30 Ağustos 2019 02:03

İngiltere Parlamentosu, sermayenin Brexit’i için devre dışı bırakıldı

İngiltere Parlamentosu 5 haftalığına devre dışı bırakıldı. Anlaşma olmadan ayrılık da sermayenin seçeneklerinden biri.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Arif BEKTAŞ
Londra

İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un isteği üzerine Kraliçe II. Elizabeth parlamentoyu 5 haftalığına devre dışı bıraktı. 9 Eylül’de başlayacak uygulama, muhalefet tarafından darbe olarak değerlendirildi. Salı günü toplanacak parlamentoda muhalefet partileri, hem güvensizlik oylaması ve hem de anlaşma yapılmadan Brexit’in gerçekleşmesinin önüne geçmeye çalışacaklar.

Daha önce çeşitli sebeplerden dolayı birkaç hafta İngiliz Parlamentosu tatil edilmişti. Fakat bu dönemler genelde Nisan ve Mayıs aylarında olur ve mali yılın derlenip toparlanması amacı güderdi. Fakat bu sefer, Brexit’in gerçekleşmek zorunda olduğu 31 Ekim tarihine yakın bir sürede ve 5 hafta gibi uzun bir süre olması, birçok çevre tarafından “darbe” olarak değerlendirilmesine neden oldu.

BAŞBAKANIN YETKİSİ VAR MI?

İngiltere’nin içinde yer aldığı ama daha çok İngiltere’nin hükmünün geçtiği Birleşik Krallık’ta yazılı bir anayasa yok. Bu yüzden ülke, çeşitli düzenlemelerle yönetiliyor. Bunlardan biri de, Başbakanın neredeyse sınırsız yetkilere sahip olmasıdır. Başbakan, kral ya da kraliçenin, yani monarşinin onayıyla parlamentoyu feshedebiliyor. Bu arada, tüm yetkileri elinde bulunduran da kraliyet.

HANGİ DEMOKRASİ?

Demokrasi, burjuva iktidarlarında işlerine geldiği yere kadar demokrasidir. Yani, sermaye iktidarda kalacaksa ve ülkenin tüm emekçileri bu sermayedarların köleleri olacaksa, o zaman demokrasi bulunmaz bir siyasal sistemdir. Ama sermayedarların ve onların politikacılarının çıkarlarına ters düştüğü zaman, Kraliçe ve Johnson’un yaptığı gibi demokrasi bir kenara bırakılıverir.

“DEMOKRASİ” DENİLEREK İKİNCİ REFERANDUM YAPILMADI

Brexit tartışmaları ve AB ile yapılan ya da yapılamayan anlaşmalardan sonra ikinci bir referandumu gündeme getiren, başta Liberal Demokrat Parti olmak üzere birçok muhalif kesime, “Halk AB’den çıkma yanlısı oy kullandı. Bunu uygulamalıyız. Yoksa demokrasimiz ağır yara alır” diyordu May iktidarı ve bakanlar. Şimdi ise aynı parti, başka bir Başbakanla halkın seçtiği temsilcilerini saf dışı bırakarak, halkın temsilcilerine söz söyletmeme tutumunu aldı. Demokrasi ağır değil, ölümcül bir darbe almış oluyor.

SERMAYE Mİ İSTEDİ?

23 Haziran 2016’da yapılan referandum ve sonrasında AB ile yapılan görüşmelerde başından beri, İngiliz sermaye grupları hükümetle yakın çalıştı. Her zaman, isteğini hükümete açıktan iletti. AB piyasasındaki dolaşımın kolaylıklarından yararlanma, gümrük engellerinin olmaması, vergilendirmede ağır yüklerin bildirilmemesi gibi. Bunların gerçekleşmemesi durumunda ise, istekleri anlaşma olmadan da ayrılığın olabileceği yönünde idi.

Daha önce parlamentoda yapılan bir oylamada, May iktidarı anlaşma yapmadan AB’den ayrılmayacağına yönelik karar çıkmıştı. Fakat parlamentoda alınan kararlar bir bakıma “tavsiye” anlamı taşıdığı için Johnson uygulamıyor. Gelinen aşamada sermayenin isteğinin dışında bir kararın alınmaması ve AB’den ayrılık yönteminin de İngiliz sermayesinin çıkarları doğrultusunda olması bekleniyor. Anlaşma olmadan ayrılık da sermayenin seçeneklerinden biri.

İŞÇİLER UMURLARINDA DEĞİL

İngiltere’de çalışan yüz binlerce AB vatandaşı işçinin durumuna ilişkin ciddi bir çalışma yapılmadı. İşçiler geleceklerini henüz planlayamıyor. Üç yıldır süren Brexit tartışmalarından dolayı genç aileler çocuklarının geleceklerine ilişkin plan yapamıyor. Birleşik Krallık vatandaşı işçilerin AB ülkelerindeki iş anlaşmaları ve AB yasalarının iş hayatına dayattıklarına ilişkin hiçbir çalışma yapılmadı.

BORİS JOHNSON TOPUN UCUNDA

Başbakan Johnson, bulunduğu mevki itibariyle, Kraliçeden sonra en güçlü pozisyonda yer alıyor. Bu gücü ve yetkiyi “kötüye kullanıyor” yorumları yapan oldukça fazla. Ülkenin her köşesinde protestolar yapılıyor. “Johnson gitsin” çağrıları yapılıyor. YouGov tarafından yapılan bir kamuoyu yoklamasında, Johnson ülkede sadece yüzde 27 desteğe sahip. Yani kendi partisi de tam destek vermiyor.

Muhafazakar Parti’nin İskoçya Lideri Ruth Davidson görevinden istifa etti. Birçok eski bakan, parlamentonun askıya alınmasına karşı açıklama yaptı. Onlarca milletvekili açıktan tutum aldı. Parlamentoda, Kuzey İrlanda partisi “Unionist” yani İngiltere yanlısı sağcı parti hariç tüm partiler açıktan karşı tutum sergiledi. Hatta tüm muhalif partilerin bir araya gelmesine vesile oldu. Johnson’un demokrasiye darbe vurduğu belirtiliyor.

KRALİÇE’DEN SÖZ EDEN YOK

Aslında bu kararı veren Kraliçe. İktidarın gücü ve etkisi daha büyük olsa da, Kraliçe her şeyin başında. Kararı da o verdi. Fakat ülkede Kraliçeye laf eden yok denecek kadar az. İki gündür parlamento önünde yapılan gösterilere monarşi karşıtları da katılıyor. Bunların taşıdığı pankartlar genelde “f... the Quine” oluyor. Bu grubun dışında Kraliçeye laf eden yok. Hatta muhalefetteki İşçi Partisi Gölge Maliye Bakanı John McDonnel’in, “Kraliçeye sonsuz saygı duyuyorum, Boris ülkede darbe yaptı” demesi oldukça şaşırtıcı oldu.

MUHALEFET NE YAPIYOR?

Muhalif partiler İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn’in çağrısı ile görüşmelere başladılar. İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti, Yeşiller Partisi ve İskoçya Ulusal Partisi bir araya gelerek 9 Eylül’e kadar neler yapacaklarını tartıştılar. 3 Eylül günü, yaz tatilinden sonra açılacak parlamentoda yapılacak oturumda, Başbakana güvensizlik oylamasının yanı sıra, parlamentonun saf dışı edilmesinin de engellenmesi için bir oylama yapılması planlanıyor. Büyük bir çoğunluk olmadığı koşullarda Johnson’un geri adım atması beklenmiyor.

Corbyn yaptığı açıklamada, “darbe” anlamına gelen bu durumun ortadan kaldırılması ve anlaşmasız bir çıkışın önlenmesi için her şeyi yapacaklarını söylerken, Yeşiller Partisi Milletvekili Caroline Lucas, tüm muhalif partilerin bir araya gelmesine vesile olan Johnson’u durdurmak için kolları sıvadıklarını söyledi.

Öte yandan, İşçi Partisi 2 üst düzey yüksek hakim görevlendirerek, Kraliçenin izni ile Johnson’un parlamentoyu 5 hafta devre dışı bırakmasının hukuki dayanağının olup olmadığını araştırmalarını istedi. 

Muhafazakar Parti iktidarlarında bakanlık yapmış, Thatcher, Major, Cameron hükümetlerinde görev almış Ken Clarke, Boris Johnson'a "Küçük bir diktatörün işleri ile uğraşıyor" diyerek tepki gösterdi. Evening Standard'da yer alan haberde Clarke, "Corbyn dahil, Boris'in bu yönelimini durdurmak için herkesle çalışırım" dedi.

EYLEMLER BÜYÜYEREK DEVAM EDİYOR

Halkın temsilcileri olan milletvekillerinin söz söyleme hakkının elinden alındığına ve demokrasiye karşı bir darbe yapıldığına inanan binlerce kişi İngiltere’nin birçok şehrinde sokağa çıkmaya devam ediyor. Önceki gün Londra’da Parlamento Meydanı’nda başlayan eylemlere dün de devam edildi. Norwich, Leeds, Liverpool, Glasgow, Birmingham gibi şehirlerde sokağa çıkan halk, Boris Johnson’un istifa etmesini ve yeniden seçim yapılmasını talep etti. Anlaşmasız ayrılık istemeyenlerin çıktığı sokaklarda, yeniden referandum sesleri de yükselmeye başladı.

Londra’da hafta sonu büyük eylemlerin yapılması beklenirken, 3 Eylül günü toplanacak parlamento önüne de on binlerin bir araya gelmesi bekleniyor. Bu eylemde, Boris Johnson’un istifası talep edilecek.

 {{385688}}

ÖNCEKİ HABER

Venezuela’da hükümet ile muhalefet arasındaki görüşmeler tekrar başlayabilir

SONRAKİ HABER

Yazar Doğan Akhanlı'ya Goethe Ödülü verildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...