15 Ocak 2019 00:33

Turan KARA
İzmir

İZBAN İşçileri ile TCDD (Ulaştırma Bakanlığı) ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yüzde 50 ortaklı olduğu İZBAN şirketi ile toplusözleşme görüşmesi her iki kurumunda uzlaşmaz tutumu ile bir ayını dolduran bir greve dönüşecekken Cumhurbaşkanlığı kararı ile yasaklandı.

Gelinen yerde Ulaştırma Bakanlığı memnun, İzmir Büyükşehir Belediyesi memnun, Demiryol-İş de memnun olmalı ki bu durumdan şikayet etmiyor. Zira şimdiye kadar destek ziyaretinde bulunmuş sendikalar ve işçiler grev yasağını protesto etmek ve İZBAN işçileriyle dayanışma için Demiryol-İş’in çağrısını beklediler ancak geçen süreye rağmen bir açıklama yapılmadı. Bunun yerine işçilere iş başı çağrısı yapıldı.

EN DÜYÜK ÜCRET SKALASI İZBAN’DA

İZBAN trenleri çalışıyor ve sorun kapanmış gibi görünüyor. Gerçekte işçileri greve zorlayan koşullar sürüyor. Grev nedeniyle 1 aydır ücret alamayan işçiler, işe başladığı halde bile ücret almak için 1 ay daha beklemek zorunda. Yasağın ardından İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Ulaştırma Bakanlığına yüzde 30 zam teklifinin geçerli olduğunu, yeni bir teklif sunmayacağını ilettiğini söylüyor işçiler. Okuyuculara yüksek bir zam gibi gelebilir. Ama İZBAN’da işçilerin, yurt genelinde aynı işi yapanlara göre en düyük ücreti aldığını söyleyelim. Üstelik İZBAN’da çalışan 343 işçi içinde ücreti en düşük olanlar 2019 zammı sonrası asgari ücretin de altında kaldı. Sadece bu bile işçilerin, CHP milletvekili ve yöneticilerinin “AKP’nin senaryosu, operasyonu” dediği, AKP’lilerin ise “CHP grevdir, çiledir” diye çekiştirdiği greve neden çıktığını gösteriyor.

Ama biz bununla ikna olmayanlara bilgi vermeye devam edelim: İZBAN’da sözleşme başladığında en düşük işçi ücreti 1883 TL, en yüksek işçi maaşı ise sosyal haklar da dahil 2 bin 389 TL. 54 işçi de asgari ücretle yaşamaya çalışıyor. İşçiler gelinen durumu ve kendilerine teklif edilen zammı “En düşük ücretliler zaten yüzde 7-8 asgari ücret zammı alacaktı, geriye kalan yüzde 22 zamdır” diye anlatıyor. İZBAN’ın hemen ardından İZENERJİ işçileri KHK ile taşerondan şirket bünyesine geçirilen işçilerin sözleşme kapsamına alınması için yaptıkları yürüyüşe yönelik polis saldırısı da sorunun İZBAN işçilerinin bir siyasi partinin senaryosunda alet olmasından ziyade işçi-patron çelişkisi olduğunu daha net gösterdi.

KRİZİN YÜKÜNÜ İŞÇİYE YÜKLEMEKTE ANLAŞTILAR

Sonuç olarak AKP ve CHP arasında süren bu kayıkçı kavgasında iki cenah da “krizin faturasını işçiye kesmek”te ortaklaştı. İzmir Büyükşehir Belediyesi sınıf tavrını işçilere karşı dolaysız göstererek açıkça “Krizin yükünü size yıkacağız çünkü patronlar üzülüyor ve kızıyor. Hükümetin yeni ekonomi progamından çıkamayız, ondan daha fazla zam veremeyiz” dedi. Ulaştırma Bakanlığı ve AKP Hükümeti zaten krizin tüm yükünü işçi ve emekçilere kesmekte tereddüt etmiyor. AKP hükümetleri dönemi boyunca yasaklanan 16 grev bile tek başına bunun kanıtı. Yerel seçim öncesi işine yaradığı halde grevin daha fazla sürmesine izin vermemesinin nedeni de, Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve “diğer patronlar zor durumda kalır” diyen CHP milletvekillerinin dolaylı yoldan ilettiği yasaklama isteğini yerine getirmesinin nedeni de bu.

GREV YASAĞI TECRÜBESİ

2010’dan bu yana taleplerinin peşinde olan İZBAN işçileri, 2 yıl önce de kısa süreli bir grev yapmıştı. O zaman da şirketin düşmanca tutumu ile karşılaşmış, belediye başkanı ve İZBAN yönetimi yine halkı işçilere karşı kışkırtmış, işçileri suçlu gibi göstermişlerdi. Şimdi de bunların üzerine ilk kez grev yasağı tecrübesini yaşadılar.

Bu tecrübe aynı zamanda önemli dersler de veriyor:

-İzmir Banliyosu işçileri gücünün yettiği kadar ancak mücadele edilirse hak alınabileceğini,

-İşçiler aynı burjuva siyaseti desteklese bile sınıf talepleri devreye girdiğinde nasıl ayrışıldığını,

-İşçinin asıl gücü birliğinde ve üretimden gelen gücünde olduğun gösterdi.

Aslında bu ders yeni değil. Sınıf tarihi kadar eski. En güncel örneği ise PETKİM ve TÜPRAŞ işçileri. Zira onlar “grev yasağı falan bilmem kararı ben veririm” dedi ve grev kapıyı açtı! Ve altın kural bir kez daha kendini gösterdi: İşçi ancak mücadele ederse ücret dahil taleplerini gerçekleştirebilir.

Bu yalnız İZBAN işçisinin değil, başta sözleşme sürecinde olan İZELMAN -İZENERJİ-TRAMVAY işçileri olmak üzere yine sözleşme sürecinde olan TÜPRAŞ-TPİ-RAVAGO-CAM İŞÇİLERİ işçilerinin ve sendikaların da sorunudur. Patronlarla, rengi ve siyaseti ne olursa olsun, bağını koparmak ve birlik olmak zorunluluk. İşçi sınıfı geçmiş örneklerde olduğu gibi grev yasaklarını ancak böyle bir birlikle ve fiili grevlerle aşabilir.

İZMİR’DE NEMRUT PATRON YOK MU?

İZBAN’ın bir ortağı TCDD yani Ulaştırma Bakanlığı yani ve hükümet. 2003 yılından İZBAN’a gelene kadar AKP hükümetleri döneminde tam 15 grev yasaklanmıştı. Ama diğer ortak CHP’nin iktidarda olduğu İzmir Büyükşehir Belediyesi’ydi. Bu nedenle İZBAN işçilerinin mücadelesi sürerken hemen herkes “İşçilerin karşısında bu sefer her zamanki meşum, nemrud patron yok, rahatça haklarını alırlar” diye düşünüyordu. Ancak böyle olmadı, zaten böyle de değildi. Beyaz eşya tüccarı Aziz Kocaoğlu (İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı) ile FOLKART gibi inşaat şirkertlerinin alüminyum kaplama işlerini yapan patron Tacettin Bayır (CHP Milletvikili) ve diğerleri kendi sınıf çıkarları doğrultusunda kaşlarını çattı, oklarının işçilere yöneltti. Hükümetin grevi yasaklamamasını kendilerine kurulan komplo, işçileri de bu komplonun piyonu saydılar. “Ülkemizin durumu belli, bu durumda zam istemek ihanettir” demeye getirdiler.

Peki krizin yükünü sadece patronlar mı çekiyor? Aksine onlar birbiri içinde rekabet yüzünden işçiler bu yoksulluk içinde kıvranıyor. Şimdi de tüm halkın servetini paylaşma mücadelesi veriyorlar. Bu örneği biraz büyütüp de ayrıntılarına baktığımızda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki renkleri farklı da olsa Türkiye tek bir sınıf anlayışıyla, kapitalislerin anlayışıyla yönetiliyor. Türkiye içindeki rolü, bazı sermaye gruplarının payını kollamaktan ibaret olan bir muhalefet de işçilerin taleplerini karşılayamaz. Zaten grev hakkını tanımayan, greve çıkan işçilere saldıran bir zihniyetin kendisi değilse bile anlayışı iktidarda.

KANİ BEKO’YA SORULAR

İZBAN grevi sırasında en çok tartışılan isim CHP Milletvekili Kani Beko oldu. DİSK eski Genel Başkanı olan Beko, “İZBAN grevi amacından saptırıldı. Greve gidilmesinin asıl nedeni yerel seçim öncesi İzmir’de ulaşımın felç olması ve büyükşehirin beceriksizlikle suçlanmasıdır, yani politiktir” dedi. Daha düz ifadeyle işçileri AKP için çalışmakla suçladı ve bu açıklaması da oldukça tepki çekti. Zira DİSK Genel Başkanlığı üzerinden milletvekili olan “lastikçi Kani”nin asıl suçladığı grev yapılması. Oysa işçi sınıfının en önemli mücadele aracı olan greve, işçilerini elinin en güçlü olduğu dönemde çıkılması doğasında vardır. “Bunu bilmiyor mu? Biliyor. Peki grev suç mudur? Hatta kime göre suçtur? Grev patron izin verdiği kadar mı haktır?​” sorular çoğaltılabilir. Verilecek her yanıt da bu parti bu partiden ziyade hangi sınıftan yana olduğunu ortaya koyar. Sadece TİS talepli grevler de değil, hak grevi dayanışma grevi... Her biri meşrudur ve her türlü yasanın üzerindedir. Hangisini ne zaman yapamayacağını patronlar belirleyemez.

Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun “27 bin işçi var belediyede. Onlara verirsem (İZBAN) onlar da ister onun için veremem” açıklamasını hatırlatıp Beko’ya bir soru daha yöneltelim. 27 bin işçinin içinde Genel Başkanlığını Kani Beko’nun yaptığı DİSK/Genel-İş üyesi işçiler de var. Bunu nasıl değerlendiriyor?

BAYIR SINIF BİLİNCİYLE HAREKET EDİYOR

İzmir Banliyo hattı işçilerinin karşısında duran bir diğer ana muhalefet milletvekili de Tacettin Bayır. İzmir Sanayici İşadamları Derneği (İZSİAD) ve Ulusal Sanayici İşadamları Derneği (USİAD) yöneticilik ve başkanlıkları yapmış. İzmir’li bir patron ve İzmir CHP’de uzun zamandır en büyük söz hakkı olan kişi. O da Aziz Kocaoğlu gibi sınıf bilinciyle hareket ediyor: “Bu zam oranı; iş dünyasını, Aziz Bey’e düşman eder. Bu zammı duyan özel sektör ve kamu çalışanları da doğal olarak, aynı oran üzerinden, işverene zam isteğinde bulunacak. Sanayici, işveren bunu verebilecek durumda değil, bu zammı veremez. Bunu kaldıracak bir ortam yok.” Peki işçiler açlık ve sefalet koşullarında en ağır işlerde 12 saat durmadan dinlenmeden çalışabilecek durumda mı? Bunu kaldırabilecek nesi var işçinin, hem neden yapsın? Patronların hiç değilse servetleri var ya işçilerin?

Evrensel'i Takip Et