2 Ağustos 2025 04:37

Yaşamının yarısını çalışarak geçiren gençler anlatıyor: ‘Kendimizi ‘çocuk’ olmuş saymıyoruz’

Mert, Barış, Onur ve Umut, 15-17 yaşlarında. “Aileye yük olmama” isteğiyle başlayan işçilik; ömürlerinin neredeyse yarısı boyunca sürmüş. ‘Oyunla’ anılan çocukluk en fazla 8 sene olmuş.

Yaşamının yarısını çalışarak geçiren gençler anlatıyor: ‘Kendimizi ‘çocuk’ olmuş saymıyoruz’

Fotoğraf: Rod Waddington

Özlem Songül Abayoğlu
[email protected]


İstanbul – “Çocuk olmak” dendiğinde akla gelen pek çok şey, bugün açısından geçerliliğini çocukların büyük kısmı için yitiriyor. Yoksulluk, eğitim dışına düşme, yoksul semtlerde yaygınlaşan uyuşturucu, çeteleşme... Bunların tümü milyonlarca çocuğu ‘Çocuk olabilme’ olanaklarından uzaklaştırıyor. İstanbul’da çocuk olmayı, İstanbul’un en kalabalık ilçesi Esenyurt’taki çocuklar anlatıyor.

Türkiye’nin dört bir yanından binlerce işçi, emekçinin gelerek yaşadığı Esenyurt’ta Mert, Barış, Onur ve Umut’la onları, akranlarını ve ‘çocukluklarını’ konuşuyoruz. 8’inci, 9’uncu sınıftan itibaren çalışmaya başlayan bu çocuklar, şimdi 15-17 yaşlarında. “Aileye yük olmama” isteğiyle başlayan işçilik; harçlık için, ek gelir için birer zorunluluk haline gelmiş. Geleceksizlikle beraber okul “boş zaman” olarak kodlanmış, sigortalı iş bulabilmek daha önemli hâle gelmiş. Kendi yaşamlarına dair anlattıklarının çoğu çalıştıkları ya da staj gördükleri iş yerlerine dair. Yaşadıkları mahallelerin ‘güvenli’ olmadığını neredeyse her cümlelerinde anlatan çocuklar, bu koşulları da reddediyor.

"9. sınıftan itibaren çalışmaya başladım"

Sohbete 17 yaşındaki Mert’le başlıyoruz. Liseyi meslek lisesinde okumuş, 12. sınıfta sınavlar dışında okula gitmemiş çünkü İETT’de staja başlamış. Küçük yaşlarda ailesiyle beraber İstanbul’dan Adana’ya göç eden Mert, 5 çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu. Mert’e çocukluğunu sorduğumuzda “Çalışıyordum” cevabını alıyoruz. 9’uncu sınıftan itibaren çalışmaya başlayan Mert, ilk başta haftanın bir günü sanayiye giderek başlamış. İlk yevmiyesi 50 liraymış. Çalışmadığı günlerde ne yaptığını sorduğumuzda, “Okula gidiyorum, arkadaşlarla parkta çekirdek kola yapıyoruz, sohbet muhabbet ediyoruz. Arada top oynuyoruz” diye anlatıyor. Babası da İETT’de şoför olarak çalışıyor.

İETT’deki staj günlerini Mert, şöyle anlatıyor: “İlk bir haftada öğrendim zaten. Motor test ediyordum, arıza çıktığında müdahale ediyordum. Bir seferinde kapak fırlamıştı, içeride biri olsa ölebilirdi. Motor parçalarını stajyerler yıkıyordu. Yine motor parçası yıkayan bir arkadaşım ayağını parçaladı, hâlâ yatıyor. İş yerinde önlem alınmıyor zaten, ‘Bir şey olduğunda söyleyin’ diyorlardı. Söylediğimizde yara bandı veriyorlardı”

"Çocuklarımın hayatı normal olsun isterim"

Çalışmaya başlamadan önceki günlerini ise “Eskiden eve girmiyorduk, gece 23.00’e kadar saklambaç oynardık, top oynardık” diye anlatıyor. Kardeşlerinin geçirdiği çocukluğu beğenmiyor, “Onlar sürekli evde telefonla oynuyorlar, günümüz çocukları gibi işte” diyor. Ona göre çocuklar, pandemiden sonra dışarı çıkmamaya başlamış. Şimdi stajı bittiği için iş bakıyor. Bazen arkadaşlarıyla Kumburgaz’a denize girmeye gidiyor, en son Siccin serisinin son çıkan filmine gitmiş. Filmi ‘saçma’ bulduğunu söylüyor.

Mert, mahallesinden memnun olmadığını söylüyor. Ona göre sokakta hep ‘kavga dövüş’ var: “Çevremde suça karışma oranı yüksek. Mahallemde etkinlik, konserler filan olsun isterdim. Adana’da eskiden parka çıkıyorduk, film izleniyordu, tiyatro oluyordu, çok eğleniyorduk.” Mert’in geleceğe dair hayalleri de dükkan açmak ve asker olmak: “Askerliğe dair videolar falan duygulandırıyor. Bir de ileride çocuğum olmasını, normal bir çocukluk geçirmesini istiyorum. Okula gitsin, arkadaşlarıyla vakit geçirsin, suça bulaşmasın, güzel bir çevresi olsun.”

"Okul çıkışları kavga olur, ben sınıftan pek çıkmazdım"

Barış, Mert’in arkadaşı, o da 17 yaşında. Dersim’den göç eden iki çocuklu bir ailenin küçük çocuğu. Babası Kamil Koç’ta çalışıyorken iş cinayetinde hayatını kaybetmiş, hâlâ firmayla davalıklar. Annesinin sağlık durumu nedeniyle çalışmadığını, babasından kalan BAĞ-KUR maaşıyla ve çalışan ağabeyinin aldığı ücretle geçiniyorlar: “Ben 8 yaşına kadar sürekli mahallede oyun oynuyordum. Her yaz Dersim’e köye giderdim. Babam 2016’da vefat etti. Babam vefat edince sürekli eve kapandım. Okulda zaten sınıftan dışarı çıkmıyordum. Bizim okul kötüydü. Okul çıkışlarında sürekli kavga olurdu.”

"Kolumu kırdım, bir şey olmaz dediler"

12. sınıfta Mercedes’te staja başlamış. Stajdan memnun olduğunu ama iş kazası geçirdiğini anlatıyor: “Ağır vasıta üzerine staj yaptım, tamirlerini falan yapıyordum. Bizim orada kanallar var. Kanaldan kanala geçerken kaydım düştüm. Omuzumda küçük bir kırık oldu. Orada ustalara söyledim, ‘Bir şey olmamıştır’ deyip buz koydular. Hastaneye kendim gittim.”

MESEM’de iş cinayetlerinden ölen çocukları duyup duymadıklarını sorduğumuzda, “Hiç bilmiyoruz ama denetimsizlik yüzünden oluyor” diye anlatıyor.

Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel

"Dört sene okulda boşa gitmesin"

Mert’in hayallerini sorduğumuzda ise gezmek istediğini anlatıyor: “Farklı farklı yerleri görmek isterdim. İsviçre’ye gitmek isterdim. Normal bir çocukluk işte. Zaten ben annem istiyor diye okumak istiyorum. Yoksa okumazdım. Mesela otomotiv mühendisi olup bir okulda ders anlatmaya başlasan alacağın para en fazla 60 bin. Ne gerek var, girerim bir fabrikaya, 4 sene boşa gitmez. Benim için lise yeter. Okuma yazma, matematik işlemleri öğrendim mi tamam zaten. İngilizceyi de düzgün öğretmiyorlar zaten” diyor. 11. sınıfı lisenin son sınıfı olarak tarif eden Barış, 12. sınıfta zaten sınavlar dışında okula gitmemiş. Onun da hayali 3 çocuklu bir aile.

"8.sınıftan beri çalışıyorum"

Onur ise 15 yaşında. 8’inci sınıftan bu yana çalışan Onur, şu an işsiz. Yakın zamana kadar Trendyol Ekspress’te kuryelik yapıyormuş. 8’inci sınıfta ‘yanlış’ tercih yaparak imam hatip lisesi yazdığını ancak bir gün gittikten sonra okulu bıraktığını anlatıyor: “Okulu bırakınca babam bana bir araba aldı. Onunla kargolarda çalışmaya başladık. Sonra Trendyol’da çalışmaya başladım. Onun dışında evdeydim, arkadaşlarla dolaşıyordum” diyor. Şimdi de iş arıyor, ehliyet alana kadar vinç şirketinde çalışmayı planlıyor.

Onur’un annesi ve babası ayrı, babasıyla Kıraç’ta yaşıyor. Ağabeyiyle arası çok iyiymiş, ağabeyi yatılı okula geçince ‘asosyal’ biri olduğunu söylüyor. Hayatının ‘kötü’ olmadığını söyleyen Onur, “Hayalim ehliyet almak, arabaları çok seviyorum. Örneğin Trendyol Ekspress’te çalışırken günlük 800 lira alıyordum ama yanında çalıştığım adam 150-200 bin lira kazanıyor. Ehliyeti aldıktan sonra kırmızı BMW M4 Cabrio model araba almak hayalim. Fiyatı 6 milyon” diye anlatıyor hayallerini. Yanındaki arkadaşları 6 milyon TL’yi duyunca gülüyor.

Onur’un da hayali iki çocuğu olmasıymış: “Ama çocuklarım Esenyurt’ta yaşasın istemem. Çok haraç kesen var burada, ben yanında küfür eden bile olsun istemem. Mesela Beylikdüzü’ye gidiyorum çalışırken, daha güvenli. Ben burada kaç kez bıçaklanmaktan kurtulduğumu biliyorum. 100-200 lira için birbirini bıçaklayan insanlar var.”

17 yaşında, 6 senedir çalışıyor

Umut da 17 yaşında. 10 yaşına kadar Van’da yaşamış. Çocukluğunu, “Evin bahçesi vardı, karşımızda da kuzenler oturuyordu. Oyun oynardık, okula giderdik. Sonra Esenyurt’a taşındık. Beşinci sınıfta berberde çalışmaya başladım, berberden çıktım kozmetik fabrikasında çalışmaya başladım. Okul açıldığında da satranç imalatı yapan bir yerde çalışmaya başladım. O zaman 12-13 yaşındayım. Pandemi döneminde kuzenimle kargoda çalıştım. Pandemi bitti okullar açıldı. O sırada aile içinde geçimsizlik başladı. Babam yurda göndermeyi teklif etti, kabul ettim.”

Umut, 8’inci sınıfta imam hatip ortaokulunda okurken bir cemaat yurdunda kalıyormuş. Koşulları, o zamana kadar gördüğü tüm okullardan daha iyiymiş: “Her şey elimin altında gibiydi ama hayatımın en kötü günleriydi. Oraya gidince derslerim kötüye gitti. Belediye başkanı yurda ziyarete gelip konuşmalar yapardı. Okulda 300 kişi var, Esenyurt’ta 1500 kişinin eğitim gördüğü okuldan daha büyük bir okuldu. Basketbol, voleybol sahası, masa tenisi, langırt, spor salonu var. Bizim sınıfta sadece 10 kişi vardı. Devlet okulundayken futbol oynamak için okuldaki araçların çıkmasını beklerdik biz.”

Ortaokulu bitirince Maraş’a annesinin yanına dönmüş Umut, “Maraş’ta bir liseye yazıldım, 3 hafta gittim. Eğitimin bir niteliği yoktu. ‘Okumasam da şu işi, bu işi yapsam’ diye düşünüyordum. Sonra okullu bıraktım. Yeniden İstanbul’a geldim, işe başladım. Maraş’ta açığa geçmeme izin vermemişlerdi, İstanbul’a gelince pat diye açık liseye geçtim” diyor.

"Bacağım kırık diye tazminatımın yarısını verip çıkardılar"

Ardından bir tekstil atölyesinde ortacı olarak çalışmaya başlamış, mobbinge maruz kalınca 2 ay sonra işten çıkmış. Sonra MNG Kargo’da müşteri hizmetlerinde çalışmaya başlamış, denetimde reşit olmadığı için acenteye geçirilmiş. Kıraç’taki şubede çalışmaya başlamış: “Günde 10-11 saat çalışıyordum. Asgari ücret, yol ve yemek veriyorlardı. Müşterilere, telefona bakıyordum, kamyon indiriyordum, mallara fatura kesiyordum... Tam o sıralarda babam beni evden kovdu ve arkadaşlarımın yanında kalmaya başladım. Ardından annem İstanbul’a geldi, onun yanına taşındım. Kargoda çalışırken trafik kazası geçirdim, 3 ay çalışamadım. İş yeri tazminatımın yarısını verip işten çıkardı. 3 ay evde geçti, tam yürümeye başlamamıştım ama çalışmam gerektiğini düşündüm. Tazminatımla motor aldım. Kuryelik yapmaya başladım. Sonra motorla kaza yaptım ve çevre baskısıyla kuryeliği bıraktım. 3 ay çalışmadım. Şimdi iki gündür motorla taşımacılık yapıyorum, sonra kargoya gireceğim.”

Umut’a göre bunlar çocukluk değil, ‘yetişkinlerin yaşayacağı’ şeyler: “Van’da yaşadığım süreç dışında bir çocukluğum olmadı, hep bir yerde çalışıyordum. İmam hatipteki koşullara normal hayatımda erişebileceğim bir çocukluk isterdim, cemaat yurdunda kalarak değil. 15 yaşındaki bir çocuğun gelecek kaygısı gütmediği bir çocukluk isterdim. Toplumun birikimini alabileceğim bir eğitime erişebilmek isterdim.”

Bu sırada dizi ya da film izleyip izlemediklerini soruyoruz. Mert, yemek yediği zamanlarda izlediği videoları anlatıyor: “Sokak röportajlarını, ‘Tehlikeli mahalleye girdim’ videolarını seviyorum. Son Yaz dizisi favorimdi. Barış’la birlikte karga dövmesi yaptırdık o diziden etkilenip. Kargalar yapılan ihaneti ve iyiliği unutmazlarmış.” Barış da Söz, Savaşçı gibi ‘asker’ dizilerini izliyormuş. Mucize Doktor’u da seviyormuş. Onur ise yabancı dizilere merak sarmış: “Şu an Lost izliyorum, Preason Break izliyorum, The 100 diye bir dizi var onu izliyorum. En sevdiğim film de Hızlı ve Öfkeli. Sinemaya gitmeyeli epey oldu tabii, en son Joker’ gitmiştim.”

Evrensel'i Takip Et