10 Şubat 2020 11:51

Depremi çocuk evliliklerinin yasaklanmasına bağlayan Gencer, derste protesto edildi

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) öğrencileri, Elazığ depremini çocuk yaşta evliliklerin yasaklanmasına bağlayan Bedri Gencer'in dersini terk etti.

Ekran görüntüsü öğrencilerin sosyal medyada paylaştığı görüntüden alınmıştır.

Paylaş

Yıldız Teknik Üniversitesinde (YTÜ) öğrenciler, yaptığı açıklamalarla pedofiliyi öven Profesör Bedri Gencer'in skandal açıklamalarına tepki gösterdi. Öğrenciler Gencer'in bu sabah işlediği dersi topluca terk etti.

Öğrencilerin tepkileri üzerine pedofiliyi savunduğu sözlerinin bir kere daha meşru olduğunu savunan Gencer, itiraz eden bir kadın öğrenciye “cırcır yapma” sözleriyle çıkıştı. Gencer kendisine tepki gösteren öğrencilere "Abdullah Gül eşiyle kaç yaşında evlendi?" diye cevap verirken, öğrencilerin topluca sınıfı terk etmesi üzerine "Sizin arkanızda kimler var biliyorum" diyerek söylendi.

AFETLERİ ÇOCUK YAŞTA EVLENDİRMENİN YASAKLANMASINA BAĞLAMIŞTI

Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümünde görevli Prof. Dr. Bedri Gencer, Türkiye’yi acıya boğan Elazığ depremiyle ilgili medya hesabından yaptığı paylaşımda afetleri çocuk evliliklerinin yasaklanmasına bağlamış ve bu sözler büyük tepki çekmişti.

Yıldız Teknik Üniversitesi de Prof. Dr. Gencer’e ilişkin şu açıklamayı yapmıştı:

"Halkımızın son derece üzgün devletimizin tüm birimleri ile sahada olduğu bu dönemde üniversitemizde görevli bir öğretim üyesinin sosyal medyada yer alan, haddini aşan ve kabul edilmesi mümkün olmayan paylaşımına ilişkin ivedilikle çalışma başlatılmıştır.” (HABER MERKEZİ)


DERDİM "GAYRETULLAH"A DOKUNMAK DEĞİL...

YTÜ eski öğrencisi
İstanbul

Öncelikle bu bir ifşa metni değildir. Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde 1.5 senelik yüksek lisans eğitimimde sınıf arkadaşlarımın ve benim yaşadıklarımızın somut izdüşümüdür. Evet, geçtiğimiz günlerde atmış olduğu “tivit”le gündeme gelen, bir süre “Yıldız Teknik Üniversitesi” başlığının twitter top topic’inde üst sıralarda yer almasına yol açan ve sonunda da YTÜ’nün resmi hesaplarından “durumun takibinde olacağız” şeklinde naif bir açıklama yapmak zorunda kaldığı konunun öznesinden bahsedeceğim. Derdim “Gayretullah”a dokunmak değil...

Yüksek lisans eğitimimin ilk günü, derse biraz gecikmiştim neyse ki Sosyal Teori ve Din dersimizin hocası Prof. Dr. Bedri Gencer de derse geç girmişti. Yeni sınıf arkadaşlarımı gözlemlerken, bir yandan da dersin işleniş biçiminin nasıl olacağını düşünüyordum. Çünkü sosyoloji bölümündeydik ve sanıyordum ki klasiklerden çağdaşlara din meselesinin toplumsal bağlamda nasıl ele alınacağını anlamaya çalışacaktık.

SINIF NEDEN KALABALIK?

Derse başlamadan önce hoca önce besmele çekti ve şu anda aklımda olmayan bir dua/sure okudu. Evet “ilim yapmaya başlayacaktık” bu sebeple buraya kadar bir sorun yoktu (!) Bu arada sınıfımız normal kontenjandan daha kalabalıktı. Okula başlamadan önce yaz döneminde hocaları biraz “stalk”lamıştım, bir forum sitesinde Bedri Gencer’in zorunlu derslerinden geçmenin zor olduğu, bu yüzden bölümü bırakanların olduğunu okumuştum. Ama kendimi olumsuz düşünmemeye itmiştim. Sonuçta çalışırsam yapabilirdim. Meğerse sınıfın kalabalık olmasının sebebi alt dönemden hocanın dersini “geçemeyenlerin” de bizimle beraber ders almasıymış. İlk gün bir süre Boğaziçi ve ODTÜ gibi üniversitelerin eğitimlerinin ve öğrencilerinin ne kadar iyi olduğundan bizim niye aynı seviyeye gelemediğimizden yakındı hoca. Birinci sebep yetersiz olmamız, ikincisi ise ilim yaptığımız yerle ilgiliymiş. Nasıl mı? Önceden medrese eğitimlerinin yapıldığı gibi, ilmin aslında temiz yerde olacağı, ama “Afedersiniz, tuvalete girdiğimiz ayakkabılarımızla girdiğimiz sınıfta ilim yapılamaz” olmasıymış. Birinci dönemin ilk dersi dolayısıyla gergin geçti, lisansını bitirmiş ve yüksek lisans yapmaya hak kazanmış sınıf arkadaşlarım ve ben genel olarak gergindik. Bir arkadaşım sonradan Bedri Gencer’in derslerinde stresten dişlerini sıktığını, hoca söz hakkı vermesin diye başını sürekli eğdiğini söyleyecekti. Yazdıklarımı abartılı bulabilirsiniz, fakat bahsettiklerim -ve belki eksik kalan birçok şey- maalesef yaşandı.

“SÜREKLİ GÖZÜMÜN İÇİNE BAKIYORSUN”

Şimdi düşününce hâlâ anlam veremediğim, derslerde mesela Sosyal Teori ve Din dersinde, okumamız gereken bölümün konusundan uzaklaşıp, uzun uzadıya fıtrat/adet/örf ayrımlarıyla ve Türkiye’de güzel Türkçe yazabilen bir Bedri Gencer bir de Peyami Safa olduğuna nasıl gelebildiğimiz... Kendisinin derslerde konuşulan konularla ilgili yazmış olduğu makalelere academia sayfasından ulaşıp okumamız gerektiği gibi, malumunuz Peyami Safa romanlarını da alıp okumalıydık.

Bir gün derste bir kadın arkadaşımın -kadın olmasını vurguluyorum çünkü anlatacaklarımın seyri için bu detay önemli- “Hocam siz de sürekli bana soru soruyorsunuz, başkaları da var” demesine karşılık, hocanın da “Çünkü sen de sürekli gözümün içine bakıyorsun” demesine şahit olduk. Tabii ki kadın öğrenciler erkek hocalarının gözlerinin içine bakmamalıydı... Zaten bizim yapmamız gereken “evlenmek”ti. Çünkü kendisinin de imkanı olsaydı 25 yaşındayken evlenirdi ve imanını tamamlardı...

Birinci dönem aldığımız dersin finalinden sonra şöyle başlayan bir mail aldık: “Tam 20 yıldır öğretim üyeliği yapıyorum, ilk kez bu kadar başarısız bir sınav yaşadım.” Tabii ki “hepimiz kaldığı için problem hocada” dememeliydik. Çünkü hoca “vicdanen müsterihti” ve sorun tabii ki biz öğrencilerdeydi ve “maksat bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek”ti, eğer maksat bağcıyı dövmek olsaydı “o zaman kitabın tamamından sorumlu olduğumuz daha zor bir sınav”la karşılaşırdık….

Neticede aynı sınavın bütünlemesinin ardından 10’dan fazla öğrenci dersten kaldık. Sebebi, hocanın istediği cevapları vermemiş ve çalışmıyor olmamızmış.

İkinci dönem aldığımız Türk Modernliğinin Sosyolojisi dersini birinci dönemki dersine göre daha fazla kişi geçmişti. Ama iki dönem de alınan dersleri geçemeyen bazı arkadaşlarımız maalesef okulu bırakmak zorunda kaldı. Sınava çok çalıştığını ve sorulan bütün sorulara cevap verdiğine emin olan bir arkadaşımız hocaya durumunu anlatan bir mail yolladığında, hoca cevabı maili atan arkadaşın dışında sınıfın tamamına gönderdi. Bedri Gencer: “(....) sınavda kalmanın etkisiyle psikolojin bozulduğu için böyle diyorsun” ile başlayan ve tabii ki kendisinin haklı olduğu gerekçeleri sıraladığı uzun bir maildi bu. Evet hoca bizi sürekli uyarmıştı “elinden gelen gayreti yapıyordu” (!)

Bir sonraki sene kalanlar ve bölümü bırakmayanlar yine Sosyal Teori ve Din dersini aldı. Bu sefer hoca okumamızı istediği ders kitabını revize etti ve o dönem okuduğumuz kitabın daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Az kişi olduğumuz için dersleri hocanın odasında işliyorduk ve biz öğrencilerine olan tutumu daha ılımlıydı diyebilirim. Hatta şakayla karışık, derslerinden geçmenin zor olmadığını, çalışırsak hepimizin yapabildiğini ve “... (adını belirtmek istemediğim bir sınıf arkadaşım) bile nasıl geçti Türk Modernliğinin Sosyolojisi dersini” görüyorduk.

“KIZLAR NEDEN YÜKSEK LİSANS YAPIYOR?​”

O sene hocanın odası değişti ve sınıf taşıma işini biz öğrencileri yaptık. Kat görevlilerine “siz bırakın, estağfirullah”ların ardından, abdest terlikleri de dahil olmak üzere bütün eşyalarını taşıma görevini biz öğrencilerine ders saatinde yaptırmış oldu. Terliklerini taşımak zorunda kalan ben olmadığım için şanslı mı hissetmeliyim bilemiyorum...

Hocanın zorunlu dersinden kalmış olmak dönemin bir dönem uzaması anlamına geliyordu bu da öğrencilerin ders döneminden tez dönemine geçememeleri demekti. Toplamda üç tane hocanın olduğu bir Sosyoloji bölümünden haliyle yüksek lisans tezleri de çıkamıyordu. Ancak bu durumla ilgili en ufak bir düzeltme yapılmadı (en azından benim okulda olduğum süre boyunca ve sanırım sonradan sosyoloji bölümü insan ve toplum bilimleri ana bilim dalının altına eklemlendi ve sosyoloji bölümüne bir hoca alındı.)

Yazdıklarıma bir de şunları ekleyip tamamlamak istiyorum. “Hadi erkek öğrenciler askerden kaçmak için yüksek lisans yapıyor da siz kızlar neden yüksek lisans yapıyorsunuz” ya da başörtüsü takmayan kadın öğrencilere “annen baban demiyor mu sana, kapanmanı istemiyorlar mı” gibi hâlâ anlam veremediğimiz sorulara maruz kaldığımız da oldu. Şimdi ben hocanın bu sözlerinin de bir şiddet biçimi olduğunu söylesem, “Gayretullah”a dokunmuş olur muyum? Siz karar verin.

{{396211}}

ÖNCEKİ HABER

Kocaeli'de "Geçinemiyoruz" diyenler battaniyeleriyle eylem yapacak

SONRAKİ HABER

Milli Savunma Bakanlığı, İdlib'de 5 askerin yaşamını yitirdiğini açıkladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...