07 Mayıs 2018 22:34

İnsanlığın kaderini belirleyen zaferin adı: 8 Mayıs

Kıta Avrupasına yayılan faşist barbarlık, 8 Mayıs 1945’te öldürücü darbeyi almıştı. Riechstag binasında kızıl bayrak dalgalanıyordu.

Hitler faşizminin yıkılışını sembolize eden Berlin’deki Reichtag binasının tepesine çekilen kızıl bayrak | Fotoğraf: Yevgeni Khaldei

Paylaş

Okay DEPREM

İkinci Dünya Savaşı, yarattığı tahribat namına nasıl ki tarihteki hiçbir savaşa benzemez ise, onun Kızıl Ordu tarafından ilan edilen zaferi de gene insanlık tarihindeki tüm askeri zaferlerin üzerinde, ilerisindedir. Amerikalılar öncülüğündeki müttefik güçler 1945 yılında Faşist Nazi Almanyası karşısında kazanılan zaferi 8 Mayıs olarak duyurmuş ve tayin etmiş olsalar da; harbin esas kahramanı Sovyetler Birliği ise zafer günü için 9 Mayıs’ta karar kıldı. Ayrıntılar bir yana bundaki asıl etmen, 2. Paylaşım Savaşı’nın esas yükünü çekmesinden ve bedelin büyük bölümünü tek başına ödemesinden dolayı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) haklı olarak zaferin sevincini ve kutlamasını başkalarıyla çok fazla paylaşmak istememesi, doğal olarak büyük zaferle olabildiğince kendisinin özdeşleştirilmesini arzu etmesiydi. Eskiden beri; Amerikalılar ve İngilizlerin savaştaki rollerini abartmaları ve aynı zamanda Sovyet ordularının tayin edici rolünü de farklı yollarla küçümsemeleri veya azaltmaya çalışmalarına bakarak; sosyalizmin ilk anavatanının bu bağlamdaki ilkesel pozisyonunun çok da haksız olmadığı gerçeği teslim edilmeli.   

SSCB’NİN ÖDEDİĞİ BEDEL KÜÇÜLTÜLMEYE ÇALIŞILDI

2. Cihan Harbi’nde kimin ne bedel ödediği noktasında, yıllardan beri dünya kamuoyunda yaratılan ciddi bir kafa karışıklığı söz konusudur. Özellikle de SSCB’nin yaklaşık 4 yıl boyunca Hitler Almanyası’nın belini kırmak ve zaferin esas mimarı haline gelmek pahasına verdiği can ve mal kaybı hususunda çoktandır epey farklı ve afaki rakamlar havada uçuşur. Eski Sovyet coğrafyası dışında kalan ülkelerin halkları, bilhassa genç nesilleri eskiden beri insanlığın bu en büyük savaşına dair bilgilerini ağırlıklı olarak Batı menşeli yazılı ve görsel kaynaklardan edinegeldiklerinden dolayı, bunda fazla da şaşıracak bir şey olmuyor haliyle. Nitekim bendeniz de 2000’lerin başında Rusya’ya ilk kez gittiğim zaman, Moskova’daki yerel rehberden savaş ile ilgili temel bilgileri dinlerken, 27 milyon ölü rakamını duyar duymaz önce inanmamış veya inanamamıştım. Sonrasında nispeten uzunca bir süre de bu sayının abartı olduğunu düşünmüştüm. Ancak Eski Sovyet cumhuriyetlerinde geçirilen yılların ardında, bu verilerin fazlasıyla gerçek olduğundan ziyadesiyle emin olacaktım.

SAVAŞ NELER PAHASINA KAZANILDI?..

Bir savaş düşünün ki, yapılan hesaplamalara göre sivil-askeri toplam 54-55 milyon arasında insanın hayatına mal olsun ve bunun tam tamına yarısına tekabül eden 27 milyon kişi ise salt tek bir ülkenin kaybını oluştursun! Faşist Alman sürülerinin “Barbarossa Harekâtı” adıyla bilinen saldırılarını başlattıkları 1941’in 22 Haziran’ının öngününde SSCB’nin nüfusu aşağı yukarı 200 milyondur. Kaba bir hesaplamayla genci, yaşlısı, kadını, çocuğu demeden; her 8 kişiden birisi topu topu dört yılı bulmayan savaşta yaşamını yitirmiş. Buna bir de, milyonları bulan yaralıları eklediğimizde toplam sayı 40 milyonu buluyor. Yani ölü veya yaralı olarak her 5 kişiden birisi… Bu elbette görünürdeki kaba istatistiksel rakam. Savaşın özellikle ilk aylarında, 1-2 yılında; halkı yediden yetmiş yediye ateşleyebilmek ve topyekün cepheye sevk edebilmek için SSCB Komünist Partisi (Bolşevik) ve gençlik örgütü Komsomol olağanüstü bir çaba sarf etmişti. Sovyetlerin politik ve idari kadroları, Almanların Stalingrad’a kadar ilerleyişlerini sürdürdükleri ilk 1.5 senelik dönemde sahadaki temel güç niteliğindeydi. Bundan dolayı da tarihteki ilk sosyalist rejimin yirmi yılda yetiştirdiği en değerli, diri ve birikimli kadrolarının azımsanmayacak bölümü kaybedildi. Gene; ülkenin adeta kanıyla teriyle yarattığı kolektif ekonomik yapının en az üçte ikilik kısmı da Nazilerin “Yok Edim Savaşı” dedikleri harekatlarında yerle bir edildi. Yılların sosyalist emeğiyle tarihte ilk defa işçi ve emekçiler için inşa edilmiş olan yüz binlerce sosyal konut da, yine savaşın en hazin maddi kayıplarının başında geliyordu…

HER EVE, HER AİLEYE GİREN SAVAŞ

Eski Sovyet topraklarını oluşturan ülkelerde anne veya babası, dede veya babaannesi veyahut da son kuşak açısından büyük dede veya ninesinden savaşta ölmemiş, yaralanmamış, cephe gerisinde rol almamış ya da savaşmamış olan hemen hiç kimse yoktur. Bundan dolayı da her ev, her hane anlatmakla bitmeyecek denli acı hatıralarla olduğu kadar, zaferin getirdiği gurur tablosuyla bezeli öykülerle de doludur. Herkeste; “kurtarıcılarımız, kahramanlarımız” olarak belledikleri iki-üç jenerasyon büyüklerinin savaştan kalma resim, madalya, nişan, rozet, eşya, mektup, kartpostal, vs.den oluşan devasa bir koleksiyonu vardır ve korunur. Zamanın görkemli 1 Mayıslarına ya da 7 Kasımlarına artık eskisi kadar katılım yok fakat 8 ve 9 Mayıs anmaları, tören ve gösterileri ’90’lardaki kitleselliğini bile geçecek kadar dolup taşmaya devam ediyor her yıl. Nüfusun istisnasız yüzde yüzünün üzerinde mutabık olduğu tarihi bir yıl dönümün bir bayram havasında kutlandığı; aynı coşkuyla, heyecan ve duygularla anıldığı belki de yegane topraklar, faşizm karşısında sosyalizmin zaferini tüm dünyaya armağan eden kahramanların yetiştiği eski Sovyet ülkesidir!..  

ÖNCEKİ HABER

Yalçıner: Türkiye’deki ’68 mücadelesinin farkı halk hareketi olmasıdır

SONRAKİ HABER

Nişa - Kaybolmaya Hazır Değilim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...