10 Kasım 2019 11:07

NATO tartışmaları üzerine: Beyin ölümüne karşı kalp masajı

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un geçtiğimiz hafta NATO için “Beyin ölümü gerçekleşti” demesi AB basınında tartışılmaya devam ediyor.

Fotoğraf: Mustafa Yalçın/AA

Paylaş

René HEILING
Neues Deutschland

İki Almanya’nın birleşmesinin 30. yıl dönümü kutlamaları, ortaya çıkan çok önemli bir bilginin üstünü örtüyor: Sadece Doğu değişmedi, Batı da artık eskisi gibi değil. Dünya, çeşitli iktidar merkezlerine bölünmüş durumda ve NATO tüm gücüne rağmen, dünyayı yeniden düzenleme konusunda zorlanıyor, Çünkü: “Şu anda yaşadığımız şey NATO’nun beyin ölümü”

NATO ZİRVESİ ÖNCESİ TARTIŞMA

NATO’nun durumu, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İngiliz The Economist dergisine verdiği röportajda söylediği bu sözlerden daha açık ortaya konulamazdı. İttifakın kuruluşunun 70. yıl dönümünü kutlayacağı aralık ayı başlarında Londra’da yapılacak NATO zirvesinden birkaç hafta önce Macron; “ABD ile NATO müttefikleri arasında stratejik kararlarda koordinasyon olmadığını” ifade etti. “Eşgüdümsüz, saldırgan” yaklaşım ve Türkiye’nin tek başına hareket edişi çöküşün belirtilerinden başka bir anlam taşımıyor. Ama Macron olası bir çıkış yolu görüyor ve Avrupa’nın savunma yeteneklerini güçlendirmesi çağrısı yapıyor.

Perşembe günü, aynı zamanda Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Başkanı olan, Savunma Bakanı Annegret Kramp Karrenbauer, Münih Alman Ordusu Üniversitesi öğrencilerini, önlerine getirilen görevleri yapmakla kalmayıp geleceğe biçim vermek için (dünyayı) gerçekten yönetmeye cesaretlendirdi.

Kramp-Karrenbauer, “dönüşüm çağından” ve bir şeylerin değiştiği ama yeninin henüz formunu almadığı bir “belirsizlik”ten söz etti. Savunma Bakanı’nın durumu tasvir etmesinin ardından ne geldi? Gerekli ve olanaklı olan bir yumuşama politikası önerisi mi?  ABD Başkanı Barack Obama’ya atıfta bulunarak; “Sorun karşısında hayret içinde kalıp şikayet etme, çözüm önerilerinde bulun!” diyen Annegret Kramp-Karrenbauer vatandaşların politikadan beklentisinin bu olduğunu vurguladı.

“ALMANYA’NIN GLOBAL ÇIKARLARI”

Almanya güvenlik ve savunma da dahil olmak üzere birçok alanda zaten önemli katkılar sunmaktaydı. Ancak savunma bakanı, Almanya gibi büyük, ekonomik ve teknolojik açıdan güçlü, jeostratejik konumu önemli bir ülkenin, global çıkarları da dikkate alındığında kenara çekilip olan biteni izlemesinin yanlış olduğuna dikkat çekti. Almanya’nın şimdiye kadar izlediği çekingen mütevazı kültürü eleştirerek cesur davranıp değiştirici güç rolünü üstlenme çağrısı yaptı. Tabi ki bu rol NATO ve Avrupa Birliği’ne derin bağ içinde üstlenilecekti. Almanya’nın stratejik çıkarlarıyla ilgili tüm sorular için nihayet “bir tutum belirlemesi”, tutum ve çıkarın gerçekliğe dönüşebilmesi için ise inisiyatif kullanması zorunluydu.  Buna “mevcut güvenlik statükomuzu sorgulama” da dahildi. Sahel bölgesini örnek vererek Fransa’yı oradaki terörle mücadele operasyonu nedeniyle takdir etti.

ALMANYA’NIN “KENDİSİNİ GÖSTERME” ZAMANI

Bakan, “dayanışma”dan bahsetti ve Hint-Pasifik Bölgesi’ndeki partnerlerimiz, Avustralya, Japonya ve Güney Kore’nin yanı sıra Hindistan’ın kendilerini Çin’in güç iddiasının baskısı altında hissettiklerini söyledi. Almanya’nın “müttefiklerimizle birlikte bölgedeki varlığımızı” gösterme zamanı gelmişti. 2020’nin ikinci yarısındaki Alman AB Konseyi Başkanlığı’na bağlı olarak, Avrupa’nın hareket etme kabiliyetini ve NATO’daki Avrupa kolunu güçlendirmek için önerilerde bulundu. Bu sayede, AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’na stratejik bir pusula vermek istenmekteydi.

ASKERİ HARCAMALAR ARTACAK

Kramp-Karrenbauer ulusal güvenlik konseyi fikrini memnuniyetle karşıladı ve “parlamento görüş oluşturma sürecinin basitleştirilmesi ve hızlandırılması” çağrısında bulundu. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile görüşmesinden bir gün önce, “savunma bütçesinin akla uygun artışı” tartışmalı konusunda da bir şeyler söyledi: 2024 itibariyle, Almanya gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 1,5’ini orduya harcamak ve 2031’de ise gerekli olan yüzde ikisine ulaşmak istiyordu. ABD Başkanı ve diğerleri de bunu talep ettiği için değil, “bizim kendi güvenlik çıkarlarımız” olduğu için bu yapılacaktı.

Bakana göre, her zaman krizler olacaktı, “tüm tehditleri ortadan kaldıramayıp, her parçalanmış ülkeye barış getiremeyecektik.” Ve: “Federal Cumhuriyetin güvenlik politikası hiçbir zaman maceraperest olmamıştı ve bu şekilde de kalacaktı.”

(Çeviren: Semra Çelik)

ÖNCEKİ HABER

"Kristal Gece"nin 81. yıl dönümü: Geçmişi unutmayalım, gelecek için mücadele edelim

SONRAKİ HABER

Devlet Başkanı Morales açıkladı: Bolivya’da seçimler yenileniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa