2020 Nobel Edebiyat Ödülü Louise Glück'e verildi

SONRAKİ HABER

DTK toplantısı nedeniyle yargılanan EMEP Elazığ İl Yöneticisi Zülfikar beraat etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...