28 Ağustos 2019 05:15

Termik santral kıskacındaki Silopi "tinne köy" olma yolunda!

"Biz burada unutulmuşuz. Tinne köy olmuşuz! Kimsenin haberi yok ne çektiğimizden. Ne acılar gördüğümüzden. Bu köyde genç yaşta ölen bir sürü insan var ama kimsenin haberi yok."

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Özer AKDEMİR
Silopi

Türkiye’deki kömürlü termik santrallerin çevre ve sağlık etkileri konusunda araştırmalar yapan Yeryüzü Derneğinin gitmediği bir iki termik santralden birisi de Silopi Termik Santrali. Diğer yerlerdeki santrallerin aksine hemen hemen hiç ses soluk çıkmayan, haberlere kırk yılda bir konu olan Silopi’deki termik santralle ilgili görüşmeler ve çekimler beklenildiği gibi bir hayli sıkıntılı geçti. İlçe, bölgenin genelinde olduğu gibi polis ve jandarma tarafından çok sıkı bir güvenlik çemberi içine alınmıştı. Giriş çıkışlar da sıkı denetimlerle yapılıyordu. Nusaybin tarafında fuel oil yakıtlı Karkey, Zaho tarafında kömürlü Cenal Termik Santrallerinin tam ortasında kalan Silopi’de anlatılanlar termik santral gerçeğini tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer nitelikte. Görüşebildiğimiz Silopililerin anlattıklarına göre termik santralin sağlık ve çevre etkileri ‘felaket’ diye nitelenecek derecede kötü. Yörede herkesin karşı olduğu söylenen termik santrale karşı, özellikle santrale yakın köylerde hiç kimse konuşamıyor!

SEREBİYE KÖYÜ İLK DURAK

Yeryüzü Derneğinden Akif Pamuk ile termik santralin etkileri ile ilgili görüşmelerde bulunmak için Mardin havaalanından Silopi’ye doğru yola çıktığımızda ilk görüşmeleri yaptığımız yer Silopi’ye girmeden ilçeye bir iki kilometre uzaklıktaki Serebiye köyü oldu. Görüşeceğimiz kişi olan Sait Değer bizi köyün hemen girişinde karşıladı. Birkaç evin üçgen biçimiyle yerleştiği küçük bir mahallede üçgenin sivri ucundaydı evi. Üçgenin ara boşluğunda kocaman iki tane TIR park etmiş, onların yanında da bir iki otomobil görünüyordu.  

30-35 yaşlarında, siyah sakallı, hafif etine dolgun, esmer, güleç yüzlü bir adamdı Sait Değer.

İKİ ÜNİVERSİTE BİTİRMİŞ BEŞ DİL BİLEN "DİPLOMALI ÇAYCI"

Yolda, çay içtiğimiz küçük bir çardakta tanıştığımız ve anında ahbap olduğumuz Şehmuz vermişti Sait’in telefonunu. Şehmuz biri Türki Cumhuriyetlerin birisinde olmak üzere iki üniversite bitirmiş, üstüne yüksek lisans yapmış, yurt dışına gidip çalışmış, beş yabancı dil bilen kendi tabiriyle “diplomalı çaycıydı”. Cizre’yi çıktıktan sonra Silopi’ye doğru yokuşa saran yolun sağ tarafında, Cizre nehrini uzaktan gören bir yerdeydi çardağı. Tam karşısındaki tepenin ucunda askeri bir nöbet kulübesi bulunuyordu. Gölgesine birkaç taburenin ancak sığdığı çardakta yayık ayranı, çay, limonata satıyordu. Çardağın elektriğini bir güneş paneli ile elde ediyordu. Termik santralin çevre ve sağlık etkisine dair haber yapmaya geldiğimizi söylediğimizde santrale komşu Serebiye köyünden Sait’i aradı yanımızda. Durumu anlatıp bize yardımcı olmasını istedi.

GÜVERCİN TAVANLI MİSAFİR ODASI

Sait’in klimalı misafir odası öğleden sonra gölgede 40 dereceyi bulan Silopi sıcağında cennet gibi geldi bize. Çok zevkli döşenmiş, tabandan tabana gri-beyaz yumuşacık tüyleri bulunan bir halı ile kaplıydı. Tavanında ise pamuk gibi beyaz birkaç bulutun da bulunduğu masmavi bir gökyüzünde uçan güvercinlerin resmi vardı. Odanın bütün duvar diplerine, televizyonun bulunduğu duvar hariç yumuşak kalın sırt dayayacak minderler diziliydi. Yaklaşık iki saate yakın konuştuk Sait’le. Bu konuşmanın bir bölümüne kendisini yaşlarında amcasının oğlu Sadullah da katıldı. O da Sait gibi sınırdan kamyonla taşımacılık yapıyordu. O da Sait gibi işlerin durma noktasına geldiğini anlattı. “Birkaç yıl önce yılda 85 bin dolar kazanıyordum. Şimdi 500 dolar ancak giriyor kasamıza. Ufak tefek tarlamız bağımız olmasa aç kalacağız” dedi.

"YARI İNSAN YARI BAŞKA BİR ŞEY BEBEKLER DOĞDU"

Tarlaların artık eskisi kadar ürün vermediğinden yakındı Sait. Sebebini köye bir iki kilometre uzaklıkta bulunan Karkey Termik Santraline bağladı. 2000-2001 yıllarında termik santralin ilk kurulduğu dönemde santralin etkisi ile ilgili hiçbir bilgilerinin olmadığını, kendilerine iş aş kapısı diye anlatıldığını söyledi ama birkaç yıl sonrasına dair sözleri nasıl korkunç bir gerçeklikle yüz yüze olduklarını dile getiriyordu; “Burada ilk kurulduğunda filtre takılacaktı. Başlarda takıldı da. Zararı azdı o zamanlar. Sonra büyüdü santral. Büyüdükçe filtreler çalıştırılmamaya başlandı. Sadece denetleme geldiğinde çalıştırılıyordu. Bir süre sonra köyde hastalıklar arttı. Kadınlar da düşükler korkunç bir şekilde çoğaldı. Sakat doğumlar, yarı insan yarı başka bir şeye benzeyen bebekler doğdu. Hayvanların ölümleri başladı. Oysa termik santralden önce binde bir olan bir olaydı bu”. Sık sık doktora gitmeye başladıklarını, termik santralden kaynaklı sağlık sorunlarına dair raporlar aldıklarını söyleyen Sait, bu raporlarla termik santrali kapatmak istediklerini ancak bunun mümkün olmadığını ifade etti. Bir süre sonra doktorlar da rapor vermemeye başlamış zaten; “Verdik başımıza iş açıldı. Gidin başka doktorlar versin” demişler.

EKİNLER ÖLDÜ!

Suriye’yle yaşanan kriz sonrası taşımacılık işinin durma noktasına geldiğini, bunun yanında atadan bu yana yaptıkları tarımda da termik santralin etkisini görmeye başladıklarını dile getiren Sait şunları anlatıyordu; “Köyün geneli nakliyatçı. Hem ziraat hem nakliyat. Ama ziraat bitti. Eskiden 500 dönüm ekerdik şimdi 100 dönüme kadar düştü. Traktörler boş durmasın diye ekiyoruz tarlayı. Santralden önce çok güzel verim vardı.”

Ekinlerimiz olmuyor artık. Boy var başak boş. Ekinler öldü!.. Şu an bir kavunun bile tadı yok. Termik santralin ilk yapıldığı dönemlerde biz damlarda yatardık. Sabahleyin uyandığımızda gökyüzü tamamen bir kara buluttu. Bacadan çıkan duman gökyüzünü tamamen kapatmıştı. Beyaz çamaşırları yıkayıp astığımızda sabah grileşiyordu”.

"TİNNE KÖY OLMUŞUZ!.."

Seslerinin duyulmadığını, adeta hiç yoklarmış gibi bir umarsızlıkla kaderlerine terk edildiklerini anlattı Sait; “Biz burada unutulmuşuz. Tinne köy olmuşuz! Kimsenin haberi yok ne çektiğimizden. Ne acılar gördüğümüzden. Bu köyde genç yaşta ölen bir sürü insan var ama kimsenin haberi yok. Amcam dağ gibi adamdı. Ankara’ya, Batman’a, Diyarbakır’a birçok yere doktora götürdüm. Doktorlar hastalığını bile bulamadı. Ankara Numune Hastanesinde vefat etti. Amca oğlum da gençti, o da aynı şekilde öldü!

* Tinne: Yok - Kürtçe

YARIN: İki korucu köyün arasında termik santral

 

ÖNCEKİ HABER

Ulaştırma Bakanlığından Çorlu raporu: Kazanın olduğu menfez 145 yıl önce yapıldı

SONRAKİ HABER

Adalar Ulaşım Çalıştayı'nda faytonlar da masaya yatırılıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...