25 Ağustos 2012 11:52

Onuncu köyün peşinde...

Metin Kurt’u ilk kez ‘70’li yılların başında, İngiliz teknik adam Brian Birch yönetimindeki Galatasaray’ın bir kanat hücum oyuncusu olarak tanımıştım. Birch, Galatasaray’a (tabii aynı zamanda ülke futboluna), çeşitli kanat ve atak varyasyonları gibi pek çok yenilik kazandırmıştı. Söz gelimi, o yıllara kadar genell

Onuncu köyün peşinde...
Paylaş
Mehmet Özyazanlar

Sürati, tekniği ve gücü ile karşısındaki savunma oyuncularını perişan eden bir kanat hücum oyuncusu olarak Metin Kurt’a hayran olmamak mümkün değildi. Galatasaray’ın üst üste 3 yıl lig şampiyonluğuna ulaştığı o yıllarda Metin Kurt takımın en önemli kozlarından birisiydi.
Ancak Metin Kurt’a duyduğumuz hayranlığın ve saygının başka bir boyutu daha vardı. Çünkü o; futbolcuları, hiçbir söz hakkı bulunmayan, kendilerine her söyleneni, hatta dayatılanı hiç ses çıkarmadan sineye çekmesi gereken köleler gibi gören zihniyete karşı isyan bayrağını açan ilk spor emekçisiydi.
1976 yılında Galatasaray’da forma giyerken, futbolculara vaat edilen primin verilmemesi üzerine takım arkadaşlarını örgütleyerek ülke spor tarihinin ilk grevini gerçekleştirmişti. Onun peşine düştüğü para değil, futbolcuların hakkıydı...
Tabii böylesi eylemlerle futbolun kaymağını yiyenlerin tekerine çomak sokmaya çalışması, malum kesimleri fena halde endişelendirmeye ve rahatsız etmeye başlamıştı. Bu; söz dinlemeyen, bildiğini okuyan, dik kafalı futbolcuyu futboldan dışlamanın zamanı gelmişti!.. Aksi takdirde düşünceleri ve eylemleriyle diğer futbolcuları da zehirleyebilirdi!..
Yönetici takımı ve medya, “asi”, “anarşist”, “aykırı”, “sorun çıkaran futbolcu” gibi ifadelerle onu itibarsızlaştırmaya ve gözden düşürmeye çalıştı. Oysa onun bu şekilde anılması, bizleri daha çok heyecanlandırıyordu. O konuştukça ülke sporunun geleceği adına daha çok umutlanıyor, mücadele azmimiz bileniyor, güzel günlere olan inancımız daha bir pekişiyordu.
Yönetici-medya iş birliğinin aleyhinde yürüttüğü kirli propagandaya karşın o hiçbir zaman yılmadı, boyun eğmedi. Hayatı boyunca doğru bildiği yolda, onurundan ve kişiliğinden zerrece ödün vermeden “onuncu köyü” aradı. Endüstriyelleşme adı altında sporu bir rant ve sömürü aracı haline getiren asalaklar onu dokuz köyden de kovmuştu çünkü!..  
Sporcunun onuruyla ve emeğinin karşılığını alarak mücadele edebilmesi için örgütlenmesinin zorunlu olduğunu biliyordu. Spor yaptığı dönemde de, sporu bıraktıktan sonra da zamanının önemli bir kısmını sporcuları örgütleme çabasına ayırdı. Ve bu çabasını ömrünün sonuna kadar sürdürdü...

Metin Kurt’u gerçek anlamda ise 1981’de Yedikule futbol takımının teknik direktörlüğü görevi sırasında tanıdım. Çünkü o sezon İkinci Profesyonel Lig’de mücadele edecek olan takımın çoğunlukla genç ve amatör oyunculardan oluşturulan kadrosunda ben de yer alıyordum...
Metin Kurt’un genç ve amatör sporcularla büyük ses getirecek başarılara imza atmak gibi sıra dışı hayalleri vardı. Bu hayallerin bir parçası olmak ve bu hayaller doğrultusunda Metin Kurt ile birlikte yürümek bizim için başlı başına gurur kaynağıydı...
Onun öğrencisi olmak, futbolun temel ilkelerinin yanı sıra insanlarla ve hayatla doğru ilişkiler kurmayı öğrenmek anlamına geliyordu.
Emekçiye yakışan bir disiplin ve sorumluluk bilinciyle çalışır, buna karşılık yaratıcı ve eğlendirici yöntemlerle, çalışma sürecinden hem kendisinin hem öğrencilerinin keyif ve zevk almasına özen gösterirdi.
Ne yazık ki, dikkat çekecek kadar iyi başlayan (3 maçta 2 galibiyet, 1 beraberlik) süreç uzun sürmedi. Metin Kurt’un yöneticilerle uyum içinde çalışması kesinlikle mümkün değildi. Sermaye sahibi yöneticiler ile sahada ter döken futbolcular arasındaki ilişki tam anlamıyla küçük ölçekli bir sınıf çatışmasıydı. Metin Kurt elbette tavrını her zaman spor emekçisinin yani futbolcusunun çıkarından yana koyuyordu ve bu da yöneticilerle sorun yaşamasını kaçınılmaz kılıyordu. Doğru bildiğinden asla şaşmaması ve ödün vermemesi nedeniyle teknik direktör olarak görev yaptığı hiçbir kulüpte uzun soluklu bir macerası olmadı.
Yeşil sahalardan tamamen kopunca “Sportmence” isimli dergi çıkarmaya başladı. Düzen egemenlerinin spora kendi çıkarları doğrultusunda misyon ve içerik biçmesine, rekabet ve kazanma adına sporun şikeyle, dopingle kirletilmesine, bahis üzerinden sporun bir kumar aracı haline getirilmesine karşı “Sportmence” dergisi aracılığıyla mücadele etti. Dönemin, spor alanındaki saygın uzmanları, bilim insanları ve teknik adamları “Sportmence”nin yazarları arasındaydı.
Bir dönem Evrensel’de birlikte çalıştık. Zekası, birikimi, deneyimi ve yeteneğiyle, Evrensel’de de hayranlık uyandıran işler yaptı...
Metin Kurt, asıl mücadelenin sahada rakibe karşı değil, düzenin ve sporun egemenlerine karşı verilmesi gerektiğinin bilincinde olan ve bu bilinci örgütlülük çerçevesi içinde yaygınlaştırmaya çalışan bir spor emekçisi, bir hak ve özgürlük savaşçısıydı... Onun geride bıraktığı insani ve sportif değerler; hem ışık kaynağımız hem de milliyetçi, militarist, ırkçı, cinsiyetçi spor anlayışıyla mücadelemizde en büyük kozumuz olacak!..

(Fotoğraf: Nihal Topal)

ÖNCEKİ HABER

Metin Kurt ve futbola açılan sol pencere

SONRAKİ HABER

BDP: Barışı konuşalım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...