21 Şubat 2018 00:34

Kolombiya’da uyuşturucu kartelleri ve ABD dış politikası

Netflix’in ünlü dizisi 'Narcos'ta bir yandan yoksullardan yararlanan uyuşturucu kartelleri, bir yandan 'kahraman' DEA ajanları... Peki gerçek nasıl?

Paylaş

Ekim KILIÇ
New York

Uzunca bir süredir ekranlarda yer alan Netflix’in ünlü dizisi “Narcos”, Kolombiya’da özellikle 1980 ve 1990 yıllarda uyuşturucu kartellerinin emekçi halkın yoksulluğundan nasıl yararlanarak ortaya çıktıkları ve saçtığı dehşeti bizlere gösterdi. Dizide Pablo Escobar, vahşeti ile beraber bir aile babası, bir halk kahramanı olarak bizlere sunuldu. ABD’li DEA (Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi) ajanlarının gösterdiği kahramanca tutum Kolombiya halkını kötülüklerden korumuş, arada da birkaç bin zayiata da sebebiyet vermiştir! Halbuki Kolombiya’da uyuşturucu kartellerinin ortaya çıkışı ve ABD’nin kartellerin varlığı sebebiyle Latin Amerika’da soğuk savaş sonrası bölgede meşruiyetini tazelemesi aslında Narcos romantizminin arkasında kirli ilişkiler yığını olduğunu gösteriyor. 

1-   20. YÜZYILDA KOLOMBİYA

Kolombiya, bir Latin Amerika ülkesi. And Dağları bölgesinin ortasında bulunan ülke Venezuela, Panama, Ekvador, Peru ve Brezilya’ya kara sınırına, Pasifik okyanusuna ve Karayiplere açılan deniz sınırına sahip. BM’nin 2015 verilerine göre Latin Amerika’nın üçüncü büyük nüfusuna sahip olan Kolombiya, bölge açısından güçlü bir petrol, kömür, kahve ve nikel üreticisi. Bu anlamıyla Kolombiya bölgede hem ekonomik kaynaklar hem de jeopolitik konum bakımından oldukça güçlü.

Ancak İspanyol sömürgeciliğinin ardında bıraktığı miras, Kolombiya’yı 20. yüzyılda siyasal, ekonomik ve sosyal olarak birçok sorunla karşı karşıya bıraktı. Toprak sorunu ve bu sorun üzerinden temellenen siyasal yapı, Kolombiya’daki sınıf mücadelesinin esas konularından biri oldu. 
İspanyol sömürgecilerinin oluşturduğu yoğunlaştırılmış emek istihdamı temelli toprak sistemi, And Dağlarının bölgeleri birbirine uzak düşüren coğrafi dezavatanjıyla birleşince birbirinden görece bağımsız üretim alanları ve dolayısıyla köylüler ve toprak sahipleri arasında ahbap-çavuş ilişkisi yarattı. Sömürgeciliğin getirdiği baskı ile beraber Kolombiya kapalı, otoriter ve toplumsal hiyerarşinin güçlü olduğu bir topluma dönüştürüldü. 1886’da Kolombiya ilk anayasasını yapmasına ve böylelikle en eski Latin Amerika demokrasilerinden biri olma ününe kavuşmasına rağmen, halk, toprak sorunundan gelen gerilimlerle liberal ve muhafazakar partiler etrafında yığılarak ikiye bölündü. 

1946 başkanlık seçimlerinde Liberal Partinin toprak sahipleri sınıfların temsilcisi, kilise yanlısı, reform karşıtı Muhafazakar Partiye karşı geniş bir ittifak oluşturup seçimleri kazanması ve bunun üzerine Liberal Partinin Lideri Jorge Gaitan’ın suikastla öldürülmesi Kolombiya’da “la violencia” (şiddet) diye bir dönemin önünü açtı. 1947’den 1953’e kadar süren dönemde 300 bin insan öldürüldü. Sonuç olarak Kolombiya’da toprak sorununun çözülmemesi rantçı kapitalist bir devletin ortaya çıkmasını sağladı.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI

Ancak Kolombiya İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik ve politik olarak modernleşmeyi hedefleyen Asya, Latin Amerika ve Afrika ülkeleri arasında yaygın olan ithal-ikameci sanayileşme politikaları uygulamaya başladı. 

Bu sebeple Kolombiya’daki kahve üretimi ülkenin ihracatının 1970’lerin sonlarına kadar hemen hemen yarısını oluşturdu. Ki bu kalkınma hamlesi Kolombiya’ya diğer aynı politikaları uygulayan ülkelere nazaran daha düzenli gelişim gösteren bir gayrisafi yurt içi hasıla sağladı. Hatta 1967-1974 Başkan Restrepo döneminde yapılan ekonomik reformlar ihracatta patlamaya ve kentli işsizlikte düşüşe sebep oldu. Ancak Kolombiya tarım sorununu çözemedi. En iyi fırsatlardan biri olarak anılan 1961’de yürürlüğe konulan tarımsal reform yasası bile aslında Kolombiya’daki egemenlerin bu konudaki yaklaşımını yeterli derecede gösteriyor. Hermann Ruiz’e göre tohum seçiminden teknik desteğe kadar birçok önemli karar tarımsal bölgelerden uzak, şehir merkezlerindeki teknisyenlerin karar vermesi, kaynakların devlet tarafından yetersiz dağıtımı ve köylülere karar aşamalarında yer verilmemesi böylesi büyük bir fırsatı başarısız kıldı. 

Toprak sorununun üretimde yarattığı ağırlaşma 1960’larda Kolombiya’da yapılan bir araştırmadan görülebilir. Araştırmaya göre 13 dönüm araziye sahip olan çiftçiler arazilerinin üçte ikisini ekerken, ülkedeki toplam tarım arazilerinin yüzde 70’ine sahip olan toprak sahipleri sahip oldukları arazinin sadece yüzde 6’sını ekebiliyordu. 1970’lerin sonuna doğru ise uygulanan neoliberal politikalar ve 1974 petrol krizinin Kolombiya ihracatının önünü kesmesi uzun süreli bir durgunluk ve işsizlik dönemine yol açtı. 

2-   UYUŞTURUCU KARTELLERİ ORTAYA NEDEN ÇIKTI?

Özetle Kolombiya’daki köylülüğe ve genel olarak halkın taleplerine kulaklarını tıkamış olan bölünmüş siyasal sistem, Kolombiya kapitalizminin rantçı karakteri ve toprak sorununu çözmeye yanaşmaması, 1974’te gelen kriz ve neoliberal politikalarla beraber informal ekonomi için “koka” bitkisi ve ondan yapılan “kokain” için verimli bir sosyal ve ekonomik ortam yarattı. 

Özellikle 1980 Kolombiya kentli gençliği, siyasal ve ekonomik sistemin getirdiği ağırlıktan ötürü geleceklerini kurmak için bir kurtuluş, kırsal bölgelerdeki halk ise yaşamını sürdürebilmek adına maddi geçim kaynakları arıyordu. İşte butik uyuşturucu üreticilerin üzerinden Pablo Escobar’ın kurduğu Medellin Karteli böyle bir ortamda ortaya çıktı. Kendisinin bir “halk babası” olarak görülmesi de yine Kolombiya devletinin rantçı karakterinde yatıyor. Çünkü yine aynı sebeple bölünmüş siyasal sistemin getirdiği iktidar boşluğunda ve yoksulluğa terk edilmiş kentli yığınlara kartelin sağladığı “yararlar” bir çıkış yolu olarak gözüktü.

CALI KARTELİ

Meselenin politik-ekonomi ve sosyal yapıya içkin bir sorun olduğunu Cali Kartelinin ortaya çıkışı da gösteriyor. Medellin Kartelinin ’90’lara doğru Kolombiya’da hükmü ortadan kalkınca Medellin’in bıraktığı ilişkiler ağını daha da geliştirilerek Cali Karteli tarafından devralındı. Örneğin 1994 Başkanlık Seçimlerini kazanan Ernesto Samper’in birkaç yıl sonra seçim kampanyasında Cali Kartelince 6 milyar dolarlık bir bütçeyle desteklendiğinin ortaya çıkması büyük bir skandala sebep oldu.

Kolombiya ekonomisinde kokain büyük bir yer tutuyor. Kolombiya’nın çeşitli ekonomistlerinin yaptığı araştırmalara göre 1980’den 1994’e kadar kokainden kazanılan para miktarı 0.17 ile 3.4 milyar dolar arasında değişim gösteriyor. 

Oliver Villar’ın Kolombiya Merkez Bankası verilerine dayanan araştırmasına göre Kolombiya’nın ’90’ların ikinci yarısındaki toplam servetinin yüzde 30’u kokain ticaretinden sağlanıyordu. 

3-ABD DIŞ POLİTİKASI VE UYUŞTURUCUYA KARŞI SAVAŞ KONSEPTİ

ABD’nin ise esas olarak kendi içindeki siyahlara ve savaş karşıtı hippi aktivistlere uyguladığı uyuşturucuya karşı savaş politikası, 1971’de Başkan Nixon tarafından ilan edildi. Ancak uluslararası alanda hâlâ “Komünizme karşı savaş” konsepti süregeliyordu. 1986’da Başkan Reagan döneminde ise uyuşturucu “ulusal güvenliğe bir tehdit” olarak nitelendi. Ve uyuşturucuya karşı savaş konsepti ABD müdahaleciliğinin uluslararası alanda yeni bir bahanesi olarak kullanılmaya başlandı. Hatta öyle ki ABD Dışişleri Bakanlığının 2003’te yayımlanan Uluslararası Narkotik Kontrol Strateji Raporu ABD’nin dış politikasını özetliyor: “Bizim uluslararası narkotikle mücadele programlarımız yetiştirici-kullanıcı zincirinin ilk üç halkasına odaklanıyor: ekilmesi, işlenmesi ve ulaşım.” 

Amerika’nın uyuşturucu sorununda arz-talep denkleminde özellikle arza odaklanması boşuna değil. Özellikle söz konusu Latin Amerika’da geçmişten beri desteklediği ve jeopolitik konumu dolayısıyla özenle yaklaştığı Kolombiya olunca! 

UYUŞTURUCUYLA DEĞİL KÜBA DEVRİMİNE KARŞI SAVAŞ

Örneğin John F. Kennedy ve Lyndon Johnson, Kolombiya’nın “Küba devriminin yayılmasına karşı kilit bir önemi” olduğunu düşünerek 1960’larda Lleras Hükümeti ile beraber Latin Amerika Güvenlik Operasyonunu (LASO) başlattılar. Ardından ise uyuşturucuya karşı savaş adı altında askeri ve finansal yardımlar Kolombiya’ya aktarılmaya devam etti. 1997-2001 arasında Kolombiya yaklaşık 277 milyon dolarla Latin Amerika’da ABD’den yardım alan birinci ülke oldu.

Bunun akabinde 2000 yılında Başkan Clinton döneminde Kolombiya’ya 1.3 milyar dolar verildi. Plan Kolombiya olarak adlandırılan bu yardım programının 
toplam masrafı ise 10 milyar dolar oldu. 

Planın ana odağı askeri operasyonlar aracılığıyla koka bitkisi yetiştiren köylülerdi. Böylelikle Kolombiya 1999’dan beri dünya üzerinde ABD’den askeri ve polis desteği alan 3. büyük ülke oldu.

Bütün bunlara rağmen, Cali Kartelinin ortadan kalkmasıyla beraber yerine en az 162 küçük butik kartel geldi. 

Bütün bunlar Kolombiya’nın en büyük ticaret ortağının ABD olmasını ve böylelikle ABD’nin Kolombiya’nın bölgesel konumunu kullanma avantajını elde etmesi sonucunu yarattı. Elbette askeri desteğin bu kadar fazla olması ülkede paramiliter grupları da oldukça büyüttü. Hemen hemen bütün uluslararası şirketlerin kendine ait bir paramiliter örgütü oluştu. Öyle ki Uluslararası Sendikalar Konfederasyonundan Guy Ryder Kolombiya’yı “Sendikacılar için dünyadaki en ölümcül ülke” olarak adlandırdı. 

Ulusal Sendikacı Okulunun (ENS) verilerine göre 1991-2006 arası sendikada ileri gelenlere yönelik 2 bin 245 cinayet işlendi, 3 bin 400 tehdit yapıldı ve 138 zorla kaybolma tespit edildi.

SONUÇ OLARAK;

Kolombiya’daki kapitalist sistem ve toplumun kendine özgü sorunları uyuşturucu kartellerinin ortaya çıkmasına sebep oldu. Kolombiya’nın kendi toprak sorununu çözümsüzlüğe bırakması, onu, sorunu çözmek adına hamle yapmak yerine ABD ile iş birliği yapmaya götürdü. 

ABD de, Latin Amerika’da kendi bölgesel egemenliğini yenilemenin bir aracı olarak uyuşturucuya karşı savaş konseptini kullandı. Ancak bu sorunu çözmek yerine başka biçimler alarak devam etmesini sağladı. 

Kolombiya’da Başsavcı Nestor Humberto Martinez gibi isimler köylülerin ektikleri koka bitkilerinin zor yoluyla legal alternatifleriyle değiştirilmesini öneriyor. 

Ancak karmaşık sosyal ve ekonomik koşullar değişmediği sürece böyle değişimin sağlanması gerçekçi değil. 

Kolombiya devletinin, köylülerin de karar mekanizmalarında yer aldığı kapsamlı bir sosyal ve ekonomik planının olması gerektiği gerekiyor.
Kolombiya'daki toprak sorununa, sömürgecilikten devralınan mirasa ve bunlar üzerinden temellenen siyasal sistemin bütününe veya bir kısmına değinmeden uyuşturucunun ve piyasasının yarattığı sorunlar hakkında çözüm geliştirilmesi mümkün görünmüyor. 

 

ÖNCEKİ HABER

‘Demokratik ülkelerin hiçbirinde ana dili yasağı yok’

SONRAKİ HABER

Stalin’in Ölümü: Yalana güldürerek inandırmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...