28 Aralık 2019 12:29

The Irishman: Mafya, sendika, iktidar

Özellikle sendikal bürokrasi ve sınıf çıkarlarını kapı dışarı eden sendikacılık tavrının gözler önüne serilmesiyle, tersinden gerçek bir sınıf sendikacılığının biçimlerinin tartışmasını açan bir film.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Umut Düzgün BULUT

İstanbul Üniversitesi

Scorsese'ın yeni bir filminin vizyona girdiğini öğrendiğimizde ve hatta bu filmin Robert De Niro, Al Pacino ve Joe Pesci gibi döneminin mega starları ile çekilmiş olduğunu duyunca kuşkusuz hepimiz heyecanlanmışızdır. Kendi dönemlerinin hem sinemada hem de oyunculukta bir çizgi haline gelmiş isimlerinden bahsediyorsak böyle olması da normal. Çok uzun metrajlı bir film olması filmi izlemek isteyenlerin gözünü korkutsa da bence bir o kadar daha izlenebilecek bir film.Filmimiz Charles Brandt‘ in “I Heard You Paint Houses” kitabından sinemaya uyarlanan veya sinemayla nefes alan bir film. Kitap 1975 yılında şüpheli bir şekilde ortadan kaybolan Amerikan kamyoncular sendikası başkanı James Hoffa’nın gizemli kayboluşunu anlatıyor. Film ise 1950’li yıllardan 2000’lere dek geniş ama bir o kadar da hareketli ve canlı bir dönemi ele alıyor. Bu dönem içinde mafyanın içine giren bir İrlandalının hayatını merkeze alıp dönemin mafya-sendika-iktidar üçlemesinin ilişkilerini gözler önüne seriyor. Bunun yanı sıra Amerika’ya göçen İtalyanların mafya-aile ilişkilerini de anlatmasa bile gösteriyor. Ele aldığı dönemin kaotik, kanlı ve hareketli yapısına rağmen oldukça sakin bir film izliyoruz. Öyle ki, uzun bir diyalog sahnesi ile birinin kafasına sıkılarak öldürüldüğü sahnede gerilimi aynı düzeyde hissediyoruz. Seçilen bu gerilim düzeyinin filmin amacı ile ilişkilendirilmesi ise gayet normal.

SERMAYE GÜCÜ OLARAK SENDİKA FONLARI: HOFFA BANK

Irıshman için 70’li yılların sinemacılarının geçmişteki sinema deneyimlerine olan vedalarının izlerini taşıdığını söylemek mümkün... Benzer bir iddia ile Tarantino da beyaz perdeye çıkmıştı. Kabaca bu bir mafya filmi ama klasik bir mafya filmi gibi gerilimin yüksek olduğu, sert çatışma sahnelerinin yaşandığı bir film değil. Filmin geçtiği 50 yıllık dönemde ikinci dünya savaşı sonrası Amerika’nın hem devlet işleyişinin hem de bunun toplumsal ilişkilere yansımasının da görüldüğü bir film. Filmde 3 ana nokta var diyebiliriz; yoğun olarak işlenen mafya ilişkileri, bir kamyoncu sendikasının mafyayla kurduğu ilişkiler ve arkada ise sessiz sedasız hüküm süren bir devlet/yargı işleyişi ve bu üçlünün iç içe girmiş ilişkileri. Başrollerden biri de kamyoncu sendikası başkanı Jimmy Hoffa adlı döneminin en ünlü sendikacılarından. Ben merceğimi buraya tutmak istiyorum.

Ünlü sendika başkanı James Hoffa ölümü hâlâ merak edilen biri. Öyle ki ölümünden sonra Sylvester Stallone başrolüyle anısına FIST (kamyoncu) adlı bir film de çekilmiştir. Hoffa’nın mafyayla kurduğu karanlık ilişkiler ise aslına baktığımızda oldukça aydınlık bir şekilde bugün karşımızda duruyor. İşçilerin sendika aidatları ile kurulan devasa emeklilik fonu filmde de diğer mafya babalarına teşvik veya kredi olarak kullanılıyor (bknz. İşsizlik fonunun patronlara kredileştirilmesi) veya bu kamyoncular sendikasındaki mafya temsilcisi CIA ile ortaklık kurarak Küba’ya karşı gerçekleştirilen domuzlar körfezi çıkartmasında kullanılacak silahların taşımacılığını da yapıyor. Yine de bu ilişkiler filmde Amerika’nın kesinlikle temiz olmayan tarihinin paçadan sızma durumuyla açıklanabilir düzeydedir. Dönemin olayları ise öyle arada siyah-beyaz bir TV ekranında geçmektedir.Hoffa ve dönemin Amerikan sendikacılığının Türkiye işçi sınıfı hareketi açısından da önemli bir yeri var. 1960-75 yıllarında -ki bu yıllar aynı zamanda Hoffa’nın sendika başkanlığı yaptığı yıllardır- Türk-İş’e bağlı sendikaların yönetim kurullarından onlarca sendikacı Amerika’ya yollanmış orada “sendikacılık” dersi almışlardır. Bunlar daha sonra sınıf hareketinde önemli roller oynayacaktır. Ama Amerika’ya giden yalnızca işçi sendikacıları değildir dönemin patron örgütlerinin yönetim kurulları da Amerika’ya eğitim almaya gitmişlerdir. 1949’dan beri ise Türkiye burjuvazisinin hayali zaten “küçük Amerika” kurmaktır ve bu gezilerin de böyle bir işlevi vardır.  

AMERİKAN SENDİKACILIĞI VEYA MAFYATİK SENDİKA

Amerika’da 1890’lı yıllarda başlayan sendikal hareket o günden bugüne hep sosyalizm karşıtı yönelimlerin güçlü olduğu bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Sendika içi muhalefeti ve sosyalist işçi önderlerinin tehdit edildiği, işten attırıldığı ve hatta öldürüldüğü bir sendikal çizgiden bahsediyoruz. Bu sendikal çizgi işçi sınıfının değil sermayenin yanında durmuştur ve durmaktadır. Ama bu sendikal anlayışa verilen isim yalnızca bu sebeplerden değil bunun yanı sıra mafyalar ve çetelerle kurulan ittifakların hatta sendikanın maddi gelirlerinin mafyalara kredi olarak verilmesinin de bir etkisi vardır. Mafya ve sendika yönetimlerinin iç içe geçtiği, sendika yönetimlerinin pragmatist tavırla sermayeden yana durduğu böylesi bir sendikal hareket kuşku yok ki bugün Türkiye’de de etkisini sürdürmektedir. İşte Jimmy Hoffa böylesi bir politik çizginin öne çıkardığı isimdir. Dolayısıyla hayatı da ölümü de karanlık birçok olay ve ilişkiler arasındadır. Kim bilir belki de Amerikan sinemasında bu kadar geniş yer almasının ve öne çıkarılmasının sebebi de budur.Buradan filme dönecek olursak eğer, bu film hem Scorsese gibi 70’li dönemlerin yıldızlarının vedası gibi dursa da aynı zamanda Amerikan sendikacılığının ve mafyatik ilişkilerin kirli çamaşırlarının da ortaya konduğu bir filmdir. Yine de filmde buralara dair bir eleştiri görmek mümkün değil. Ama hem sinematografisiyle hem de bir dönem filmi olarak The Irishman adından söz etmeye değecek ölçüde etkili bir film. Özellikle sendikal bürokrasi ve sınıf çıkarlarını kapı dışarı eden sendikacılık tavrının gözler önüne serilmesiyle, tersinden gerçek bir sınıf sendikacılığının biçimlerini tartışmanın olanaklarını sağlayan Irıshman’i izlemenizi tavsiye ediyorum. 

ÖNCEKİ HABER

Ücretsiz eğitim mi?

SONRAKİ HABER

2020’de hayallerimizi mücadeleye örgütleyelim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...