01 Haziran 2020 00:33

Sağlık emekçileri uyanıyor

Bu dönemde hükümetin aklına, ucuz iş gücü olarak sağlıkta taşeronluk geldi.

Fotoğraf: Evrensel

Fatih Sürenkök
Fatih Sürenkök

Koronavirüs salgını hızını keserken, bizler de günlük yaşamı ve yaşadıklarımızı gözden geçirme şansını bulduk. Önümüzdeki günlerde, uzmanlar özellikle salgın döneminde hangi sağlık sistemlerinin daha geçerli ya da toplumu koruyucu olduğunu değerlendirecek, bizler de göreceğiz. Ancak bu salgını geçirirken, ülkemizi yönetenlerin davranış şekillerini, olaylara yaklaşımlarını bizzat yaşadık, yaşıyoruz.

Salgının en önünde mücadele eden sağlık çalışanları, bu virüsten en çok etkilenen kesim oldu. Binlerce sağlık çalışanı bu hastalığa maruz kaldı ve onlarca sağlık çalışanımız maalesef ki yaşamını yitirdi.

Hükümetin, 2003 yılından beri uygulamakta olduğu sağlıkta yıkım politikaları yani Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) ile yaptığı ilk işlerden biri; performans sistemini getirmek oldu. 2004 yılından bu yana, performans sistemi ile sağlık çalışanlarının “bir arada kardeşçe” çalışmasını yok ettiler. Gerek sağlık çalışanları, gerekse de hekimler arasında, performans ücretleri ile uçurumlar ve rekabet yaratıldı. Sistemin tepesinde hekimler, en altında da taşeron işçiler vardı. Hekime çok iş yap, çok kazan, kırışalım dediler. Bu dönemde hükümetin aklına, ucuz iş gücü olarak sağlıkta taşeronluk geldi. Taşıma personelinden tıbbi sekretere, güvenlikten temizlik görevlisine kadar her sağlık çalışanı, taşeron firmasında asgari ücretle hizmet veriyordu. Bu hizmetin karşılığında yeterli ve eşit ücret alamadığı gibi, eğitimini bile görmediği sağlık sisteminde iş kazaları ile meslek hastalıkları ile karşı karşıya idi. Kronik hastalıklar ve ölümler sağlık işçisinin kaderiydi.

Emeğinin karşılığını almak bir yana, hakkını savunacak gerçek sınıf sendikalarına girmek, onlar için işlerini kaybetmek demekti. Sağlıkta taşeron çalışma, bir seçim öncesi AKP hükümetinin seçim yatırımı olarak kaldırıldı. Artık işçi statüsünde çalışan emekçi kardeşlerimiz 4-d statüsünde idi. Herkes ve hepimiz yandaş firmaların emrinde ezilen ve sömürülen sağlık işçilerinin haklarını alacağını umut ettik. Ancak AKP hükümeti, yüz binlerce sağlık emekçisinin, yine “toplu iş sözleşmesi olmadan, düşük maaşla çalışmalarına” karar verdi. Hasta ile, hastalık ile karşılaşma ve riskleri diğer sağlık çalışanlarından hiç farklı olmamasına, hatta bazı alanlarda daha fazla olmasına rağmen sağlık işçileri, yine üvey evlat muamelesi görüyordu.

Tüm bu baskılara sınıf ve emek mücadelesi veren kamu ve işçi sendikaları ile Tabip Odası karşı çıkıyor ve ortak mücadele yükseliyor. Bunun örnekleri İzmir’de çoğalmaya başladı.

Sağlık-İş İzmir şube başkanı sevgili arkadaşımız Adem Sarıçoban, sağlık emekçilerinin duygularını şöyle özetliyor;

“Hepimiz aynı hastanede çalışıyoruz. Aynı takımın elemanıyız. Son salgın dönemi, aradaki farkın daha da belirgin görülmesini sağladı. İşçi arkadaşların bu süreçte emeklerinin ve kendilerinin yok sayılmasını ve görmezden gelinmelerini kabul etmeleri mümkün değil. Bunun bir örneğini koruyucu malzemelerin dağıtılmasında gördük. Bunu Sağlık Bakanı’nın “ek ödemelerin tavandan ödenecek” açıklamasının ardından da gördük. Ek ödemelerin tavandan ödenmesine, sağlık ve sosyal hizmet işçilerinin dahil edilmemesi, iş barışını iyice bozdu. Tüm bunların yanında, görev tanımı dışında işe zorlama, işçi arkadaşların sürekli maruz kaldığı önemli bir problem. Mevcut performans sistemi ile iş barışı iyice bozuldu. Örneğin, 112 ambulans sürücüsü çalışırken, tüm risklerle karşı karşıya olmasına rağmen, ek ödeme alamadığı için, hasta taşımak istemiyor. Talebimiz; çalışanlar arasında ayrım yapılmasın, ek ödeme herkese eşit ve adil verilsin. Covid-19, iş kazası ve meslek hastalığı sayılsın.”

Evet,
Hepimizin ortak talebi; “eşit işe, eşit ücret”.
Hepimizin ortak sloganı “birleşe birleşe kazanacağız.”
Ve hepimizin ortak değeri “hiçbir karanlık sonsuza kadar sürmez”

7 yıl önce bugün, Taksim’de yakılan ateş, Türkiye’deki halkların zulme karşı,  neler yapacağını dosta düşmana gösterdi. Gezi ateşi ülkenin dört bir yanında özgürlük ateşine dönerek, iktidar karanlığının sonsuza dek gitmeyeceğini gösterdi.

Milyonlarca kişinin, özgürlük ve adalet istemleriyle, günlerce yurdun her yerindeki mücadelesinde maalesef ki, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Hasan Ferit Gedik yoldaşları kaybettik.

Ülkenin demokrasi ve özgürlük mücadelesi, kaybettiklerimizin ışıkları ile sürüyor, sürecek.

“Her yer Taksim, her yer direniş.”

Sağlıkla ve özgür kalın.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI