16 Ağustos 2020 00:00

Bölge’de şiddet, istismar, tecavüz, kadın intiharları ve cinayetleri...

Mardin Şahmaran Kadın Platformu Üyesi ve İhraç edilen Mardin Büyükşehir Belediyesi Kadın Politikaları Daire Başkanı Gülizar İpek, kadınlara dönük saldırıları Evrensel'e yazdı.

Fotoğraf: Şahmaran Kadın Platformu

Paylaş

Gülizar İPEK
Mardin Şahmaran Kadın Platformu Üyesi
İhraç edilen Mardin Büyükşehir Belediyesi Kadın Politikaları Daire Başkanı

Bugün dünyanın her yerinde kadınlara karşı bir savaş yürütülmekte ve yaşamın her ala­nında kadın kırımı, erkek egemen politika­ların bir sonucu olarak açığa çıkmaktadır. Devletler kadın mücadelesini sindirmek ve kendi sistemlerinin devamlılığını sağlamak için müca­dele eden kadınlara karşı saldırılar, gözaltılar ve tutuk­lamalarla kadınları yıldırmaya çalışırken, tüm bu saldı­rılara rağmen, dünyanın dört bir yanında kadınlar di­renmeye, mücadele etmeye devam etmektedir.

Militarist ve faşist ülkelerde tecavüz özel bir savaş yöntemidir. Ortadoğu’daki savaşlarda da görüldüğü gibi DAİŞ gibi insanlık düşmanı barbar çetelerin saldırıların­da sürekli kadınların kaçırılıp tecavüze uğraması ve özel­likle Êzidî kadınların köle pazarlarında satılması ve daha da binlerce kadın ve çocuğun bulunamaması; eril siste­min kadın bedenine yönelik savaşının en büyük ve en acı örnekleridir. Yüreklerini sabahın ilk ışığıyla güneşe dö­nen Êzidî kadınların; 73 kez katliamdan geçen bir halkı bugün bile ayakta tutma çabası kuşkusuz ki başta Kürt kadın mücadelesinin ve tüm dünya kadınlarının yürüttü­ğü mücadeleden kopuk ele alınamaz, aynı zamanda il­ham kaynağı olduğunu vurgulamak gerekmektedir.

Dünyanın birçok yerinde maalesef ki, hâlâ gözümüzü Êzidî kadınlarının ve çocuklarının yaşanmışlıklarına ben­zer yeni bir kadın katliamı, çocuk cinsel istismarı, taciz ya da tecavüz haberiyle açıyoruz. Özellikle son dönemlerde ayyuka çıkan ve kimi asker ve uzman çavuşun da adının geçtiği ve başta Dersim, Mardin, Şırnak, Batman, Ağ­rı’da olmak üzere birçok yerde yaşanan taciz, tecavüz ve kadın katliamları haberlerini duyuyoruz ve özellikle de devletin dokunulmazlık zırhını kendine kalkan yapanla­rın sistemin kendilerine verdiği güçle bunu yaptıklarını biliyoruz. Kişilerin ‘Bana bir şey olmaz, beni yargılamaz­lar, git istediğin yere şikâyet et, beni tutuklamazlar’ de­yişleri bu koruma kalkanı ile direk bağlantılı. Çünkü sis­temin onları koruyacağını bilmekte ve bunun öz güvenini taşımaktadır. Bunun somut kanıtı da çoğu kişinin bir gün gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılmasıdır.

KADINLAR DEVLETİN İNSAFINA MI BIRAKILACAK?

Ercan Uysaler davasını birçoğunuz biliyorsunuzdur. Eski bir polis memuru ve belediyede kayyım döneminde Kent AŞ’de müdürlük yapan kişi konumunu kullanarak kadınları fuhşa sürüklediği ve kadınları taciz ettiği olay­dan bahsediyoruz. Mardin Şahmaran Kadın Platformu­nun ve birçok kadın örgütünün takipçisi olduğu bu dava­da, kişi cinsel istismar suçundan ceza almış ve bir buçuk yılı aşkın zaman tutuklanmamıştı. Fakat son dönemde belediyede yapılan yolsuzluk operasyonunda ayrıca kişiye tutuklama kararı verilmiş ve kişi ertesi gün tutuklanmıştı. Kadın örgütleri olarak yaptığımız bütün açıklamalarda kişinin neden tutuklanmadığını sormuş ve bu konuyla il­gili birçok eylem gerçekleştirmiştik. Buna rağmen tutuk­lanması için bir adım atılmamıştı. Ancak, kişi yolsuzluk suçlaması nedeniyle ertesi gün tutuklandı. Tabii ki biz ne­den yolsuzluktan dolayı tutuklandı demiyoruz. Fakat cin­sel istismardan tutuklama kararı olan bir fail neden bir buçuk yıl boyunca tutuklanmadı sorusunu da sormak ge­rekiyor. Burada sistemin tacize, tecavüze bakış açısı da tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıyor mu? Mesela Dersim’de de, tüm kadın örgütleri, günlerdir ‘Gülistan Doku nere­de?​’ diye soruyor ama bir cevap yok. Dersim gibi küçük ve her yerinde kameraların olduğu bir ilde bile bir kadı­nın bulunamaması sizce normal mi? Hatta Rosa Kadın Derneğine düzenlenen son operasyonda, gözaltına alı­nan kadın arkadaşlara sorulan sorular arasında ‘Neden açıklamalarınızda Gülistan Doku nerede sorusunu soru­yorsunuz?​’ diye sorulmuş. Öyleyse, bura­dan ‘Gülistan Doku nerede?​’ diye bir kez daha soruyo­ruz ve sormaya da devam edeceğiz.

MARDİN’DE KADIN İNTİHARLARI HER GEÇEN GÜN ARTIYOR

Mardin’de, tecavüz nedeniyle kenti terk eden ve dava için geldiği Mardin’de intihara kalkışan 21 yaşındaki ka­dına tecavüz iddiasıyla yargılanan ve sözde delil yetersiz­liği nedeniyle beraat ettirilen özel harekat polisinin yar­gılandığı davayı hiç unutamıyorum. TJA, Rosa Kadın Derneği, İHD, ÖHD ve birçok kadın örgütünün de dahil olduğu davada, avukatın kadına sorduğu sorular dehşet vericiydi. Kadın sorular karşısında tir tir titriyor, aynı olayları sanki bir daha yaşarcasına acı çekmesine rağmen avukatın iğrenç sorularının ardı arkası kesilmiyordu.

Mardin’de son dönemde yaşanan kadın intiharları sa­yısı her geçen gün artıyor. Aslında bu can kayıplarına in­tihar yerine intihara sürüklenme yani cinayet demek da­ha doğru olacaktır. İntihar olayları neden her geçen gün artıyor sorusunun cevabını hepimiz biliyoruz. Nedeni sis­temin kadın düşmanı politikaları ve bu politikalar her geçen gün derinleşiyor. Her zamanki gibi ekonomik ve siyasi alanda yaşanan krizlerin savaş alanı doğrudan ka­dınlar olmaktadır.

KADINLAR MÜCADELEDEN VAZGEÇMEYECEK

Bu olaylar olurken, kadın örgütleri de hızlıca iyili­ğin/güzelliğin örgütlülüğünü oluşturdu. Birçok kadın örgütü Eşitlik İçin Kadın Platformunda birleşti ve hep bir ağızdan “İstanbul Sözleşmesi mor çizgimiz, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğiz” dediler. En son Batman’da yaşanan olayda, kadın arkadaşımızın intihar öncesi bıraktığı mektup, hepimizin canını çok yakmıştı. ‘Siz benim çığlıklarımı duymadınız, yanımda durmadı­nız, bana ses olmadınız’ deyişi biz kadınların alanlarda tek yürek olmamız gerektiğini ve ancak bu şekilde bu eril sistemi dönüştürebileceğimizi hissettirdi. Artık ka­dınlar, korkmadan, alanlarda müthiş bir mücadele ile ‘Baskılarınızla, gözaltılarınızla bizi korkutamazsınız! Ne yapsanız da bizi sindiremeyeceksiniz, İstanbul Sözleşme­si’nden vazgeçmiyoruz!’ diye haykırıyorlar. Kadınların alanları bırakmaması bu sisteme geri adım attırır mı? Bence attırır, yeter ki kadınlar daha çok örgütlenerek alanlarda olmaya devam etsinler. Biz dünyanın ya­rısıyız ve çürümüşlüğü, kapitalizmin dayattığı tekçiliği, militarizmi, faşizm ve erkek iktidarları kadınlar değiştirip dönüştürecek. Aslında sistem de bunu biliyor ve bu kadar korkup saldırmaları, alanlarda olan kadınları tutuklamalarının en bü­yük nedeni kadınların birleşmesidir. Tecavüzü meşrulaştıran ve kadın özgürlük mücadelesini boğmaya çalışan bu sisteme karşı kolektif bir bi­linçle hareket ederek ve ayrıca bu kolektif bilinci toplumsallaştırarak sistemin dayattığı çürümüşlü­ğe ve kadın düşmanı politikalara karşı daha çok alanlarda olarak toplumsal refleksleri daha çok artırarak hareket edeceğiz. Kadın özgürlüğü top­lumların özgürlüğüdür ve kadınlar bu özgürlük mücadelesinden asla vazgeçmeyecektir. Yaşasın kadın dayanışması, yaşasın kadınların özgürlüğü!

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE SALDIRILAR: SİSTEMİN KARANLIK YÜZÜ

Koronavırüsün tüm dünyaya yayılmasıyla birlikte ekonomik kriz daha derinleşti ve ‘Evde kal’ çağrılarıyla kadınlar şiddet gördükleri o dört duvarda daha çok kalmaya ve daha çok şiddet görmeye başladılar. Ne yazık ki bu dönemde en çok işini kaybedenler, yine istih­damda ayrımcılığa maruz bırakılan kadınlar oldu. Kadınların, ev içi emek yükü daha çok arttı. Birçok ülke, bu dönemde kadınlara yönelik şiddeti önlemek için bütçe ve politika planlamaları yaparken, Türkiye’deki iktidar bunu çok önemli görmeyerek bir çalışma baş­latmadı. Bu da kadınların fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik her yönlü şiddet görmesine neden oldu. Sistemin devam ettirdiği cezasızlık politikaları da şiddetin daha çok artmasına ve yayılmasına neden oldu. Diğer taraftan, böylesi bir dönemde bir anda TCK 103 çocuk cinsel istismarı af yasası taslağı ortaya çıktı. Tüm kadın örgütleri birleşerek hem sosyal medyada hem de alanlarda ‘Asla buna izin vermeyeceğiz; tacizi, tecavüzü meşrulaştırmanı­zı kabul etmeyeceğiz’ dediler. Bu gücü gören sistem geri adım attı fakat taslak her an Mec­lise tekrardan getirilecek gibi duruyor. Bunun akabinde bir anda ‘İstanbul Sözleşmesi’nden çekiliyoruz’ söylemiyle karşılaştık. İs­tanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa kadınları ev içi şiddet dahil her türlü şiddetten koruyan; eşitliği temel alan ve şiddetin/eşitsizliğin temelini oluş­turduğu bir cinsin diğer cins üzerin­deki egemenlik olgusunu kuramaya­cağını dile getiren; her türlü ayrımcılı­ğı reddeden ve devletlere bu konuda sorumluluk yükleyen belgelerdir. “İs­tanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi düşünüyoruz” demek sistemin kadı­na karşı karanlık yüzünü bir daha ortaya çıkarmıştır. İlk imza atan ül­keler arasında olunmasına rağmen şiddetin böylesi arttığı, kadınların katledildiği bir dönemde sözleşmeye dönük saldırılar aslında bizi hiç şaşırtmadı. Hannah Arendt’in Kötülüğün Sıradanlığı kitabı geldi aklıma. Hannah kitabında, özellikle kötülüğün örgütlülüğünden bahsediyordu ve kötü­lüğün bu kadar arttığı bir dönemde bu kararın alınması hiç şaşırtıcı olmadı.

MEDYA ŞİDDETE ÇANAK TUTUYOR

Şırnak’taki olayda Şırnak Valiliğinin yaptığı açıklamada, ancak halkın öz gücüyle sokaklara dökülmesinden sonra tutuklanan fail uzman çavuş için ‘Aşırı alkollüydü ve çevreyi rahatsız edecek şekilde tavır ve hareketler sergiledi’ ifadeleri kullanıldı. Bu istismarı meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir ve kadın taciz, tecavüz ve katliamlarını normalleştiren/meşrulaştıran bu dile her gün tanıklık ediyoruz. Erkek şiddeti ifadesini kullanan çok az basın organı var. Taciz edilen ya da katledilen kadının giyimi, yaşam biçimini sorgular tarzda haberler yapılıyor. Sistematik erkek şiddeti gözardı edilerek şiddet tekrardan üretiliyor. Bu da kadın cinsel tacizlerinin ve cinayetlerinin artmasına neden olmaktadır. Medyanın dilinin erilliği göz ardı edilmeyecek bir konu ve kadın örgütlerinin ciddiyetle üzerinde durması gereken bir mevzudur. Tabii ki kadını sürekli ötekileştiren, hiçleştiren bu dil sistemlerin politikalarından bağımsız değildir ve bu dilin peyderpey toplumun her kesimine sirayet ettiğini görüyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Atina UNHCR Ofisi önünde açlık grevi: "Beni burada statüsüz tutmaya zorlayamazlar"

SONRAKİ HABER

1994'te babası kaybedilen İhsan Acar: Kayıplarımızın hesabını kimse kimseden sormuyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa