30 Temmuz 2019 00:17

İngiltere Başbakanı Boris'in Dedesi, Ali Kemal'in hazin sonu

Korkunç bir siyasal cinayetin kurbanı olan Ali Kemal, İngiltere Başbakanı'nın büyük dedesi olarak gündemde. Muhbirdi, bağımsızlık hareketi karşıtıydı. Ama olması gereken linç değil yargılanmasıydı.

Fotoğraf: AA-Wikimedia Commons

Paylaş

Hakan GÜNGÖR
İstanbul

5 Kasım 1922 sabahı, İstiklal Caddesi’nde polisler köşe başında Ali Kemal Bey’in yaşadığı apartmandan çıkmasını bekliyordu. Kalabalıkta onlardan kimse şüphelenmezdi. Ali Kemal bile… Polisler beklerken Ali Kemal yaşadığı Zeki Paşa Apartmanı’ndan çıkıp hızlı adımlarla tramvaya atladı; polisler ardından koşmaya başladı. Tramvay bir ara hafif yavaşlayınca polisler de atladı tramvaya. Başına geleceklerden habersiz Ali Kemal’in, İstiklal Caddesi’nde başlayan bu yolculuğu İzmit’te ölümle bitecekti.

NÂZIM HİKMET: ALİ KEMAL HALİFE'NİN ADAMIYDI

Ali Kemal hayatı boyunca pek çok yolculuğa çıkmıştı. Paris ve Cenevre’de eğitim gördü. Değişip duran siyasal ortamda güç kazanınca birden devletin en üst makamlarında göreve geliyor, vaziyet değişince bazen gönüllü, bazen zorunlu sürgün oluyordu. Halep’te bulundu; Paris’e, Mısır’a gitti; Brüksel’de elçilik katipliği yaptı.

Ali Kemal, sıkı bir padişahçı, saltanatçıydı. Yazılarında İttihat Terakki’yi sert şekilde eleştiriyordu. Ama bu özgürlükçü olduğundan değil, daha sonra ortaya çıkacağı üzere saraydan kendisine verilen paraların etkisiyleydi. Tanin gazetesi, Ali Kemal’in II. Abdülhamid’den para aldığını ortaya çıkardı, İleri gazetesi ise ihbarcı olduğunu belgeledi. Türk Basınında Kalem Kavgaları kitabında Emin Karaca’nın ifade ettiği üzere, Ali Kemal Paris’te ve Mısır’da hürriyet hareketiyle birlikte görünerek Abdülhamid’e jurnaller göndermişti! Nâzım Hikmet onun için, “-Kim bu Ali Kemal?/ Gazete muharriri/ İngiliz’den para alır/ Adamıydı halifenin” diye yazacaktı.

İNGİLİZ MUHİPLERİ ÜYESİ

31 Mart ayaklanmasından ve Babıali baskını’ndan sonra yurt dışına gitti. Hava dönünce o da İstanbul’a dönüyordu. Damat Ferit Paşa Hükümeti sırasında milli eğitim ve içişleri bakanlığına kadar yükseldi. İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesiydi. İngiliz Ajanı Rahip Frew ile beraber hareket ediyordu. Kuvayı Milliye’ye katılımı engellemek için çalışıyordu. İngilizcilik başını döndürmüştü, “İngiliz milleti kainatın en azimli milletidir”, “İki siyasal ilke biliriz; içeride milliyetlerin birliği, dışarda İngiliz dostluğu” diyebiliyordu.

1919 yılı mayıs ayında içişleri bakanı yapılan Ali Kemal’in ilk icraatlarından biri, postanelere, İstanbul hükümetine ve müttefiklere gönderilen protesto telgraflarını kabul etmeme talimatı vermek oldu. Engellenen telgraflar, direniş mesajları içeriyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın emirlerini dinleyen subayların yargılanacağını açıkladı.

"İDAM, İDAM, İDAM! MUSTAFA KEMAL CEZASINI BULACAK!"

Bir süre sonra görevden ayrıldı, Peyam-ı Sabah gazetesine döndü ve Kuvayı Milliye’ye karşı yaylım ateşine başladı.

Hıfzı Topuz’un ifade ettiği üzere, Ali Kemal’in Milli Mücadele’ye dönük ifadelerinden birkaçı şöyleydi: “Bolşevik ajanları, zırtapozlar, şakiler, asiler…”

Bununla da yetinmedi. Ali Kemal neler söylüyordu; Hıfzı Topuz’dan aktarmayı sürdürelim:

“Hükümet önce Anadolu’yu Mustafa Kemal’lerden, o ipsiz sapsız, akılsız fikirsiz zorbalardan temizlemelidir.”

“Kuyucu Murat Paşa Celalilere nasıl davranmışsa, Kuvayı Milliye’ye de öyle davranmak gerekir.”

“İdam, idam, idam! Mustafa Kemal cezasını bulacak!”

Ne var ki ordu İzmir’e girdiği gün müthiş bir manevraya imza atarak bu kez, “Gayeler bir idi ve birdir” dedi. Bu, onu bekleyen korkunç ve kabul edilemez sonu engellemeye yetmeyecekti.

SONUN BAŞLANGICI: ANKARA’DAN GELEN TELGRAF

Kasım ayında Ankara’dan İstanbul’a bir telgraf çekildi. Telgraf, Ali Kemal’in yakalanıp yargılanmak üzere Ankara’ya getirilmesi yönündeydi. Ali Kemal’i arama çalışmaları işte böyle başlamıştı.

Alpay Kabacalı’nın Türkiye’de Siyasal Cinayetler kitabında detaylı şekilde yer verdiği üzere Ali Kemal, o sabah tramvaya bindiğinde polisler çoktan peşine takılmıştı. Ali Kemal bir süre yol aldıktan sonra Büyük Kulüp’ün önünde inip bir berber dükkanına girdi. Kapana kısıldığının farkında değildi.

Polislerden biri, berber koltuğuna henüz oturmuş Ali Kemal’in yanına yaklaştı ve “Sizi polis müdürü görmek istiyor. Beraber gideceğiz” dedi. Kabacalı’ya göre, Ali Kemal başta hiç direnmedi, “Peki efendim” deyip kalktı. Tam berberin taktığı önlüğü çıkarırken birden kendisiyle konuşan polisi itip koşmaya başladı! Elinden geldiğince hızlı davranmaya çalışarak Serkldoryan Pasajı’na girdi. Ali Kemal pasajda merdivenleri tırmanmaya çalışırken nefesi kesildi, yavaşladı. O anda polis silahını doğrultarak bağırdı: “Ali Kemal Bey durunuz, beni silah kullanmak zorunda bırakmayınız!” Ali Kemal, pasajın önünden geçenlerin de duyabileceği şekilde haykırdı:

“Haydutlar! Beni götüremezsiniz! Ne hakla hürriyetime tecavüz ediyorsunuz! Dağ başında mıyız!”

Ancak bu haykırışlar sonuç vermedi, Ali Kemal’e de teslim olmaktan başka çare kalmamıştı. Ali Kemal Kumkapı’ya götürüldü. Gece karanlığında sahile gelen bir motora bindirildi ve İzmit’e doğru yola çıkıldı. Bu yolculuk, siyasi bir cinayete doğru giden karanlık bir yolculuktu…

CESEDİ BİR DİREĞE ASILDI

Ali Kemal İzmit’e vardığında Sakallı Nurettin Paşa’nın karşısına çıkarıldı. Nurettin Paşa, “Artin Kemal dedikleri sen misin?​” dedi. Ali Kemal, “Hayır efendim, Ben Artin Kemal değil, Ali Kemal’im” diye cevap verdi. Nurettin Paşa, Ali Kemal’le kendince alay etmeye başladı, sonra, “Seni askeri mahkeme huzuruna sevk ediyorum” dedi. Ali Kemal’in cevabı, “Ben adaletin karşısına çıkmaya hazırım” oldu. Her ne olursa olsun yargılanmalı, adalet karşısında hesap vermeliydi. Ancak Nurettin Paşa, Ali Kemal’i Ankara’ya göndermeyecek, yargılanmasına izin vermeyecekti. Yargısız infaz için geri sayım başlamıştı. Ali Kemal odadan çıkarılır çıkarılmaz Nurettin Paşa hemen askerlerine talimat verdi: “Sokaktan birkaç yüz kişiyi büyük kapının önüne toplatın. Kapıdan çıkarken Ali Kemal’i linç etsinler.”

İnzibat yüzbaşısı kirli tezgahı kısa sürede hazırladı. Ali Kemal dışarı çıkarılır çıkarılmaz taşlanmaya başlandı; bir taş boynuna, bir taş başına, sonra omzuna, gövdesine… Bu esnada kalabalıktan biri Ali Kemal’i belinden bıçakladı. Yere düşen Ali Kemal’i tekmelemeye devam ettiler. Saldırganlar yüzüğünü, saatini, parasını aldı. Sonra yeni dikilmiş elbisesini soydular… Ali Kemal’in gördüğü son şey, kendisine vurmak için kaldırılmış sopalar ve hınç dolu insanlar oldu… Daha sonra Sakallı Nurettin, Ali Kemal’in cesedini bir direğe astırdı. Korkunç ve organize bir lincin karanlık gölgesi, Ali Kemal’in cansız bedeninin gölgesiyle birlikte sallandı durdu…

İşte, geçtiğimiz günlerde İngiltere Başbakanı olan Boris Johnson’ın büyük dedesinin hikayesi böyleydi. Korkunç bir siyasal cinayetin kurbanı olan Ali Kemal, zannedildiği gibi “yürekli muhalif” değildi. İngiliz “dostu”ydu, muhbirdi, bağımsızlık hareketi karşıtıydı. Yargılanmayı hak ediyordu, linci değil. Torunu Boris Johnson’ın ise İngiliz ırkçılığına hizmet eden açıklamalarını biliyoruz. Ali Kemal İngiliz himayesinde içişleri bakanı olabilmişti, ki bu onu özgürlükçü yapmıyordu. “Türkler ülkemizi istila edecek” diyebilen torunu Boris ise bugün İngiltere başbakanı oldu, ki “Osmanlı torunu” olması da bazılarının zannettiği gibi onu “yerli” yapmıyor…

ALİ KEMAL’İN İSTANBUL’A GETİREMEDİĞİ OĞLU

Ali Kemal, 1903 yılında Cenevre’deyken aşık olduğu Winifred Brun’la evlendi. 1909’da oğlu Osman Kemal dünyaya geldi. Ne yazık ki Winifred Brun kısa sonra öldü. Osman, annesiz kalmıştı. Bu süreçte Ali Kemal oğlunu bırakıp İstanbul’a dönmeye karar verdi. Çünkü hava değişiyor gibiydi, İttihatçılar güç kaybediyordu.

Havayı koklayan Ali Kemal bavullarını topladı, eşinin ailesine, oğlunu yakında yanına aldıracağını söyledi. Ancak bunu yapmadı. Osman Kemal daha sonra mahkeme kararıyla adını Wilfred Johnson olarak değiştirdi. Bir oğlu oldu, adını Stanley koydu. Stanley’in oğlu Boris ise, bugün İngiltere başbakanlığı koltuğuna oturdu…

NURETTİN PAŞA TİKSİNTİSİ

Nurettin Paşa’nın korkunç tezgâhı büyük tepki uyandırdı, derhal görevden alındı. O süreçte yaşananları Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya kitabından okuyalım:

“Sözde bu (linç) Lozan’a gitmek üzere o akşam İzmit’e gelecek olan İsmet Paşa ve arkadaşlarına bir şenlik tertibi idi. İsmet Paşa daha uzaktan meşalelerle aydınlanan (Ali Kemal’in cesedinin asıldığı) bu korkunç sehpayı görünce yüzünü asmış, başını eğmiş ve hiç bakmayarak aralarında yalnız kalacakları binaya kadar öyle gitmiş. Orada Nureddin Paşa’ya söylemediğini bırakmamış. Mustafa Kemal de bu vakadan tiksinerek bahsederdi.” Atatürk Nutuk’ta Nurettin Paşa’dan sert sözlerle bahsedecek, “Nurettin Paşa Büyük Zafer’de en az onur payı olan kişidir” diyecekti.

ÖNCEKİ HABER

EMEP kurucularından Cabbar Demirci memleketi Kayseri’de anıldı

SONRAKİ HABER

Yuvaları su altında kalan yavru Caretta carettalar yaşamını yitirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...