23 Nisan 2019 00:17

‘Soma düzeni’nin sürmemesi için...

Soma Maden Katliamı davasını başından sonuna kadar takip eden Emine Uyar, patron Can Gürkan'ın serbest bırakılmasını değerlendirdi.

Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Emine UYAR

301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma Katliamı’nın en üst düzey sanığı durumunda olan Soma Kömür İşletmeleri Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan aldığı 15 yıllık cezanın, yattığı süreye denk gelmesi ile tahliye edildi. Tekrar maden işletebilme yetkisi de verilerek üstelik. 

Ailelerin yürekleri hep ağızlarındaydı, sanıkların tahliye edilmelerinden korkuyorlardı dava boyunca. “Türkiye’de bu kadar zengin olup da bu kadar süre hapiste kalan kimse yoktur” demişti ailelerin avukatı Selçuk Kozağaçlı, ülkemizde adaletin kimlerden yana işlediğini vurgulamak için. Şimdi kendisinden adeta Soma davasının intikamı alınıyor. 

Geldiğimiz noktada 301 madencinin ölümünün sanık durumundaki en üst sorumlusu 5 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi. 

Can Gürkan’ın bu kadar süre hapis yatması da olayın vahameti, kamuoyunun tepkisi, tarikatların, din adamlarının, kaymakamların telkinlerine rağmen davalarından vazgeçmeyen ailelerin ısrarlı takibi ve bir önceki mahkeme heyetinin tüm tehditlere rağmen tahliye kararı vermemeleri ile gerçekleşti. Can Gürkan, herkesin önünde mahkeme heyetinin başkanına, “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” demişti. Kendisi de aslında sahte bir evrakla tüm sorumluluğu Genel Müdür Ramazan Doğru’nun üzerine yıkmaya çalışmıştı.

Katliamın kamu ayağındaki sorumluları ise hiç yargılanmadı. Devlet bürokrasisi ve hükümet içindeki sorumluların mahkeme hatta Danıştay kararlarına rağmen yargı önüne çıkmaları amirleri tarafından engellendi. Hesap vermediler. 

SERMAYE SİYASET İLİŞKİSİ

Soma’da 13 Mayıs 2014’te yaşanan madenci katliamı, siyasetle sermaye arasındaki rant ilişkisini tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi.

Kamu kaynakları ile nasıl bir takım çıkar grupları yaratıldığını ve bunların işçiler ve giderek bölge halkı üzerinde nasıl baskı oluşturduğunu en net şekilde Soma’da gördük.

Yöre halkının, madenciliğin yanı sıra tütün başta olmak üzere tarım ürünleri ile de geçimini sağlayabilirken, uluslararası tekellerin çıkarları için dayatılan “15 günde 15 yasa” ile birlikte tarımın bitirilmesi ile nasıl sadece madene mahkum olduklarını ve madende çalışabilmek için de önce AKP’ye üye olmalarının şart koşulduğunu öğrendik. Kamu kaynakları ile yaratılan çıkar gruplarının başında “dayıbaşı”ların geldiğini, Soma kömürlerinde işe alımların tarımdaki gibi “dayıbaşı”lar yani taşeronlar eliyle yapıldığını, kendileri de madende çalışıyor görünen bu “dayıbaşı”ların çıkan kömür miktarı üzerinden prim aldığını, işçiler üzerindeki üretim baskısının bunlar eliyle yapıldığını da mahkeme sürecinde gördük.

Sermaye-siyaset ‘iç içe’liğinin bir başka örneği de İşletmenin Genel Müdürü Ramazan Doğru’nun eşi Melike Doğru’nun AKP’den Belediye Meclis Üyesi seçilmesi ve aynı zamanda Manisa Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi olması idi. İşçilerin ücretlerinden kesilen paralarla kurulan sosyal tesislerde hem AKP’li Soma Belediyesinin logosu hem de şirketin logosu yan yana idi ve Melike Doğru’nun ismi verilmişti.

İşçiler mesai saatlerinde işyerinden çıkarılıp AKP’nin Manisa’daki mitinglerine götürüldüler. Bunun karşılığında şirket yeni ihaleler aldı.

Bir başka çıkar grubunu da zamanında binasını işçilerin kendi elleriyle yaptığı Maden-İş Sendikası yöneticileri oluşturuyordu. Patron eliyle örgütlenip, işçilerin şikayetlerine kulak tıkayan sendikacılar, her seçimde işçilerin ellerine zarf tutuşturup istedikleri yöneticileri seçtiriyorlardı.

‘HADİ HADİ’ USULÜ ÇALIŞMA 

Soma Katliamı’nın ardından “Hadi hadi” bir çalışma biçimi olarak girdi literatüre. Mahkeme tarafından da katliamın yaşanmasının temel sebebi kabul edilen daha fazla kâr için daha fazla kömür çıkarılması amacıyla işçiler, “Hadi hadi” denilerek güçlerinin üzerinde ve yeterli güvenlik önlemi alınmadan çalıştırılıyordu.

Katliamın yaşandığı gün madene gelen ve katliamın sebebini birkaç gün boyunca “trafo patlaması” şeklinde kamuoyuna açıklayan dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın iki gün boyunca aynı gömleği giymesi haber olmuştu. Aynı Taner Yıldız, ileri teknoloji ile üretim yaptığını belirttiği Soma kömürlerine övgüler düzmüştü, sonradan işçilerin yer yer dizlerinin üzerinde sürünerek, kara tumba yöntemi ile çalıştırıldıkları ortaya çıkacaktı.

Yine Taner Yıldız’ın, “Madende kalan arkadaşlarına yardım için günlerdir evine gitmiyor” diyerek kahraman bir işçi olarak ilan ettiği İsmail Adalı, aslında şirketin Teknik İşler Sorumlusu idi ve işçilere tokat atacak kadar zorbaca davranan birisiydi. Adalı 22 yıl 6 ay ceza aldı.

Dönemin Başbakanı Erdoğan, katliamın ardından Soma’ya geldiğinde, madenlerdeki çalışma koşullarına 1800’lü yıllardan örnekler vererek, ölümün madenciliğin fıtratında olduğunu söylemişti. Soma halkının bu sözlere sert tepkisi, Erdoğan’ın korumaları ile birlikte markete sığınmak zorunda kalması, Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in bu olaylar sırasında yere düşen maden işçisini tekmelemesi asla unutulmayacak olaylardan.

Evet, 301 madencinin yaşamını yitirdiği katliamın sorumlusu olarak yargılanan Can Gürkan cezaevinden çıktı. Ama Soma Kömürlerinin bir mesajla bir gecede işten attığı 2 bin 831 maden işçisinin tazminatları 5 yıldır hâlâ ödenmedi.

Yaşam odası gibi, yanmaz malzeme kullanımı gibi işverenlerin madenlerde alması gereken işçi sağlığı iş güvenliği önlemleri sürekli olarak erteleniyor.

SİTEME DAİR BİR ŞEY DEĞİŞMEDİ

Soma Katliamı'nın ardından sorumluların bir kısmı yargılandı ve göstermelik cezalar aldı. İki günlük hafta tatili, iki asgari ücret gibi o da işverenlere kaynak aktarılarak kısmi iyileştirmeler yapıldı ancak asıl olarak sisteme dair hiçbir şey değişmedi.

Kamuya ait olan ve kamu tarafından işletilmesi gereken madenlerde özelleştirme, kiralama (rödovans), hizmet alımı ve taşeron uygulamaları devam ettiği sürece daha fazla kâr için işçi ücretleri ve işçi sağlığı iş güvenliği harcamalarından kısılmaya devam edilecek. Çalışma yoğunluğunu arttırmak ve çalışma süresini uzatmak da bir başka maliyet düşürme yöntemi. Bütün bunlarla birlikte gerçek anlamda bir denetleme yapılmadığı için iş cinayetleri can almaya devam ediyor. AKP eliyle yaratılan ve her yerde karşımıza çıkan bu “Soma düzeni”ne karşı en geniş birliktelikle mücadele için bugün elimizde dünden daha fazla olanak var.


SOMALI AİLELERİN HİSLERİNİ ANLAYABİLİYORUM

Asine ÇETİN
İzmir

Merhaba Evrensel okurları, ben Aliağa’da bulunan Kocaer adlı Haddecilik Fabrikasında yaşanan iş kazasında eşini kaybetmiş iki çocuklu bir anneyim. Eşim Serhat’ın kazada hayatını kaybettiği haberini aldığımda dünyanın başıma yıkıldığını ve bu enkazın altında çocuklarımla birlikte çaresizce ezildiğimi hissettim.

Serhat’ın ölümünün ardından adalet yerini bulsun, başka canlar yanmasın, alınmayan önlemler yüzünden başka felaketler olmasın diye dava açmaya karar verdim. Mahkemeye yalnızca Serhat’ın çalışma arkadaşlarını ve şeflerini çıkardılar. Oysa ben fabrika sahibinin yargı önüne çıkıp gerekli cezayı almasını dilerdim. Bizim davamızın sonucunda işverenin maşası olan çalışanlardan başka ceza alan olmadı. Onların aldığı cezalar da para cezasına çevrildi. Bir de eşimin çok kısa süre o fabrikada çalışıyor olmasına ve o makinede daha önce kaza geçirmiş olmasına rağmen kusurlu olduğunun yazıldığı bir bilirkişi raporu vardı. Yani adalet benim için yerini bulmadı. Serhat ölmeden önce de iş kazaları haberlerini okurdum. O zaman da bu kazaların alınmayan önlemlerden kaynakladığını düşünürdüm. Bizim başımıza geldikten sonra ise bu acının ne kadar kötü bir şey olduğunu gördüm. Soma’da ölen işçilerin ailelerinin ne hissettiğini anlayabiliyorum. Ezenler ve ezilenler hep var ve sorumlular gerekli cezaları almadıkça iş kazalarının devamı gelecektir. Soma’da işçilerin ölümüne neden olan patron tahliye oldu, Kocaer’de Serhat’ın ölümüne neden olan patron ceza almadı ama Allah’ın adaletinde tahliye olamazlar.


TAHLİYE KABUL EDİLEMEZ, DAVAYA SAHİP ÇIKALIM

Süleyman KARAKAYA
Emekli Maden İşçisi - Kayseri

Merhaba Evrensel okurları…

Biliyorsunuz ki geçtiğimiz günlerde 301 maden işçisinin ölümünden sorumlu Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan tahliye edildi. Ben de emekli bir maden işçisi olarak verilen bu kararla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Yıllarımı yerin yüzlerce metre altında geçirdim. Yerin altında hayat nasıl geçer çok iyi bilirim. Her an ölümle burun buruna çalışmak nedir bilirim. Şimdi bu 301 işçi kardeşimin ölümünden sorumlu olanlardan biri Can Gürkan tahliye edildi. Bu tahliye haberini duyunca şunu dedim. Türkiye’de işçinin değeri yok, maden işçisinin hiçbir değeri yok. Bunu bir kez daha anladım.

Türkiye’de adalet de hukuk da yokmuş. Sadece adalet ve hukuk da patronlar için varmış. Bu ülkede yıllardan beri maden işçisinin haklarını doğru düzgün vermemişlerdir. Emekli bir maden işçisi olarak bu hukuksuzluğun giderilmesi için maden işçileri başta olmak üzere tüm işçileri bu davaya sahip çıkmaya çağırıyorum...

ÖNCEKİ HABER

Yatağan işçileri geriye dönük haklarını kazandı

SONRAKİ HABER

Özgür Özel: "Türkiye ittifakı" söyleminin samimiyetsizliği anlaşıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...