22 Haziran 2018 23:33

Şükran Doğan: Oyunu tek adamı durdurmak için kullan

Seçimleri konuştuğumuz EMEP Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan, emekçilere 'Vakit, sandık peşinde olma vaktidir' çağrısı yaptı.

Emek Paritisi Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

Türkiye yarın kritik bir seçim için sandık başına gidecek. AKP-MHP ittifakı, 16 Nisan referandumunda ‘tek adam’ için yapılan değişikliği tam olarak hayata geçirmek için hem Cumhurbaşkanlığını hem de Meclis çoğunluğunu elde etmek için uğraşırken, karşısındaki geniş muhalefet bloku da bunu durdurmak için mücadele ediyor.

Ülke tarihinde seçim güvenliği konusunda en çok endişe yaşanan seçim, kuşkusuz bu seçim. Zira şaibe iddiaları ve YSK’nin usulsüz kararlarıyla tarihe geçen 16 Nisan referandumu deneyimi var. Bu nedenle muhalefet bir yandan seçim çalışması sürdürürken bir yandan da seçimin sandıkta kaybedilmemesi için çabalıyor. Seçim güvenliği için bir araya gelen çeşitli siyasi partiler, kitle örgütleri, sendikalar, odalar ve yurttaşlara çağrı yapıyor.

Emek Partisi de seçim çalışmalarını, ‘tek adam yönetimi’nin geriletilmesi için mutlaka sandık başına gidilmesi ve sandıklara sahip çıkılması vurgusuyla birlikte yürüttü. Seçim güvenliği için tüm güçlerini seferber ettiklerini belirten EMEP Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan, emekçilere “Vakit, akşam televizyon başında seçim sonuçları izleme değil, sandık peşinde olma vaktidir” çağrısı yaptı. Sorularımızı yanıtlayan Doğan, sonucu ne olursa olsun 24 Haziran’ın bir son değil başlangıç olacağını ifade ederek, “Her durumda siyasi partiler, emek ve meslek örgütleri, halk güçleri ile mücadele birliği içinde olmanın çabasını göstereceğiz” dedi.

TEK ADAMIN DURDURULMASI İÇİN...

Öncelikle siz Emek Partisi olarak bu seçimlerde nasıl bir kampanya süreci yürüttünüz, neler yaptınız, nasıl tepkilerle karşılaştınız?

16 yıldır iktidarın işçileri, emekçileri, gençleri, kadınları, ezilen halkları, farklı inançları ve  kendisiyle uyuşmayan tüm toplumsal kesimleri baskı altına alan uygulamalarının katlanarak sürmemesinin ve son bulmasının yolu tüm bu kesimlerin ortak mücadelesinden geçmektedir. Çalışmalarımızın ana ekseni bu yöndedir. Seçimleri de bu mücadelenin bir parçası olarak ele alıyoruz. Tek adam, tek parti rejiminin inşasında önemli dönemeç olacak bu seçimde inşanın engellenmesi için çalışma içindeyiz. Bu amaçla işyerleri, fabrikalar, semtler, organize sanayi bölgeleri ve özel olarak kadınlar, gençler arasında seçim platformumuzu ve HDP ve Demirtaş’a oy isteme gerekçelerimizi anlatarak çalışma yürütüyoruz. Bildiri, afiş, duvar gazeteleri, sticker vb. yazılı ve görsel araçlar kullanmanın, belli merkezlerde stantlar açmanın yanı sıra asıl olarak işyerleri, semtler, evler, çeşitli dernekler yani yapabileceğimiz her yerde toplantılar yaparak işçi ve emekçilerle yüz yüze gelmeye çalışıyoruz.

ORTAK SORUN HAYAT PAHALILIĞI

Yaptığınız çalışmalardan nasıl gözlemler edindiniz? Örneğin AKP’ye oy vereceğini söyleyen yurttaşlar hangi gerekçeleri sıralıyor ya da vermeyeceğini söyleyenler?

Genelde dile getirilen hoşnutsuzlukları hayat pahalılığı, ücretlerin düşüklüğü ve son zamanlarda daha belirgin hale gelen alım gücündeki erime şeklinde özetleyebiliriz. Yani market, pazar fiyatlarının yüksekliği, mevsim sebze meyvelerinin dahi alınamaz durumda olması, geçim sıkıntısı AKP’ye oy vereceğini, her şeyin iyi gittiğini söyleyenlerin dahi üzerinden atlayamadığı olumsuzlukların başında geliyor. Aynı zamanda emekli olamama, çocukların eğitimi ve geleceği, işsizlik ve genel anlamda yarın ne olacak kaygısı da temel sorun olarak dile getiriliyor. Geleceksizlik ve işsizlik sorunları gençler tarafından da yoğun olarak ifade ediliyor. Kadınların kaygıları hem kendileri hem çocuklarıyla ilgili.

HİLE YAPMAZSA KAYBEDECEK KANISI YAYGIN

Muhalefeti destekleyen, tek adamı geriletmek isteyen emekçiler ne söylüyor?

Muhalefette yer alan partilere oy vereceklerin temel kaygısı oylarının herhangi hileli bir durumla yok sayılması. Referandum sonuçlarına atıfta bulunularak, bu seçimde normal koşullarda iktidarın kaybetmesi gerektiği yaygın bir kanı. 15 Temmuz sonrası artan ve tek adam iktidarının provası sayılan OHAL, KHK uygulamaları, baskılar, işten atmalar, işçiler arasında grev yasakları ve aldıkları zammın hızla erimesi, benzin zamları, TL’nin değer kaybı, kredilere ve kredi kartlarına bağımlılığın getirdiği yük, sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltılar, Erdoğan’ın kibirli ve herkesi küçümseyen tavrı, demokratik hak ve özgürlük talepleri muhalif kesimler arasında tartışılmakta. Parlamentonun devre dışı bırakılmaya çalışılması ve tüm yetkilerin başkanlık eliyle tek kişide toplanacak olması, yargıya müdahalenin geldiği boyutlar, tüm medyanın iktidarın tek sesi halinde yayın yapması ciddi tepki alan uygulamalar olarak ifade ediliyor. Başkanlık sistemini ve tek adam rejimini sağlamlaştırmanın önlenmesi için barajın uygulandığı tek parti olan HDP’nin barajı aşması gerektiğini matematiksel olarak hemen herkes ifade ediyor.

ÇÖZÜM HALK DEMOKRASİSİ

Seçimlere giren muhalefet partileri tek adam sisteminin alternatifi olarak parlamenter sistemi gösteriyor. Siz EMEP olarak bu konuda ne diyorsunuz, nasıl bir politik sistem öngörüyorsunuz?

Partimiz seçimlerde “tek adam rejimi”ne geçit vermemeyi temel öncelik olarak belirledi ve seçim süreci boyunca da ona uygun bir çalışma yürüttü. Biliyoruz ki “Cumhur İttifakı” kazandığında demokratik hak ve özgürlüklerden geriye ne kadar kırıntı kaldıysa onları da yok edecek, OHAL ve KHK düzeni katmerleşerek sürecektir. Tersi bir durumda da her şey güllük gülistanlık olmayacak tabii. Zira kapitalist emperyalist sistemin, tekellerin ve iş birlikçi burjuvazinin egemenliği devam ediyor. Bizim için ‘tek adam tek parti’ egemenliğinin alternatifi parlamenter sistem değildir. İşçi ve emekçilerin sarılması gereken çözüm bu olmamalıdır. Türkiye’nin siyasi tarihi de bunun somut göstergesidir.

Halkın mutlak egemenliğine dayanan bir halk demokrasisi kurulmadığı sürece işçilerin, emekçilerin ve ülkenin temel sorunları gerçek anlamda bir çözüme kavuşturulamaz. Seçim bidirgemiz bunu temel yönleriyle açıklıyor. Bir tarafta tüm sermayeyi ve üretim araçlarını elinde bulunduran bir avuç sermayedar diğer tarafta sömürülen milyonlarca işçi ve emekçinin bulunduğu bu düzen var oldukça, ne savaşlar son bulur, ne eşit, adil ve insanca bir yaşam kurulabilir. Bu gerçekten hareketle aslolan; seçimden seçime oy vermek üzere hatırlanan, diğer zamanlarda örgütlenme, grev, insanca yaşayacak ücret, düşünce ve ifade belirtme, gösteri hakkı vb. için attığı her adım türlü yasaklarla çevrelenen işçi ve emekçi kitlelerinin, ezilen halk kesimlerinin örgütlü mücadelesidir. Partimiz, halkın egemenliğinin sağlanması, halk demokrasisinin tesisi için bu mücadelenin örgütleyicisi olmakla yükümlüdür, varlık nedeni budur. Buradan hareketle de işçi ve emekçileri acil talepleri etrafında birleşmeye ve EMEP’te örgütlenmeye çağırıyoruz.

İYİ VE GÜZEL OLAN MÜCADELE İLE GELECEKTİR

Tek adama karşı mücadele, tek adamın durdurulması... Bu sürecin öncelikli hedefi olarak tarif ediliyor. Ancak seçim meydanlarında liderler yine ‘Ben yapacağım, ben değiştireceğim’ diye vaat veriyor...

Evet, ne yazık ki meydanlardaki söylemlerde ‘ben’ dili hakim. Bu dil bugünün dili değil, burjuvazinin yönetme tarzının adaylardaki tezahürü olarak her seçimde tüm burjuva partilerin dili olagelmiştir. “Oy verin gerisine karışmayın” dilidir. Muhalefet kanadında, özellikle Muharrem İnce, “Yapacağım, atayacağım, kaldıracağım, açacağım, kapatacağım” vaatleri ile bu dili çok kullanıyor. Bu dilin belki de en itici uygulayıcısı olan Erdoğan’ın ‘tek adam’lık sevdası geniş kitlelerce kabul görmemektedir. Buna rağmen seçim meydanlarında halen “ben, ben” denilmesi, halkı ‘kurtarıcı’ya mahkum görmenin sonucu ve kitlelerin kendi gücünün farkına varmamasını pekiştiren bir işlev de görüyor. Oysa iyiden ve güzelden yana kalıcı olarak ne yapılacaksa ancak işçilerin, emekçilerin, ezilen halkların örgütlü mücadelesi ile olacaktır.

SANDIĞA ATILAN OYUN ATILDIĞI GİBİ ÇIKMASI İÇİN...

Gelelim seçim güvenliğine. Partinizin de arasında bulunduğu pek çok kurum belki ilk kez bu gerekçeyle bir araya geldi ve Adil Seçim Platformunu oluşturdu. Başka oluşumlar, çalışmalar da var. Neler yapıyorsunuz? Sandıklara ilişkin durum nedir? Eksikler var mıdır, nasıl bir çağrınız olur yurttaşlara?

Seçime katılan partilerin -antidemokratik siyasi parti ve seçim yasaları nedeniyle katılamayanların da- adil koşullarda seçim çalışmaları yürütemediği bir gerçek. Bir de son yıllarda giderek artan ‘Sandığa atılan oyun atıldığı gibi çıkmaması’ kaygısı var. İşte bu kaygı seçime giren muhalif partileri yan yana getirdi. Partimizin de içinde yer aldığı Adil Seçim Platformunda partilerin yanı sıra birçok siyasi oluşum, DİSK, KESK, TMMOB dahil emek ve meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, farklı sivil toplum kuruluşları ve dernekler bulunuyor. Amaç; adil ve güvenli bir seçim ortamı sağlanması, halkın iradesinin her türlü şaibeden uzak olarak sandığa yansıması ve yansıdığı gibi de sandıktan çıkması. Çok ciddi ve hummalı bir çalışma sürdürüldü, sürdürülüyor.

HALK OYUNA DA SANDIĞINA DA SAHİP ÇIKACAKTIR

16 Nisan gibi bir deneyim var bir de...

Öncelik 180 bin sandığı boş bırakmayacak şekilde sandık görevlisi atanmasıydı ve gerçekleştirildi. Seçime giren partilerce okul, ilçe görevlileri belirlendi. Riskli olarak görülen sandıklar üzerine özel çalışmalar yürütülmekte. Her sandığa müşahit çalışması sürmekte. Müşahit olmayan sandıklar tespit edilerek çeşitli mecralardan çağrılar yapılmakta ve bu çağrılara dönüşler de son derece olumlu. Müşahit olunması için çağrımızı buradan da duyurmuş olalım. Seçim günü de dahil müşahit olmak için partilere başvuru yapılabilir.

Hilesiz hurdasız bir seçim dileği herkesin dilindeyken iktidarın da zaman zaman sandıkları muhalefetten korumaktan söz etmesi tam bir ironi. Tüm devlet olanaklarını kullanan, 15-20 yıl önceki olayları bahane ederek bölgede sandıkları taşıyan, ülkeyi OHAL koşullarında seçime götüren iktidar, “Ne hilesi, biz vatandaşın oyunun bekçisiyiz” diyemiyor. Dese de inandırıcılığı kaybolmuş bir iktidar.

Oyuna da sandığına da halk sahip çıkacaktır. Partimiz de 16 Nisan benzeri bir durum yaşanmaması için, “seçim ve sandık güvenliği”ni sağlamak için tüm güçlerini seferber edecek. Vakit, akşam TV başında seçim sonuçları izleme değil, ‘gündüz sandık başında, akşam sandık peşinde’ olma vaktidir.

24 HAZİRAN BİR SON DEĞİL BAŞLANGIÇ

24 Haziran seçimleri, sonuç ne olursa olsun bir son mu? Siz seçim sonrası için, sonuç ne olursa olsun, nasıl bir çağrı yapıyorsunuz?

Kritik bir seçim olmakla birlikte sonuçları ne olursa olsun bir ‘son’dan bahsedemeyiz. İktidarın kaybetmesi halinde yeni bir başlangıca ilk adımı atmış olacağız ve yürüyeceğimiz uzunca bir yol bizi bekliyor olacak, bu geniş kitleler açısından daha umutvar bir durum yaratabilir. Aksi durumda da kaldığımız yerden devam edeceğiz. Her iki durumda da demokrasiyi kazanmak için siyasi partiler, emek meslek örgütleri, halk güçleri ile talepler üzerinden mücadele birliği içinde olmanın çabasını sürdüreceğiz.

Referandumda ‘kazanan’ ama kendini baskın seçim yapmak zorunda gören bu iktidar, bu seçimde de ‘kazanabilir’ ama iktidarını ne kadar sürdürebilir? Bir yandan iki gün sonrası yapılacak bir seçim var, diğer yanda da bu seçim ortamında işi, ekmeği, örgütlenme özgürlüğü için mücadele eden, iş bırakan, patronun ücretlerini ödememesi nedeniyle fabrika işgal eden, sendikalı oldukları gerekçesiyle işten atılan ama kapı önünden bir milim kıpırdamayan işçiler var. Onlarla birlikte geleceğe yürümeye devam edeceğiz.

ÖNCEKİ HABER

Öğrenciler değişim istiyor: Dolar ve avro yükseldi, Erasmus hayal oldu

SONRAKİ HABER

Adana’da okul önünde YSK filigranlı mühürlü oy zarfı bulundu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...